Yarasalar, ön ayakları kanat olarak uyum sağlamış ve doğal olarak gerçekten uçabilen Chiroptera;[a] takımında sınıflandırılan memelilerdir. Yarasalar, üzerleri zar ve patagium ile kaplı çok uzun ve yayılmış parmaklarıyla kuşlardan daha kolay manevra yapabilerek uçabilirler. En küçük yaşayan memeli olduğu da iddia edilen yabanarısı yarasası 29 ila 34 mm. boyunda, 15 cm. kanat açıklığına sahip ve 2 ila 2,6 gram ağırlığındadır. En büyük yarasalar da "uçan tilki" adı verilen Pteropus cinsi yarasalardır ve Acerodon jubatus türü 1,6 kg ağırlığındadır ve kanat açıklığı 1,7 m.'yi bulur.
Kemiricilerden sonra memelilerin ikinci en büyük takımı olan yarasalar 1.200'den fazla türü ile dünya üzerinde tüm sınıflandırılmış memelilerin yaklaşık %20'sini oluşturur. Yarasalar geleneksel olarak iki alt takıma ayrılırdı: Meyve yiyen büyük yarasalar ve ekolokasyon kullanan küçük yarasalar. Ancak son zamanlarda bulunan kanıtlar doğrultusunda takım Yinpterochiroptera ve Yangochiroptera olarak ikiye ayrılmıştır ve küçük yarasaların bâzı türleri büyük yarasalar ile ilk takımda sınıflandırılmıştır. Yarasaların çoğu böcekçildir ve kalanların çoğu da meyvecildir. Birkaç tür böceklerden başka hayvanlarla beslenir; örneğin vampir yarasalar kan emerek beslenirler. Yarasaların çoğu gececildir ve çoğu mağaralarda ya da başka korunaklarda tünerler. Bu davranışın nedeninin avcılardan kaçmak olup olmadığı bilinmemektedir. Aşırı soğuk bölgeler dışında yarasalar tüm dünyaya yayılmışlardır. Çiçeklerin polenlerini taşıma ve tohumları yayma gibi görevlerle ekosistemleri içinde önemli yere sahiptirler ve çoğu tropikal bitki bu hizmetler için tamamen yarasalara bağımlıdır.
Yarasalar, tehdit oluşturmanın yanı sıra insanlara yararlı da olmaktadır. Yarasa dışkısı mağaralardan guano olarak toplanır ve gübre olarak kullanılır. Haşere böcekleri yiyen yarasalar pestisit gereksinimini azaltır. Bazen turistlerin görmek isteyeceği kadar çok sayıda olabilirler ve Asya ile Pasifik Kıyılarında besin olarak tüketilirler. Kuduz gibi birçok patojenin doğal konaklarıdır ve çok hareket ettikleri, sosyal hayvanlar oldukları ve uzun yaşadıkları için çok kolay hastalık yayabilirler. Birçok kültürde yarasalar genellikle karanlık, kötü niyet, cadılık ve büyücülük, vampirler ve ölümle bağdaştırılırlar.
Kafa ve dişlerin şekli türlere göre değişiklik gösterir. Genel olarak büyük yarasaların burunları daha uzun, göz çukurları daha büyük ve kulakları daha küçük olur. Bu şekilde köpeğe benzer bir görünüşe sahip oldukları için de "uçan tilkiler" olarak anılırlar.Küçük yarasalarda uzun burun nektar ile beslenmeyle bağlantılı iken vampir yarasaların burnu daha büyük kesici ve köpek dişlerine yer açmak için daha küçüktür.
Küçük böcekçil yarasaların 38 kadar dişi olurken vampir yarasaların 20 kadar dişi vardır. Kalın kabuklu böceklerle beslenen yarasaların daha az ama daha büyük dişleri olur; köpek dişleri uzundur ve daha yumuşak gövdeli böceklerle beslenen yarasalara göre alt çeneleri daha sağlamdır. Nektar ile beslenen yarasalarda ise köpek dişleri uzunken azı dişleri küçüktür. Meyve ile beslenen yarasalarda azı dişlerinin üstü ezmek için uyum sağlamıştır.Bu beslenme davranışları hem büyük hem de küçük yarasalar için geçerlidir. Vampir yarasaların üst kesici dişlerinde mine olmaması sayesinde jilet keskinliğindedirler.Küçük yarasaların ısırma kuvveti kuvvet kazancı sayesinde oluşur ve bu şekilde böceklerin sertleşmiş kabuklarını ve meyvelerin kabuklarını ısırabilirler.
Yarasalar, süzülerek uçan uçan sincapların aksine gerçekten uçma yeteneğine sahip tek memelilerdir En hızlı uçabilen yarasa olan Tadarida brasiliensis 160 km/h yer süratine ulaşabilir.
Yarasaların parmak kemikleri düzleşmiş kesitleri ve uçlara doğru düşük kalsiyum düzeyleri sayesinde diğer memelilere göre çok daha esnektir. Kanat gelişimi için gerekli bir özellik olan parmak kemiklerinin uzaması kemik morfojenik proteinlerinin (Bmp) artışı sayesindedir. Embriyo gelişimi sırasında Bmp işaretlemesini kontrol eden gen Bmp-2 yarasaların önayaklarında artmış ifadeye maruz kalır ve sonucunda da parmak kemikleri uzar. Bu kritik genetik değişiklik uçmak için özelleşmiş uzuvların oluşmasına yardımcı olur. Yaşayan yarasalar ile Eosen fosillerindeki yarasaların önayak parmaklarının göreceli orantıları kıyaslandığında önemli farklılıklar görülmemesi yarasa kanat morfolojisinin 50 milyon yıldan üzün bir süredir değişmediğini göstermektedir. Uçuş sırasında kemikler hem bükülme hem de kayma gerilimine maruz kalır. Bükülme gerilimleri karasal memelilerden daha azdır ancak kayma gerilimi daha fazladır. Yarasaların kanat kemiklerinin kopma gerilim noktası kuşların kanat kemiklerinden biraz daha düşüktür
Diğer memelilerde olduğu gibi ve kuşların aksine önkolun ana bileşeni radiustur. Yarasaların hepsi bilekten çıkan beş uzamış parmağı bulunur. Başparmak ileri doğru bakar ve kanadın hücum kenarını desteklerken diğer parmaklar kanat zarındaki gerilimi desteklerler. İkinci ve üçüncü parmaklar kanat ucu boyunca uzanır ve aerodinamik sürükleme kuvvetine karşı kanadın ileri doğru çekilmesine yardımcı olurlar ve bu şekilde kanatlar teruzor kanadı kadar kalın olmak zorunda değildir. Dördüncü ve beşinci parmaklar bilekten firar kenarına doğru gider ve gergin zara doğru havanın itmesiyle oluşan bükülme kuvvetini iter. Esnek eklemleri sayesinde yarasalar süzülerek uçan memelilerden daha iyi manevra yapabilir ve daha beceriklidirler.
Yarasaların kanatları kuşların kanatlarından çok daha incedir ve daha çok kemik içerir ve böylece daha çok kaldırma ve daha az sürüklenme ile kuşlardan daha iyi manevra yapabilerek uçabilirler. Kanat çırparken yukarıya doğru hareket sırasında kanatlarını vücutlarına doğru toplamaları uçuş sırasında %35 enerji korumalarını sağlar. Kanat zarları hassastır ve kolaylıkla yırtılabilir ama tekrar büyüyebilir ve küçük yırtıklar çabuk iyileşir Kanatların yüzeyinde küçük yumrular üzerinde dokunmaya duyarlı ve Merkel hücresi denen duyu organları vardır; bu hücreler insanların parmak ucunda da bulunur. Bu duyarlı alanlar yarasalarda farklıdır; her yumrunun merkezinde ince bir kıl bulunur ve böylece hava akışını algılayıp değişikliğine uyum sağlamaya izin verir. Asıl yararları uçmak için en etkin hızı tespit etmek ve perdövitesi engellemektir. Böcekçil yarasalar bu taktil kılları uçarken avlarını yakalamak için karmaşık manevralar yaparken de kullanıyor olabilir.
Kanat zarına patagium adı verilir. Kanat zarı kol ve parmak kemiklerinin arasında gerilmiştir ve gövdenin yanları boyunca arka ayaklara ve kuyruğa kadar iner. Bu deri zar bağ doku, elastik fibriller, sinirler, kaslar ve damarlardan oluşur. Kaslar uçuş sırasında zarı gergin tutar. Kuyruğun patagiuma bağlı olmas seviyesi türler arasında farklılık gösterir; bazılarının tamamen serbest kuyrukları olduğu gibi bazıları tamamen kuyruksuzdu Bir kat epidermis ve dermis tabakası ile kıl kökleri ile ter bezlerine sahip yarasanın gövdesindeki deri kanat zarındaki deriden çok farklıdır. Patagium oldukça ince çifte epidermis katından ıluşur ve bu katların arasında kolajen ile elastik fibriller açısından zengin bir bağ doku bulunur. Parmakların arası dışında zarın üzerinde ne kıl kökü ne de ter bezi bulunur.Yarasa embriyoları için apoptozis (hücre ölümü) yalnızca arka ayakları etkiler önayaklar ise daha sonra kanat zarına dönüşecek olan parmaklar arasındaki perdeleri korumaya devam eder. Bükülmez kanatlarının bükülme ve burulma gerilimlerini omuzlara aktardığı kuşların aksine yarasaların esnek kanat zarları sadece gerilmeye dayanır. Uçabilmek için yarasa kanat zarının iskelet ile bağlandığı noktalara içeri doğru bir güç uygulamak zorundadır. Bu şekilde kanat uçlarında kanat yüzeyine dik gelen karşı kuvvet dengelenir. Bu adaptasyon uçuş sırasında kanatlarını kısmen katlayıp yukarı doğru kanat vuruş sırasında kanar açıklığını ve alanını azaltabilen ve süzülebilen kuşların aksine yarasalar kanat açıklıklarını azaltamazlar. Dolayısıyla da yarasalar kuşlar kadar uzun mesafe uçamazlar.
Nektar ve polen ile beslenen yarasalar, sinek kuşlarına benzer şekilde uçarken havada asılı kalabilirler. Kanatların keskin hücüm kenarlarının yarattığı girdaplar kaldırma sağlar. Kanat eğriliklerini değiştirerek hayvan bu girdapları dengede tutabilir.
Uçmadıkları zaman yarasalar ayaklarından tutunarak başaşağı tüneme olarak bilinen pozisyonda dururlar. Femurlar kalçalara, uçarken dışarı ve yukarı bükülebilecek şekilde bağlıdır. Arka ayak bileği eklemi kanatların firar kenarının aşağı doğru bükülmesine olanak sağlayacak şekilde esneyebilir. Bu ağaç dallarından aşağı sarkmak ya da tırmanmaktan başka harekete izin vermez. Büyük yarasaların çoğu kafaları karınlarına doğru kıvrılmış şekilde tünerken küçük yarasaların çoğu boyunları sırtlarına doğru bükülmüş şekilde tüner. Bu farklılık her iki grubun boyun omurlarının yapısında açıkça görülür. Yarasalar tünerken tendonlar ayaklarını kapalı olarak tutmalarına olanak sağlar. Tünekten kalkmak için ayakları açarken kas gücü gereklidir ama tutunmak için bu şekilde kas gücüne gerek kalmaz.
Yerde iken yarasaların çoğu çok hantal bir şekilde yürür. Yalnızca Mystacina tuberculata ve Desmodus rotundus gibi birkaç tür yerde çevik hareket edebilir. Her iki tür de yavaş yavaş yürürken adımlarını birer birer atar ancak daha hızlı giderken katlanmış kanatlarını ileriye atılmak için kullanan D. rotundus iki ayağıyla birden sıçrayarak ilerler. D. rotundus türünün bu hareket şeklini muhtemelen yerde konaklarını izlemek için evrimleşmiş olması muhtemelken M. tuberculata türünün ise bölgelerinde rakip memeli türleri olmaması nedeniyle evrimleşmiş olması muhtemeldir.
Yarasalar etkili bir dolaşım sistemine sahiptir. Toplardamar çeper kaslarının ritmik kasılmasından ibaret oldukça güçlü bir toplardamar hareketini kullandıkları dikkati çeker. Memelilerin çoğunda toplardamarların çeperleri yalnızca pasif bir direnç gösterir ve oksijeni alınmış kan içlerinden akarken şekillerini korur ancak yarasalarda toplardamarların bu pompalama eylemiyle kanın kalbe geri akışını aktif olarak desteklediği görülmektedir. Gövdeleri görece küçük ve hafif olduğu için yarasalar tünediklerinde kafalarına kan hücum etmesi riski taşımazlar.
Yarasalar, büyük bir miktarda sürekli oksijen akımına ihtiyaç duyan dolayısıyla da çok enerji harcayan uçma eyleminin gerekliliklerini sağlamak için oldukça iyi uyum sağlamış bir solunum sistemine sahiptir. Yarasalarda orantısal olarak alveoler yüzey alanı ve akciğer kılcal damar kan hacmi diğer küçük dört ayaklı memelilerin çoğundan daha fazladır. Uçuş sırasında solunum döngüsü kanat çırpma döngüsü ile bire bir bağıntı içindedir. Memeli akciğerlerinin kısıtları yüzünden yarasalar yüksek rakım uçuşlarına dayanamazlar.
Yarasaların uçma kaslarının çalışması için çok enerji ve verimli bir dolaşım sistemi gerekir. Uçuş için kullanılan kasların ihtiyaç duyduğu enerji, uçma dışında yollarla hareket eden memelilerin kaslarının ihtiyaç duyduğu enerjinin iki katıdır. Bu enerji tüketimine paralel olarak da uçan hayvanların kanlarındaki oksijen düzeyi karada hareket eden hayvanların iki katı kadardır. vücudun tamamına sağlanan oksijen miktarını kan ikmali kontrol ettiği için dolaşım sistemi de buna uygun olarak cevap vermelidir. Dolayısıyla aynı orantıda bir vücuda sahip karada yaşayan bir memelinin kalbine göre bir yarasanın kalbi üç kat daha fazla büyük olabilir ve daha fazla kan pompalar. Kalp debisi doğrudan nabız hızı ve atım hacmine bağlıdır aktif bir küçük yarasanın nabzı dakikada 1000 kere atabilir.
Oldukça ince zar dokusuyla, bir yarasanın kanadı organizmanın toplam gaz değişimi verimliliğine önemli ölçüde katkıda bulunur. Uçmanın yüksek enerji ihtiyacı nedeniyle yarasanın vücudu bu ihtiyacı kanatların patagiumundan gaz değişimi ile karşılar. Yarasanın kanatları açık olduğunda yüzey alanının hacme olan oranında artış olur. Kanatların yüzey alanı toplam vücut yüzey alanının %85'i kadardır dolayısıyla da yararlı miktarda gaz değişimi olasılığını gösterir. Kanat zarında deri altı damarlar yüzeye çok yakındır ve oksijen ile karbondioksitin difüzyonuna olanak sağlarlar.
Yarasaların sindirim sistemi türüne ve beslenme tarzına göre farklı adaptasyonlara sahiptir. Diğer uçan hayvanlarda olduğu gibi enerji gereksinimi ile başa çıkabilmek için besin hızlıca ve verimli bir şekilde işlenir. Böcekçil yarasalar, yedikleri böcekleri daha iyi sindirebilmek için bazı sindirim enzimlerine sahiptir; örneğin böceklerin büyük bir kısmını oluşturan kitini çözebilmek için kitinaz gibi.Vampir yarasalar, muhtemelen kan ile beslendikleri için sindirim sistemlerinde malt şekerini çözen maltaz enzimine sahip olmayan tek omurgalılardır. Nektarcıl ve meyvecil yarasalar gıdalarındaki yüksek şeker miktarı nedeniyle böcekçillerden daha fazla maltaz ve sükraz enzimine sahiptirler.
Yarasaların böbrekleri de beslenmelerine göre adaptasyona uğramıştır. Etçil ve vampir yarasalar yüksek oranda protein tükettikleri için yoğuşuk idrar çıkarabilirler; böbreklerinin ince bir korteksi ve uzun böbrek kabarcıkları olur. Meyvecil yarasalarda bu özellik yoktur ve böbrekleri düşük elektrolitli gıdalarla beslenmeleri nedeniyle elektrolit tutucu olarak uyum sağlamışlardır.; buna uygun olarak böbreklerinin korteksi kalındır ve çok kısa oknik kabarcıkları bulunur. Yarasalar uçmaya bağlı olarak daha yüksek metabolik hızlara sahiptir ve dolayısıyla da solunum ile su kaybı da daha yüksektir. Oldukça damarlı zardan oluşan geniş kanatları yüzey alanını artırır ve deriden buharlaşma yolu ile su kaybına neden olur. Su kanlarında ve termoregülasyon sistemlerinde iyonik dengeyi sağlamaya ve atık ile toksinlerin idrar yolu ile vücuttan atılmasına yardımcı olur. Eğer yeteri kadar sıvı almazlarsa kan üre azotu zehirlenmesine uğrayabilirler
Dişi yarasalarda rahim yapısı da türlere göre değişiklik gösterir, bazılarının iki rahim boynuzu bulunurken bazılarında tek bir anahat odacığı vardır.
Küçük yarasalar ile büyük yarasaların bazıları yankı üretmek üzere ultrasonik ses yayarlar. Bu yankıların ses şiddeti subglottik basınca bağlıdır. Darbe frekansının oryantasyonunu kontrol eden yarasaların krikotiroid kasının işlevi önemlidir. Bu kas gırtlağın içindedir ve ses çıkarmaya yardımcı olabilen tek tensor kastır.Giden darbelerle dönen yankıları kıyaslayarak beyin ve işitme sisnir sitemi yarasanın çevresinin detaylı imajlarını üretebilir. Bu şekilde yarasalar karanlıkta avlarını algılayıp, yerini tespit eder ve sınıflandırabilirler. Yarasa çağrıları uçan hayvan seslerinin en yükseklerinden biridir ve şiddeti 60 ila 140 desibel arasında değişir. Küçük yarasalar ultrason yaratmak için gırtlaklarını kullanır ve bunu ağızlarından, bazen de burunlarından yayarlar. Burundan yayma nalburunlu yarasalarda (Rhinolophus spp.) daha belirgindir. Küçük yarasa çağrılarının frekansı 14.000 Hz'den 100.000 Hz.'in üzerine kadar çıkabilir ki insan duyma sınırları 20 ila 20.000 Hz. arasındadır.Çeşitli yarasa grupları burun deliklerinin çevresinde ve üzerinde burun yaprağı denen ve ses iletiminde rol oynayan etsi uzantılar evrimleştirmiştir.
Düşük görev çevrimli ekolokasyonda yarasalar çağrılarını ve yankıları zamana göre ayırabilirler. Kısa çağrılarını yankılar dönmeden bitirecek şekilde zamanlamalıdırlar. Yarasalar çağrı yaparken orta kulak kaslarını kasarak kendilerini sağır etmezler. Çağrı ile yankı arasındaki zaman farkı bu kasları gevşetip gelen yankıyı duymalarına olanak verir.[44] Dönen yankıların gecikme süreleri yarasaya avlarının uzaklığını kestirmeye yardımcı olur.
Yüksek görev çevrimli ekolokasyonda yarasalar sürekli çağrı yapar ve darbe ile yankı frekansını ayırırlar. Bu yarasaların kulakları belirli bir frekans aralığına ayarlıdır. Yaptıkları çağrı bu frekans aralığının dışındadır ve bu şekilde kendilerini sağır etmezler. Daha sonra uçarken hareket ettikleri için oluşan Doppler etkisinden yararlanarak gelen yankıları duyabildikleri frekans aralığında alırlar. Dönen yankıların Doppler etkisi avlarının hareketş ve yeri hakkında bilgi taşır. Bu yarasalar uçuş hızlarındaki değişikliğin Doppler etkisi üzerindeki değişikliği ile başa çıkmak zorundadırlar. Yaydıkları ses darbe frekansını uçuş hızlarına göre değiştirmeye uyum sağlamışlardır ve böylece yankılar hep optimal duyma aralığında geri gelir
Avlarının yerini ekolokasyonla belirlemenin yanı sıra yarasa kulakları güve kanatlarının çırpışmasına, timballi böceklerin çıkardığı seslere ve kırkayaklar ile kulağakaçanlar gibi yerde dolaşan böceklerin hareketlerinin çıkardığı seslere duyarlıdır. Yarasaların kulaklarının iç yüzeyindeki yükseltilerin karmaşık geometrisi ekolokasyon sinyallerini odaklamaya ve avların çıkardığı diğer sesleri pasif olarak dinlemeye yardımcı olur. Bu yükseltilere Fresnel lensin akustik eşleniği gözüyle bakılabilir ve birbirleriyle ilişkisi bulunmayan ay-ay, Afrika küçük lemuru, iri kulaklı tilki, fare lemuru ve başka hayvanlarda da görülür Yarasalar yankıların dış kulaklarında bir deri çıkıntısı olan tragustan yansımasıyla oluşan girişimleri kullanarak avlarının yerden yüksekliğini kestirebilirler.
Tekrar tekrar tarama yaparak yarasalar içinde hareket ettikleri çevre ile avlarının doğru bir imajını zihinlerinde oluşturabilirler Kaplan güveleri gibi bazı güve türleri yarasalara kimyasal olarak korundukları ve dolayısıyla da lezzetsiz oldukları uyarısını veren aposematik ultrason sinyalleri yaratarak yarasaların bu özelliklerinden yararlanmışlardır. Kaplan güveleri de dahil olmak üzere bazı güve türleri yarasaların ekolokasyonunu bozmak üzere sinyallar üretebilir. Birçok güve türünün gelen yarasa sinyalinin güvenin uçuş kaslarını düzensizce çalıştırmaya neden olan ve güveyi gelişigüzel kaçış manevralarına sürükleyen timpanal organı adı verilen bir işitme organları vardır.
Çoğu küçük yarasa türünün gözleri küçük ve pek gelişmemiştir dolayısıyla görme keskinliği zayıftır ama hiçbir tür kör değildir.Küçük yarasaların çoğu mezofik görme sahibidir yani düşük düzeyde ışığı algılayabilirler halbuki diğer memeliler renkleri görmelerini sağlayan fotopik görme sahibidir. Ekolokasyon yalnızca kısa mesafelerde etkili olduğu için küçük yarasalar görme duyularını tünekleri ve avlanma yerleri arasında gitmek için kullanırlar. Bazı türler morötesini algılayabilir. Bazı küçük yarasaların gövdeleri farklı renklere sahip olduğu için belki renkleri ayırt edebilmektedirler
Büyük yarasalarınsa görme yetenekleri en az insanlar kadar iyi hatta belki de daha iyidir. Görüşleri hem gece hem de gündüz görüşüne uyum sağlamıştır ve biraz renkli de görebilirler
Küçük yarasalar manyetoalgılama kullanılırlar; kuşlar gibi Dünya'nın manyetik alanına büyük bir hassasiyetleri vardır. Küçük yarasalar kutup bazlı pusula kullanırlar yani kuzey ile güneyi ayırt edebilirler halbuki kuşlar manyetik alanın gücünü kullanarak uzun mesafe yolculukta kullanılmak üzere enlemleri ayırt edebilirler. Nasıl işlediği bilinmemekle birlikte manyetit partiküllerinin rolü olabilir.
Yarasaların çoğu homeotermiktir yani kararlı bir vücut sıcaklığına sahiptir, bunlara istisna heterotermik olan yani vücut sıcaklıkları değişiklik gösteren vesper yarasaları (Vespertilionidae), nalburunlu yarasalar (Rhinolophidae), serbest kuyruklu yarasalar (Molossidae) ve bükük kanatlı yarasalardır (Miniopteridae). Diğer memelilere kıyasla yarasaların ısıl iletkenliği yüksektir. Kanatlar kan damarları ile kaplıdır ve açıldıklarında ısı kaybederler. Dinlenirken kanatlarını vücutları etrafında sararak ılık havayı hapsederler. Küçük yarasaların metabolizma hızları büyük yarasalardan daha yüksektir ve homeotermiyi sağlamak için daha fazla besin almak zorundadırlar.-
Koyu renkli kanatları güneş radyasyonunu soğurduğu için güneş altında aşırı ısınmayı engellemek için gündüzleri uçmaktan kaçınırlar. Eğer ortam sıcaklığı çok yüksekse yarasalar ısıyı dağıtamayabilirler aşırı koşullar altında kendilerini serinletmek için salyalarını kullanırlar. Büyük yarasalar arasında uçan tilki Pteropus hypomelanus günün en sıcak kısmında tünediği yerde salyasını ve kanatlarını kullanarak kendini serinletir.- Küçük yarasalar arasında Myotis yumanensis, Tadarida brasiliensis ve Antrozous pallidus türleri soluyarak, salya çıkararak ve buharlaşma ile serinlemeyi sağlamak için kürklerini yalayarak 45 °C sıcaklığa kadar dayanabilirler; bu şekilde metabolik ısı üretimlerinin iki katını kaybedebilirler.
Yarasaların ayrıca kanatlarının kenarları boyunca dolanan damar ağlarının atardamar kısmında bir büzgen valf sistemi bulunur. Bunlar tam olarak açık olduğunda oksijenli kanın kanat zarı üzerinde kılcal damar ağı boyunca dolaşmasına izin verirken kapalı olduklarında da şant akımı kanat kılcal damarlarına uğramadan toplardamarlara gider. Bu şayede yarasalar kanat zarından ne kadar ısı transferi yapılacağını kontrol eder ve uçuş sırasında ısıyı dışarı bırakırlar. Başka memelilerin birçoğu büyük kulaklarındaki kılcal damar ağını aynı iş için kullanır.
Yarasaların çoğu homeotermiktir yani kararlı bir vücut sıcaklığına sahiptir, bunlara istisna heterotermik olan yani vücut sıcaklıkları değişiklik gösteren vesper yarasaları (Vespertilionidae), nalburunlu yarasalar (Rhinolophidae), serbest kuyruklu yarasalar (Molossidae) ve bükük kanatlı yarasalardır (Miniopteridae). Diğer memelilere kıyasla yarasaların ısıl iletkenliği yüksektir. Kanatlar kan damarları ile kaplıdır ve açıldıklarında ısı kaybederler. Dinlenirken kanatlarını vücutları etrafında sararak ılık havayı hapsederler. Küçük yarasaların metabolizma hızları büyük yarasalardan daha yüksektir ve homeotermiyi sağlamak için daha fazla besin almak zorundadırlar.
Koyu renkli kanatları güneş radyasyonunu soğurduğu için güneş altında aşırı ısınmayı engellemek için gündüzleri uçmaktan kaçınırlar. Eğer ortam sıcaklığı çok yüksekse yarasalar ısıyı dağıtamayabilirler aşırı koşullar altında kendilerini serinletmek için salyalarını kullanırlar. Büyük yarasalar arasında uçan tilki Pteropus hypomelanus günün en sıcak kısmında tünediği yerde salyasını ve kanatlarını kullanarak kendini serinletir Küçük yarasalar arasında Myotis yumanensis, Tadarida brasiliensis ve Antrozous pallidus türleri soluyarak, salya çıkararak ve buharlaşma ile serinlemeyi sağlamak için kürklerini yalayarak 45 °C sıcaklığa kadar dayanabilirler; bu şekilde metabolik ısı üretimlerinin iki katını kaybedebilirler.
Yarasaların ayrıca kanatlarının kenarları boyunca dolanan damar ağlarının atardamar kısmında bir büzgen valf sistemi bulunur. Bunlar tam olarak açık olduğunda oksijenli kanın kanat zarı üzerinde kılcal damar ağı boyunca dolaşmasına izin verirken kapalı olduklarında da şant akımı kanat kılcal damarlarına uğramadan toplardamarlara gider. Bu şayede yarasalar kanat zarından ne kadar ısı transferi yapılacağını kontrol eder ve uçuş sırasında ısıyı dışarı bırakırlar. Başka memelilerin birçoğu büyük kulaklarındaki kılcal damar ağını aynı iş için kullanır.
Vücut sıcaklığının ve metabolizmanın azaldığı fiziksel aktivitenin azalma durumu olan uyuşukluk aktif iken çok büyük miktarda enerji harcayan, güvenilmez besin kaynaklarına bağlı ve yağ depolamak için sınırlı imkanları olan küçük yarasalar için özellikle yararlıdır. Bu durumda iken vücut sıcaklıklarını 6-30 °C'ye kadar düşürebilir ve enerji harcamalarını %50 ila %99 arasında azaltabilirler. Küçük yarasaların yaklaşık %97'si uyuşukluğa girer. Tropik yarasalar avlanmak ile geçirdikleri zamanı azaltmak ve böylece de kendilerinin av olması şansını azaltmak için uyuşukluğa girebilirler Büyük yarasaların genel olarak homeotermik olduğuna inanılır ancak bunların içinde yaklaşık 50 g. ağırlıkları ile küçük boyutta olanların uyuşukluğa girdiği bilinmektedir: Syconycteris australis, Macroglossus minimus ve Nyctimene robinsoni. Büyük yarasalar için uyuşukluk durumu yazları kışları olduğundan daha uzun sürer.
Kış uykusu sırasında yarasalar bir uyuşukluk durumuna girer ve bu dönem boyunca vücut sıcaklıklarını %99,6 kadar düşürürler; hatta uyanma dönemleri sırasında vücut sıcaklıkları normale döndüğünde bile bazen "heterotermik uyanma" olarak bilinen yüzeysel bir uyuşukluk durumuna girerler. Bazı yarasalar yaz aylarında serin kalmak için yüksek sıcaklıklar sırasında uyur duruma geçerler.
Uzun göçler sırasında heterotermik yarasalar geceleri uçup gündüzleri tünerken uyuşukluğa girer. Gündüz uçup gece beslenen göçmen kuşların aksine gececil yarasalar yol yapmak ve beslenmek arasında çelişkiye düşerler. Tasarruf ettikleri enerji beslenme ihtiyaçlarını azaltmasının yanı sıra göçün süresini de azaltır ve bilmedikleri yerlerde daha fazla zaman geçirmeyip avlanmalarını da azaltır. Bazı türlerde gebe bireyler uyuşukluğa girmeyebilir.
Uçma yetenekleri sayesinde yarasalar en yaygın dağılmış memeli gruplarından biri olmuştur. Arktik'in yüksek enlemleri, Antarktika ve izole birkaç okyanus adasının dışında yarasalar Dünya'nın hemen hemen her habitatında yaşarlar. Tropik alanlar ılıman alanlardan daha fazla türe sahiptir.Farklı türler farklı mevsimlerde sahillerden dağlara ve çöllere kadar farklı habitatlar seçerler ama tüneyebilecekleri yerlere ihtiyaç duyarlar. Yarasa tünekleri kovuklarda, yarıklarda, bitki örtüsü içinde ve hatta insan yapısı yapılarda rastlanabilir; bazı yarasa türleri yapraklar ile kendilerine "çadır" bile kurmaktadır. Büyük yarasalar genellikle ağaçlara tünerler. Küçük yarasaların çoğu gececilke büyük yarasal tipik olarak gündüzleri ya da alacakaranlıkta aktiftirler.
Ilıman alanlarda bazı küçük yarasalar kış uykusu barınaklarına doğru yüzlerce kilometre göç ederler. Bazılar soğuk havada uyuşukluk durumuna geçer ve ılık hava böceklerin aktif olmasına izin verdiği sürece uyuşukluktan çıkıp avlanırlar. Bazıları da kış için mağaralara çekilip altı ay kadar kış uykusuna yatar. Ekolokasyonlarını etkilediği ve avlanamadıkları için küçük yarasalar nadiren yağmur altında uçar.
Farklı yarasa türleri aralarında böcekler, nektar, polen, meyve ve hatta omurgalılar gibi farklı besinlerle beslenirler.Büyük yarasalar çoğunlukla meyve, nektar ve polenle beslenir. Küçük boyutları, yüksek metabolizmaları ve uçuş sırasında hızlı enerji tüketimi nedenleriyle yarasalar boyutlarına göre çok miktarda besin tüketmek zorundadır. Böcekçil yarasalar vücut ağırlıklarının %120'sinden fazlasını yiyebilirken meyvecil yarasalar ağırlıklarının iki katından fazlasını yiyebilir. Besin peşinde geceleri önemli mesafeler katedebilirler, istisnai olarak Euderma maculatum 38,5 km. gidebilmektedir. Yarasalar çeşitli avlanma stratejileri kullanırlar. Yarasalar ihtiyaç duydukları suyun çoğunu yedikleri besinlerden alırlar; çok sayıda türde göller ve ırmakların üzerinden uçarken dillerini suya batırarak da su içer.
Chiroptera takımı bir bütün olarak C vitamini sentezleme yeteneğini kaybetme süreci içindedir. Başlıca böcekçil ve meyvecil yarası familyalarının da aralarında bulunduğu altı ana familyadan 34 yarasa türü üzerinde yapılan test sonucunda hepsinin C vitamini sentezleme yeteneğini kaybettiği görülmüştür ve bu kayıp tek bit mutasyonla ortak bir atadan gelmiş olabilir. En azından iki yarasa türü meyvecil Rousettus leschenaultii ve böcekçil Hipposideros armiger C vitamini üretme yeteneğini korumuştur.
Küçük yarasaların çoğu, özellikle de ılıman alanlarda olanlar böceklerle avlanırlar.Böcekçil yarasalar çok çeşitli böceklerle beslenebilirler,bunların arasında sinekler, sivrisinekler, kın kanatlılar, güveler, çekirgeler, cırcır böcekleri, termitler, arılar, yaban arıları, mayıs sinekleri ve şayak sinekleri sayılabilir. ABD'nin Teksas eyaletinin ortasında çok sayıda Tadarida brasiliensis türü yarasa yerden yüzlerce metre yüksekte birlikte uçarak göç eden güvelerle beslenirler. Böcekleri uçarken yakalayan Myotis lucifugus gibi türler havada iken böcekleri ağzı ile yakalayıp havada iken yiyebilir ya da kuyruk veya kanat zarları ile böceği yakalayıp ağızlarına götürebilir. Yarasa yakaladığı böceği tüneğine götürüp orada da yiyebilir. Plecotus auritus türü ve nalburunlu yarasa türlerinin çoğu gibi yavaş hareket eden yarasa türleri böcekleri bitkilerin üzerinde iken avlayabilir. Yüksek enlemlerde yaşayan böcekçil yarasalar tropik yarasalardan daha yüksek enerji değerine sahip avlarla beslenmek zorundadır.
Meyve yiyen yarasalar iki ana alt takımda da bulunur. Yarasalar ağaçtan dişleriyle çekip kopardıkları olgun meyveleri tercih ederler. Meyveyi yemek için tüneklerine geri uçarlar. Meyvenin suyunu emer ve tohumları ile posasını yere tükürürler. Bu meyve ağaçlarının tohumlarının yayılmasına yardımcı olur. Bu tohumlar yarasaların bıraktıkları yerlerde filizlenip kök salabilir. Birçok bitki türü tohum dağılımı için yarasalara bağlıdırlar.Artibeus jamaicensis türü yarasaların 3 ila 14 ve hatta 59 ağırlığında meyveleri taşıdıkları kaydedilmiştir.
Nektar yiyen yarasaların kendilerine özgü adaptasyonlar geçirmişlerdir. Bu yarasaların uzun burunları, belirli çiçekler ve bitkilerden beslenmelerine yardımcı olan ince kıllarla kaplı, uzun ve uzanabilen dilleri vardır. Anoura fistulata türü yarasa memeliler arasında vücut boyutlarına oranla en uzun dile sahip hayvandır. Polenleşme ve beslenme için bu yararlı olmaktadır. Uzun ve dar dilleri bazı uzun kadeh şekilli çiçeklerin derinlerine ulaşmalarına yardımcı olmaktadır. Dil geri çekildiğinde göğüs kafesinin içinde kıvrılarak toplanır. Bu özelliklerinden ötürü nektarla beslenen yarasalar besin kaynaklarının azlığı durumunda kolaylıkla başka besin kaynaklarına dönemezler ve bu da onları diğer yarasa türlerinden daha fazla soy tükenme tehlikesine sokar. Nektarla beslenme ayrıca çeşitli bitkilere yardımcı da olmaktadır çünkü beslenirken kürklerine bulaşan polenler nedeniyle polen taşıyıcı olarak da yardımcı olurlar. Yaklaşık 500 çiçek türü yarasaların polenlemeye yardımcı olmasına muhtaçtırlar ve bu nedenle geceleri çiçek açarlar. Birçok yağmur ormanı yarasaların polen taşıyıcılığına ihtiyacı vardır.
Ilıman iklimlerde yaşayan yarasalar yaz sonu sonbahar başı arasında çiftleşirler.Tropikal iklimde yaşayan yarasalar yağmurların kesildiği sezonda çiftleşebilirler. Birleşmeden sonra erkek yarasa diğer erkeklerin spermlerini engellemek ve babalığını garanti etmek için arkada bir çiftleşme tıkacı bırakabilir. Kış uykusuna yatan türlerde erkeklerin uyuşukluk içinde olan dişilerle çiftleştiği bilinmektedir. Dişi yarasalar, doğum zamanını kontrol etme ve yavruların maksimum besin olduğunda doğmasını sağlamak için farklı stratejilere sahiptir. Bazı türlerin dişileri çiftleşmeden birkaç ay sonraya katar spermleri üreme organında saklayarak geçikmiş döllenme stratejisini kullanır. Çiftleşme sonbaharda olur ancak döllenme spnraki ilkbahara kadar gerçekleşmez. Bazı türler çiftleşme sonrası döllenmenin gerçekleştiği yumurtayı dış koşullar uygun olana kadar serbest hâlde üreme organlarında saklayarak embriyonik diyapoza girer ve döllenmiş yumurta daha sonra rahme tutunur. Bir başka stratejide ise hem döllenme hem de rahme tutunma gerçekleşir ancak iyi koşullar sağlanana kadar fetusün gelişmesi geciktirilir. GEcikmiş gelişme sırasında anne döllenmiş yumurtayı besleyerek canlı tutar. Bu süreç gelişmiş gaz değişimi sistemi sayesinde uzun bir süre devam edebilir.
Ilıman bölgelerde yaşayan yarasalar genellikle Kuzey yarımkürede Mayıs ya da Haziran, Güney yarımkürede de Kasım ya da Aralık aylarında doğarlar. Tropikal bölgelerde doğum yağmur mevsiminin başında olur. Türlerin çoğunda anne tek yavru taşır ve doğurur. Doğum sırasında yavru yarasa annenin ağırlığının %40'ı kadar ağırlığa sahip olabilir ve dişinin pelvis kemerinin iki yarısı esnek bir bağ doku ile bağlı olduğu için genişleyebilir. Dişiler doğumu kolaylaştımak için yerçekimini kullanarak genellikle kafaları yukarıda ya da yatay konumda doğururlar. Yavru muhtemelen kanatların dolaşmasını engellemek için arkası önce konumda dışarı çıkar ve dişi yavruyu kanat ve kuyruk zarlarının içine alır. Türlerin çoğunda dişiler doğum kolonilerinde toplanarak bir arada doğururlar ve birbirlerine yardımcı olabilirler.
Yavru yarasaların bakımının çoğunu anne üstlenir. Monogam türlerde baba da bunda rol alır. Bazı türlerde dişi başka yavruları da emzirebilir. Bu şekilde dişilerin üremek için doğdukları koloniye dönen türlerde koloni boyutları artış gösterir.Genç bir yarasanın uçabilmesi için erişkin gövdesine ve ön ayak uzunluğuna erişmesi gerekir. Myotis lucifugus türünde bu doğumdan sonra on sekiz gün sonra gerçekleşir. Türlerin çoğunda yavruların sütten kesilmesi seksen günden önce olur. Desmodus rotundus yavrularını bu süreden sonra da emzirmeye devam eder ve gençleri diğer türlere göre daha sonra kendi başlarına bakabilecek hâle gelirler. Bunun nedeni muhtemelen kan temelli beslenmeleri ve her gece kan emmenin zorluğudur.
Yarasaların maksimum ömür uzunluğu benzer boyutlardaki diğer memelilerin üç buçuk katıdır. Altı türün doğal yaşam alanlarında 30 yıldan fazla yaşadığı kaydedilmiştir: Plecotus auritus, Myotis lucifugus, Myotis brandti, Myotis blythii, Rhinolophus ferrumequinum ve Pteropus giganteus..Yaşam hızı teorisi ile uyumlu bir hipoteze göre bu kış uykusunda iken metabolizma hızlarını yavaşlatmaları olgusuna bağlanır; kış uykusuna yatan yarasalar ortalama olarak yatmayan yarasalardan daha uzun ömre sahiptir. Bir başka hipoteze göre de uçma yeteneklerinin ölüm oranlarını azaltmasıdır ki bu kuşlar ve süzülen memeliler için de doğru olabilir. Birden fazla yavrulayan yarasa türlerinin ömrü genellikle tek yavru yavrulayan yarasa türlerinden daha kısadır. Mağaralara tüneyen yarasaların ömürleri de mağaralarda avlanma riskinin daha az olması nedeniyle tünemeyenlere göre daha uzun olabilir. Doğal yaşam ortamında 41 yıl sonra tekrar yakalanan bir erkek Myotis brandti türü yarasa kaydedilmiş en uzun süre yaşayan yarasadır.
Kemiricilerden sonra memelilerin ikinci en büyük takımı olan yarasalar 1.200'den fazla türü ile dünya üzerinde tüm sınıflandırılmış memelilerin yaklaşık %20'sini oluşturur. Yarasalar geleneksel olarak iki alt takıma ayrılırdı: Meyve yiyen büyük yarasalar ve ekolokasyon kullanan küçük yarasalar. Ancak son zamanlarda bulunan kanıtlar doğrultusunda takım Yinpterochiroptera ve Yangochiroptera olarak ikiye ayrılmıştır ve küçük yarasaların bâzı türleri büyük yarasalar ile ilk takımda sınıflandırılmıştır. Yarasaların çoğu böcekçildir ve kalanların çoğu da meyvecildir. Birkaç tür böceklerden başka hayvanlarla beslenir; örneğin vampir yarasalar kan emerek beslenirler. Yarasaların çoğu gececildir ve çoğu mağaralarda ya da başka korunaklarda tünerler. Bu davranışın nedeninin avcılardan kaçmak olup olmadığı bilinmemektedir. Aşırı soğuk bölgeler dışında yarasalar tüm dünyaya yayılmışlardır. Çiçeklerin polenlerini taşıma ve tohumları yayma gibi görevlerle ekosistemleri içinde önemli yere sahiptirler ve çoğu tropikal bitki bu hizmetler için tamamen yarasalara bağımlıdır.
Yarasalar, tehdit oluşturmanın yanı sıra insanlara yararlı da olmaktadır. Yarasa dışkısı mağaralardan guano olarak toplanır ve gübre olarak kullanılır. Haşere böcekleri yiyen yarasalar pestisit gereksinimini azaltır. Bazen turistlerin görmek isteyeceği kadar çok sayıda olabilirler ve Asya ile Pasifik Kıyılarında besin olarak tüketilirler. Kuduz gibi birçok patojenin doğal konaklarıdır ve çok hareket ettikleri, sosyal hayvanlar oldukları ve uzun yaşadıkları için çok kolay hastalık yayabilirler. Birçok kültürde yarasalar genellikle karanlık, kötü niyet, cadılık ve büyücülük, vampirler ve ölümle bağdaştırılırlar.
Kafa ve dişlerin şekli türlere göre değişiklik gösterir. Genel olarak büyük yarasaların burunları daha uzun, göz çukurları daha büyük ve kulakları daha küçük olur. Bu şekilde köpeğe benzer bir görünüşe sahip oldukları için de "uçan tilkiler" olarak anılırlar.Küçük yarasalarda uzun burun nektar ile beslenmeyle bağlantılı iken vampir yarasaların burnu daha büyük kesici ve köpek dişlerine yer açmak için daha küçüktür.
Küçük böcekçil yarasaların 38 kadar dişi olurken vampir yarasaların 20 kadar dişi vardır. Kalın kabuklu böceklerle beslenen yarasaların daha az ama daha büyük dişleri olur; köpek dişleri uzundur ve daha yumuşak gövdeli böceklerle beslenen yarasalara göre alt çeneleri daha sağlamdır. Nektar ile beslenen yarasalarda ise köpek dişleri uzunken azı dişleri küçüktür. Meyve ile beslenen yarasalarda azı dişlerinin üstü ezmek için uyum sağlamıştır.Bu beslenme davranışları hem büyük hem de küçük yarasalar için geçerlidir. Vampir yarasaların üst kesici dişlerinde mine olmaması sayesinde jilet keskinliğindedirler.Küçük yarasaların ısırma kuvveti kuvvet kazancı sayesinde oluşur ve bu şekilde böceklerin sertleşmiş kabuklarını ve meyvelerin kabuklarını ısırabilirler.
Yarasalar, süzülerek uçan uçan sincapların aksine gerçekten uçma yeteneğine sahip tek memelilerdir En hızlı uçabilen yarasa olan Tadarida brasiliensis 160 km/h yer süratine ulaşabilir.
Yarasaların parmak kemikleri düzleşmiş kesitleri ve uçlara doğru düşük kalsiyum düzeyleri sayesinde diğer memelilere göre çok daha esnektir. Kanat gelişimi için gerekli bir özellik olan parmak kemiklerinin uzaması kemik morfojenik proteinlerinin (Bmp) artışı sayesindedir. Embriyo gelişimi sırasında Bmp işaretlemesini kontrol eden gen Bmp-2 yarasaların önayaklarında artmış ifadeye maruz kalır ve sonucunda da parmak kemikleri uzar. Bu kritik genetik değişiklik uçmak için özelleşmiş uzuvların oluşmasına yardımcı olur. Yaşayan yarasalar ile Eosen fosillerindeki yarasaların önayak parmaklarının göreceli orantıları kıyaslandığında önemli farklılıklar görülmemesi yarasa kanat morfolojisinin 50 milyon yıldan üzün bir süredir değişmediğini göstermektedir. Uçuş sırasında kemikler hem bükülme hem de kayma gerilimine maruz kalır. Bükülme gerilimleri karasal memelilerden daha azdır ancak kayma gerilimi daha fazladır. Yarasaların kanat kemiklerinin kopma gerilim noktası kuşların kanat kemiklerinden biraz daha düşüktür
Diğer memelilerde olduğu gibi ve kuşların aksine önkolun ana bileşeni radiustur. Yarasaların hepsi bilekten çıkan beş uzamış parmağı bulunur. Başparmak ileri doğru bakar ve kanadın hücum kenarını desteklerken diğer parmaklar kanat zarındaki gerilimi desteklerler. İkinci ve üçüncü parmaklar kanat ucu boyunca uzanır ve aerodinamik sürükleme kuvvetine karşı kanadın ileri doğru çekilmesine yardımcı olurlar ve bu şekilde kanatlar teruzor kanadı kadar kalın olmak zorunda değildir. Dördüncü ve beşinci parmaklar bilekten firar kenarına doğru gider ve gergin zara doğru havanın itmesiyle oluşan bükülme kuvvetini iter. Esnek eklemleri sayesinde yarasalar süzülerek uçan memelilerden daha iyi manevra yapabilir ve daha beceriklidirler.
Yarasaların kanatları kuşların kanatlarından çok daha incedir ve daha çok kemik içerir ve böylece daha çok kaldırma ve daha az sürüklenme ile kuşlardan daha iyi manevra yapabilerek uçabilirler. Kanat çırparken yukarıya doğru hareket sırasında kanatlarını vücutlarına doğru toplamaları uçuş sırasında %35 enerji korumalarını sağlar. Kanat zarları hassastır ve kolaylıkla yırtılabilir ama tekrar büyüyebilir ve küçük yırtıklar çabuk iyileşir Kanatların yüzeyinde küçük yumrular üzerinde dokunmaya duyarlı ve Merkel hücresi denen duyu organları vardır; bu hücreler insanların parmak ucunda da bulunur. Bu duyarlı alanlar yarasalarda farklıdır; her yumrunun merkezinde ince bir kıl bulunur ve böylece hava akışını algılayıp değişikliğine uyum sağlamaya izin verir. Asıl yararları uçmak için en etkin hızı tespit etmek ve perdövitesi engellemektir. Böcekçil yarasalar bu taktil kılları uçarken avlarını yakalamak için karmaşık manevralar yaparken de kullanıyor olabilir.
Kanat zarına patagium adı verilir. Kanat zarı kol ve parmak kemiklerinin arasında gerilmiştir ve gövdenin yanları boyunca arka ayaklara ve kuyruğa kadar iner. Bu deri zar bağ doku, elastik fibriller, sinirler, kaslar ve damarlardan oluşur. Kaslar uçuş sırasında zarı gergin tutar. Kuyruğun patagiuma bağlı olmas seviyesi türler arasında farklılık gösterir; bazılarının tamamen serbest kuyrukları olduğu gibi bazıları tamamen kuyruksuzdu Bir kat epidermis ve dermis tabakası ile kıl kökleri ile ter bezlerine sahip yarasanın gövdesindeki deri kanat zarındaki deriden çok farklıdır. Patagium oldukça ince çifte epidermis katından ıluşur ve bu katların arasında kolajen ile elastik fibriller açısından zengin bir bağ doku bulunur. Parmakların arası dışında zarın üzerinde ne kıl kökü ne de ter bezi bulunur.Yarasa embriyoları için apoptozis (hücre ölümü) yalnızca arka ayakları etkiler önayaklar ise daha sonra kanat zarına dönüşecek olan parmaklar arasındaki perdeleri korumaya devam eder. Bükülmez kanatlarının bükülme ve burulma gerilimlerini omuzlara aktardığı kuşların aksine yarasaların esnek kanat zarları sadece gerilmeye dayanır. Uçabilmek için yarasa kanat zarının iskelet ile bağlandığı noktalara içeri doğru bir güç uygulamak zorundadır. Bu şekilde kanat uçlarında kanat yüzeyine dik gelen karşı kuvvet dengelenir. Bu adaptasyon uçuş sırasında kanatlarını kısmen katlayıp yukarı doğru kanat vuruş sırasında kanar açıklığını ve alanını azaltabilen ve süzülebilen kuşların aksine yarasalar kanat açıklıklarını azaltamazlar. Dolayısıyla da yarasalar kuşlar kadar uzun mesafe uçamazlar.
Nektar ve polen ile beslenen yarasalar, sinek kuşlarına benzer şekilde uçarken havada asılı kalabilirler. Kanatların keskin hücüm kenarlarının yarattığı girdaplar kaldırma sağlar. Kanat eğriliklerini değiştirerek hayvan bu girdapları dengede tutabilir.
Uçmadıkları zaman yarasalar ayaklarından tutunarak başaşağı tüneme olarak bilinen pozisyonda dururlar. Femurlar kalçalara, uçarken dışarı ve yukarı bükülebilecek şekilde bağlıdır. Arka ayak bileği eklemi kanatların firar kenarının aşağı doğru bükülmesine olanak sağlayacak şekilde esneyebilir. Bu ağaç dallarından aşağı sarkmak ya da tırmanmaktan başka harekete izin vermez. Büyük yarasaların çoğu kafaları karınlarına doğru kıvrılmış şekilde tünerken küçük yarasaların çoğu boyunları sırtlarına doğru bükülmüş şekilde tüner. Bu farklılık her iki grubun boyun omurlarının yapısında açıkça görülür. Yarasalar tünerken tendonlar ayaklarını kapalı olarak tutmalarına olanak sağlar. Tünekten kalkmak için ayakları açarken kas gücü gereklidir ama tutunmak için bu şekilde kas gücüne gerek kalmaz.
Yerde iken yarasaların çoğu çok hantal bir şekilde yürür. Yalnızca Mystacina tuberculata ve Desmodus rotundus gibi birkaç tür yerde çevik hareket edebilir. Her iki tür de yavaş yavaş yürürken adımlarını birer birer atar ancak daha hızlı giderken katlanmış kanatlarını ileriye atılmak için kullanan D. rotundus iki ayağıyla birden sıçrayarak ilerler. D. rotundus türünün bu hareket şeklini muhtemelen yerde konaklarını izlemek için evrimleşmiş olması muhtemelken M. tuberculata türünün ise bölgelerinde rakip memeli türleri olmaması nedeniyle evrimleşmiş olması muhtemeldir.
Yarasalar etkili bir dolaşım sistemine sahiptir. Toplardamar çeper kaslarının ritmik kasılmasından ibaret oldukça güçlü bir toplardamar hareketini kullandıkları dikkati çeker. Memelilerin çoğunda toplardamarların çeperleri yalnızca pasif bir direnç gösterir ve oksijeni alınmış kan içlerinden akarken şekillerini korur ancak yarasalarda toplardamarların bu pompalama eylemiyle kanın kalbe geri akışını aktif olarak desteklediği görülmektedir. Gövdeleri görece küçük ve hafif olduğu için yarasalar tünediklerinde kafalarına kan hücum etmesi riski taşımazlar.
Yarasalar, büyük bir miktarda sürekli oksijen akımına ihtiyaç duyan dolayısıyla da çok enerji harcayan uçma eyleminin gerekliliklerini sağlamak için oldukça iyi uyum sağlamış bir solunum sistemine sahiptir. Yarasalarda orantısal olarak alveoler yüzey alanı ve akciğer kılcal damar kan hacmi diğer küçük dört ayaklı memelilerin çoğundan daha fazladır. Uçuş sırasında solunum döngüsü kanat çırpma döngüsü ile bire bir bağıntı içindedir. Memeli akciğerlerinin kısıtları yüzünden yarasalar yüksek rakım uçuşlarına dayanamazlar.
Yarasaların uçma kaslarının çalışması için çok enerji ve verimli bir dolaşım sistemi gerekir. Uçuş için kullanılan kasların ihtiyaç duyduğu enerji, uçma dışında yollarla hareket eden memelilerin kaslarının ihtiyaç duyduğu enerjinin iki katıdır. Bu enerji tüketimine paralel olarak da uçan hayvanların kanlarındaki oksijen düzeyi karada hareket eden hayvanların iki katı kadardır. vücudun tamamına sağlanan oksijen miktarını kan ikmali kontrol ettiği için dolaşım sistemi de buna uygun olarak cevap vermelidir. Dolayısıyla aynı orantıda bir vücuda sahip karada yaşayan bir memelinin kalbine göre bir yarasanın kalbi üç kat daha fazla büyük olabilir ve daha fazla kan pompalar. Kalp debisi doğrudan nabız hızı ve atım hacmine bağlıdır aktif bir küçük yarasanın nabzı dakikada 1000 kere atabilir.
Oldukça ince zar dokusuyla, bir yarasanın kanadı organizmanın toplam gaz değişimi verimliliğine önemli ölçüde katkıda bulunur. Uçmanın yüksek enerji ihtiyacı nedeniyle yarasanın vücudu bu ihtiyacı kanatların patagiumundan gaz değişimi ile karşılar. Yarasanın kanatları açık olduğunda yüzey alanının hacme olan oranında artış olur. Kanatların yüzey alanı toplam vücut yüzey alanının %85'i kadardır dolayısıyla da yararlı miktarda gaz değişimi olasılığını gösterir. Kanat zarında deri altı damarlar yüzeye çok yakındır ve oksijen ile karbondioksitin difüzyonuna olanak sağlarlar.
Yarasaların sindirim sistemi türüne ve beslenme tarzına göre farklı adaptasyonlara sahiptir. Diğer uçan hayvanlarda olduğu gibi enerji gereksinimi ile başa çıkabilmek için besin hızlıca ve verimli bir şekilde işlenir. Böcekçil yarasalar, yedikleri böcekleri daha iyi sindirebilmek için bazı sindirim enzimlerine sahiptir; örneğin böceklerin büyük bir kısmını oluşturan kitini çözebilmek için kitinaz gibi.Vampir yarasalar, muhtemelen kan ile beslendikleri için sindirim sistemlerinde malt şekerini çözen maltaz enzimine sahip olmayan tek omurgalılardır. Nektarcıl ve meyvecil yarasalar gıdalarındaki yüksek şeker miktarı nedeniyle böcekçillerden daha fazla maltaz ve sükraz enzimine sahiptirler.
Yarasaların böbrekleri de beslenmelerine göre adaptasyona uğramıştır. Etçil ve vampir yarasalar yüksek oranda protein tükettikleri için yoğuşuk idrar çıkarabilirler; böbreklerinin ince bir korteksi ve uzun böbrek kabarcıkları olur. Meyvecil yarasalarda bu özellik yoktur ve böbrekleri düşük elektrolitli gıdalarla beslenmeleri nedeniyle elektrolit tutucu olarak uyum sağlamışlardır.; buna uygun olarak böbreklerinin korteksi kalındır ve çok kısa oknik kabarcıkları bulunur. Yarasalar uçmaya bağlı olarak daha yüksek metabolik hızlara sahiptir ve dolayısıyla da solunum ile su kaybı da daha yüksektir. Oldukça damarlı zardan oluşan geniş kanatları yüzey alanını artırır ve deriden buharlaşma yolu ile su kaybına neden olur. Su kanlarında ve termoregülasyon sistemlerinde iyonik dengeyi sağlamaya ve atık ile toksinlerin idrar yolu ile vücuttan atılmasına yardımcı olur. Eğer yeteri kadar sıvı almazlarsa kan üre azotu zehirlenmesine uğrayabilirler
Dişi yarasalarda rahim yapısı da türlere göre değişiklik gösterir, bazılarının iki rahim boynuzu bulunurken bazılarında tek bir anahat odacığı vardır.
Küçük yarasalar ile büyük yarasaların bazıları yankı üretmek üzere ultrasonik ses yayarlar. Bu yankıların ses şiddeti subglottik basınca bağlıdır. Darbe frekansının oryantasyonunu kontrol eden yarasaların krikotiroid kasının işlevi önemlidir. Bu kas gırtlağın içindedir ve ses çıkarmaya yardımcı olabilen tek tensor kastır.Giden darbelerle dönen yankıları kıyaslayarak beyin ve işitme sisnir sitemi yarasanın çevresinin detaylı imajlarını üretebilir. Bu şekilde yarasalar karanlıkta avlarını algılayıp, yerini tespit eder ve sınıflandırabilirler. Yarasa çağrıları uçan hayvan seslerinin en yükseklerinden biridir ve şiddeti 60 ila 140 desibel arasında değişir. Küçük yarasalar ultrason yaratmak için gırtlaklarını kullanır ve bunu ağızlarından, bazen de burunlarından yayarlar. Burundan yayma nalburunlu yarasalarda (Rhinolophus spp.) daha belirgindir. Küçük yarasa çağrılarının frekansı 14.000 Hz'den 100.000 Hz.'in üzerine kadar çıkabilir ki insan duyma sınırları 20 ila 20.000 Hz. arasındadır.Çeşitli yarasa grupları burun deliklerinin çevresinde ve üzerinde burun yaprağı denen ve ses iletiminde rol oynayan etsi uzantılar evrimleştirmiştir.
Düşük görev çevrimli ekolokasyonda yarasalar çağrılarını ve yankıları zamana göre ayırabilirler. Kısa çağrılarını yankılar dönmeden bitirecek şekilde zamanlamalıdırlar. Yarasalar çağrı yaparken orta kulak kaslarını kasarak kendilerini sağır etmezler. Çağrı ile yankı arasındaki zaman farkı bu kasları gevşetip gelen yankıyı duymalarına olanak verir.[44] Dönen yankıların gecikme süreleri yarasaya avlarının uzaklığını kestirmeye yardımcı olur.
Yüksek görev çevrimli ekolokasyonda yarasalar sürekli çağrı yapar ve darbe ile yankı frekansını ayırırlar. Bu yarasaların kulakları belirli bir frekans aralığına ayarlıdır. Yaptıkları çağrı bu frekans aralığının dışındadır ve bu şekilde kendilerini sağır etmezler. Daha sonra uçarken hareket ettikleri için oluşan Doppler etkisinden yararlanarak gelen yankıları duyabildikleri frekans aralığında alırlar. Dönen yankıların Doppler etkisi avlarının hareketş ve yeri hakkında bilgi taşır. Bu yarasalar uçuş hızlarındaki değişikliğin Doppler etkisi üzerindeki değişikliği ile başa çıkmak zorundadırlar. Yaydıkları ses darbe frekansını uçuş hızlarına göre değiştirmeye uyum sağlamışlardır ve böylece yankılar hep optimal duyma aralığında geri gelir
Avlarının yerini ekolokasyonla belirlemenin yanı sıra yarasa kulakları güve kanatlarının çırpışmasına, timballi böceklerin çıkardığı seslere ve kırkayaklar ile kulağakaçanlar gibi yerde dolaşan böceklerin hareketlerinin çıkardığı seslere duyarlıdır. Yarasaların kulaklarının iç yüzeyindeki yükseltilerin karmaşık geometrisi ekolokasyon sinyallerini odaklamaya ve avların çıkardığı diğer sesleri pasif olarak dinlemeye yardımcı olur. Bu yükseltilere Fresnel lensin akustik eşleniği gözüyle bakılabilir ve birbirleriyle ilişkisi bulunmayan ay-ay, Afrika küçük lemuru, iri kulaklı tilki, fare lemuru ve başka hayvanlarda da görülür Yarasalar yankıların dış kulaklarında bir deri çıkıntısı olan tragustan yansımasıyla oluşan girişimleri kullanarak avlarının yerden yüksekliğini kestirebilirler.
Tekrar tekrar tarama yaparak yarasalar içinde hareket ettikleri çevre ile avlarının doğru bir imajını zihinlerinde oluşturabilirler Kaplan güveleri gibi bazı güve türleri yarasalara kimyasal olarak korundukları ve dolayısıyla da lezzetsiz oldukları uyarısını veren aposematik ultrason sinyalleri yaratarak yarasaların bu özelliklerinden yararlanmışlardır. Kaplan güveleri de dahil olmak üzere bazı güve türleri yarasaların ekolokasyonunu bozmak üzere sinyallar üretebilir. Birçok güve türünün gelen yarasa sinyalinin güvenin uçuş kaslarını düzensizce çalıştırmaya neden olan ve güveyi gelişigüzel kaçış manevralarına sürükleyen timpanal organı adı verilen bir işitme organları vardır.
Çoğu küçük yarasa türünün gözleri küçük ve pek gelişmemiştir dolayısıyla görme keskinliği zayıftır ama hiçbir tür kör değildir.Küçük yarasaların çoğu mezofik görme sahibidir yani düşük düzeyde ışığı algılayabilirler halbuki diğer memeliler renkleri görmelerini sağlayan fotopik görme sahibidir. Ekolokasyon yalnızca kısa mesafelerde etkili olduğu için küçük yarasalar görme duyularını tünekleri ve avlanma yerleri arasında gitmek için kullanırlar. Bazı türler morötesini algılayabilir. Bazı küçük yarasaların gövdeleri farklı renklere sahip olduğu için belki renkleri ayırt edebilmektedirler
Büyük yarasalarınsa görme yetenekleri en az insanlar kadar iyi hatta belki de daha iyidir. Görüşleri hem gece hem de gündüz görüşüne uyum sağlamıştır ve biraz renkli de görebilirler
Küçük yarasalar manyetoalgılama kullanılırlar; kuşlar gibi Dünya'nın manyetik alanına büyük bir hassasiyetleri vardır. Küçük yarasalar kutup bazlı pusula kullanırlar yani kuzey ile güneyi ayırt edebilirler halbuki kuşlar manyetik alanın gücünü kullanarak uzun mesafe yolculukta kullanılmak üzere enlemleri ayırt edebilirler. Nasıl işlediği bilinmemekle birlikte manyetit partiküllerinin rolü olabilir.
Yarasaların çoğu homeotermiktir yani kararlı bir vücut sıcaklığına sahiptir, bunlara istisna heterotermik olan yani vücut sıcaklıkları değişiklik gösteren vesper yarasaları (Vespertilionidae), nalburunlu yarasalar (Rhinolophidae), serbest kuyruklu yarasalar (Molossidae) ve bükük kanatlı yarasalardır (Miniopteridae). Diğer memelilere kıyasla yarasaların ısıl iletkenliği yüksektir. Kanatlar kan damarları ile kaplıdır ve açıldıklarında ısı kaybederler. Dinlenirken kanatlarını vücutları etrafında sararak ılık havayı hapsederler. Küçük yarasaların metabolizma hızları büyük yarasalardan daha yüksektir ve homeotermiyi sağlamak için daha fazla besin almak zorundadırlar.-
Koyu renkli kanatları güneş radyasyonunu soğurduğu için güneş altında aşırı ısınmayı engellemek için gündüzleri uçmaktan kaçınırlar. Eğer ortam sıcaklığı çok yüksekse yarasalar ısıyı dağıtamayabilirler aşırı koşullar altında kendilerini serinletmek için salyalarını kullanırlar. Büyük yarasalar arasında uçan tilki Pteropus hypomelanus günün en sıcak kısmında tünediği yerde salyasını ve kanatlarını kullanarak kendini serinletir.- Küçük yarasalar arasında Myotis yumanensis, Tadarida brasiliensis ve Antrozous pallidus türleri soluyarak, salya çıkararak ve buharlaşma ile serinlemeyi sağlamak için kürklerini yalayarak 45 °C sıcaklığa kadar dayanabilirler; bu şekilde metabolik ısı üretimlerinin iki katını kaybedebilirler.
Yarasaların ayrıca kanatlarının kenarları boyunca dolanan damar ağlarının atardamar kısmında bir büzgen valf sistemi bulunur. Bunlar tam olarak açık olduğunda oksijenli kanın kanat zarı üzerinde kılcal damar ağı boyunca dolaşmasına izin verirken kapalı olduklarında da şant akımı kanat kılcal damarlarına uğramadan toplardamarlara gider. Bu şayede yarasalar kanat zarından ne kadar ısı transferi yapılacağını kontrol eder ve uçuş sırasında ısıyı dışarı bırakırlar. Başka memelilerin birçoğu büyük kulaklarındaki kılcal damar ağını aynı iş için kullanır.
Yarasaların çoğu homeotermiktir yani kararlı bir vücut sıcaklığına sahiptir, bunlara istisna heterotermik olan yani vücut sıcaklıkları değişiklik gösteren vesper yarasaları (Vespertilionidae), nalburunlu yarasalar (Rhinolophidae), serbest kuyruklu yarasalar (Molossidae) ve bükük kanatlı yarasalardır (Miniopteridae). Diğer memelilere kıyasla yarasaların ısıl iletkenliği yüksektir. Kanatlar kan damarları ile kaplıdır ve açıldıklarında ısı kaybederler. Dinlenirken kanatlarını vücutları etrafında sararak ılık havayı hapsederler. Küçük yarasaların metabolizma hızları büyük yarasalardan daha yüksektir ve homeotermiyi sağlamak için daha fazla besin almak zorundadırlar.
Koyu renkli kanatları güneş radyasyonunu soğurduğu için güneş altında aşırı ısınmayı engellemek için gündüzleri uçmaktan kaçınırlar. Eğer ortam sıcaklığı çok yüksekse yarasalar ısıyı dağıtamayabilirler aşırı koşullar altında kendilerini serinletmek için salyalarını kullanırlar. Büyük yarasalar arasında uçan tilki Pteropus hypomelanus günün en sıcak kısmında tünediği yerde salyasını ve kanatlarını kullanarak kendini serinletir Küçük yarasalar arasında Myotis yumanensis, Tadarida brasiliensis ve Antrozous pallidus türleri soluyarak, salya çıkararak ve buharlaşma ile serinlemeyi sağlamak için kürklerini yalayarak 45 °C sıcaklığa kadar dayanabilirler; bu şekilde metabolik ısı üretimlerinin iki katını kaybedebilirler.
Yarasaların ayrıca kanatlarının kenarları boyunca dolanan damar ağlarının atardamar kısmında bir büzgen valf sistemi bulunur. Bunlar tam olarak açık olduğunda oksijenli kanın kanat zarı üzerinde kılcal damar ağı boyunca dolaşmasına izin verirken kapalı olduklarında da şant akımı kanat kılcal damarlarına uğramadan toplardamarlara gider. Bu şayede yarasalar kanat zarından ne kadar ısı transferi yapılacağını kontrol eder ve uçuş sırasında ısıyı dışarı bırakırlar. Başka memelilerin birçoğu büyük kulaklarındaki kılcal damar ağını aynı iş için kullanır.
Vücut sıcaklığının ve metabolizmanın azaldığı fiziksel aktivitenin azalma durumu olan uyuşukluk aktif iken çok büyük miktarda enerji harcayan, güvenilmez besin kaynaklarına bağlı ve yağ depolamak için sınırlı imkanları olan küçük yarasalar için özellikle yararlıdır. Bu durumda iken vücut sıcaklıklarını 6-30 °C'ye kadar düşürebilir ve enerji harcamalarını %50 ila %99 arasında azaltabilirler. Küçük yarasaların yaklaşık %97'si uyuşukluğa girer. Tropik yarasalar avlanmak ile geçirdikleri zamanı azaltmak ve böylece de kendilerinin av olması şansını azaltmak için uyuşukluğa girebilirler Büyük yarasaların genel olarak homeotermik olduğuna inanılır ancak bunların içinde yaklaşık 50 g. ağırlıkları ile küçük boyutta olanların uyuşukluğa girdiği bilinmektedir: Syconycteris australis, Macroglossus minimus ve Nyctimene robinsoni. Büyük yarasalar için uyuşukluk durumu yazları kışları olduğundan daha uzun sürer.
Kış uykusu sırasında yarasalar bir uyuşukluk durumuna girer ve bu dönem boyunca vücut sıcaklıklarını %99,6 kadar düşürürler; hatta uyanma dönemleri sırasında vücut sıcaklıkları normale döndüğünde bile bazen "heterotermik uyanma" olarak bilinen yüzeysel bir uyuşukluk durumuna girerler. Bazı yarasalar yaz aylarında serin kalmak için yüksek sıcaklıklar sırasında uyur duruma geçerler.
Uzun göçler sırasında heterotermik yarasalar geceleri uçup gündüzleri tünerken uyuşukluğa girer. Gündüz uçup gece beslenen göçmen kuşların aksine gececil yarasalar yol yapmak ve beslenmek arasında çelişkiye düşerler. Tasarruf ettikleri enerji beslenme ihtiyaçlarını azaltmasının yanı sıra göçün süresini de azaltır ve bilmedikleri yerlerde daha fazla zaman geçirmeyip avlanmalarını da azaltır. Bazı türlerde gebe bireyler uyuşukluğa girmeyebilir.
Uçma yetenekleri sayesinde yarasalar en yaygın dağılmış memeli gruplarından biri olmuştur. Arktik'in yüksek enlemleri, Antarktika ve izole birkaç okyanus adasının dışında yarasalar Dünya'nın hemen hemen her habitatında yaşarlar. Tropik alanlar ılıman alanlardan daha fazla türe sahiptir.Farklı türler farklı mevsimlerde sahillerden dağlara ve çöllere kadar farklı habitatlar seçerler ama tüneyebilecekleri yerlere ihtiyaç duyarlar. Yarasa tünekleri kovuklarda, yarıklarda, bitki örtüsü içinde ve hatta insan yapısı yapılarda rastlanabilir; bazı yarasa türleri yapraklar ile kendilerine "çadır" bile kurmaktadır. Büyük yarasalar genellikle ağaçlara tünerler. Küçük yarasaların çoğu gececilke büyük yarasal tipik olarak gündüzleri ya da alacakaranlıkta aktiftirler.
Ilıman alanlarda bazı küçük yarasalar kış uykusu barınaklarına doğru yüzlerce kilometre göç ederler. Bazılar soğuk havada uyuşukluk durumuna geçer ve ılık hava böceklerin aktif olmasına izin verdiği sürece uyuşukluktan çıkıp avlanırlar. Bazıları da kış için mağaralara çekilip altı ay kadar kış uykusuna yatar. Ekolokasyonlarını etkilediği ve avlanamadıkları için küçük yarasalar nadiren yağmur altında uçar.
Farklı yarasa türleri aralarında böcekler, nektar, polen, meyve ve hatta omurgalılar gibi farklı besinlerle beslenirler.Büyük yarasalar çoğunlukla meyve, nektar ve polenle beslenir. Küçük boyutları, yüksek metabolizmaları ve uçuş sırasında hızlı enerji tüketimi nedenleriyle yarasalar boyutlarına göre çok miktarda besin tüketmek zorundadır. Böcekçil yarasalar vücut ağırlıklarının %120'sinden fazlasını yiyebilirken meyvecil yarasalar ağırlıklarının iki katından fazlasını yiyebilir. Besin peşinde geceleri önemli mesafeler katedebilirler, istisnai olarak Euderma maculatum 38,5 km. gidebilmektedir. Yarasalar çeşitli avlanma stratejileri kullanırlar. Yarasalar ihtiyaç duydukları suyun çoğunu yedikleri besinlerden alırlar; çok sayıda türde göller ve ırmakların üzerinden uçarken dillerini suya batırarak da su içer.
Chiroptera takımı bir bütün olarak C vitamini sentezleme yeteneğini kaybetme süreci içindedir. Başlıca böcekçil ve meyvecil yarası familyalarının da aralarında bulunduğu altı ana familyadan 34 yarasa türü üzerinde yapılan test sonucunda hepsinin C vitamini sentezleme yeteneğini kaybettiği görülmüştür ve bu kayıp tek bit mutasyonla ortak bir atadan gelmiş olabilir. En azından iki yarasa türü meyvecil Rousettus leschenaultii ve böcekçil Hipposideros armiger C vitamini üretme yeteneğini korumuştur.
Küçük yarasaların çoğu, özellikle de ılıman alanlarda olanlar böceklerle avlanırlar.Böcekçil yarasalar çok çeşitli böceklerle beslenebilirler,bunların arasında sinekler, sivrisinekler, kın kanatlılar, güveler, çekirgeler, cırcır böcekleri, termitler, arılar, yaban arıları, mayıs sinekleri ve şayak sinekleri sayılabilir. ABD'nin Teksas eyaletinin ortasında çok sayıda Tadarida brasiliensis türü yarasa yerden yüzlerce metre yüksekte birlikte uçarak göç eden güvelerle beslenirler. Böcekleri uçarken yakalayan Myotis lucifugus gibi türler havada iken böcekleri ağzı ile yakalayıp havada iken yiyebilir ya da kuyruk veya kanat zarları ile böceği yakalayıp ağızlarına götürebilir. Yarasa yakaladığı böceği tüneğine götürüp orada da yiyebilir. Plecotus auritus türü ve nalburunlu yarasa türlerinin çoğu gibi yavaş hareket eden yarasa türleri böcekleri bitkilerin üzerinde iken avlayabilir. Yüksek enlemlerde yaşayan böcekçil yarasalar tropik yarasalardan daha yüksek enerji değerine sahip avlarla beslenmek zorundadır.
Meyve yiyen yarasalar iki ana alt takımda da bulunur. Yarasalar ağaçtan dişleriyle çekip kopardıkları olgun meyveleri tercih ederler. Meyveyi yemek için tüneklerine geri uçarlar. Meyvenin suyunu emer ve tohumları ile posasını yere tükürürler. Bu meyve ağaçlarının tohumlarının yayılmasına yardımcı olur. Bu tohumlar yarasaların bıraktıkları yerlerde filizlenip kök salabilir. Birçok bitki türü tohum dağılımı için yarasalara bağlıdırlar.Artibeus jamaicensis türü yarasaların 3 ila 14 ve hatta 59 ağırlığında meyveleri taşıdıkları kaydedilmiştir.
Nektar yiyen yarasaların kendilerine özgü adaptasyonlar geçirmişlerdir. Bu yarasaların uzun burunları, belirli çiçekler ve bitkilerden beslenmelerine yardımcı olan ince kıllarla kaplı, uzun ve uzanabilen dilleri vardır. Anoura fistulata türü yarasa memeliler arasında vücut boyutlarına oranla en uzun dile sahip hayvandır. Polenleşme ve beslenme için bu yararlı olmaktadır. Uzun ve dar dilleri bazı uzun kadeh şekilli çiçeklerin derinlerine ulaşmalarına yardımcı olmaktadır. Dil geri çekildiğinde göğüs kafesinin içinde kıvrılarak toplanır. Bu özelliklerinden ötürü nektarla beslenen yarasalar besin kaynaklarının azlığı durumunda kolaylıkla başka besin kaynaklarına dönemezler ve bu da onları diğer yarasa türlerinden daha fazla soy tükenme tehlikesine sokar. Nektarla beslenme ayrıca çeşitli bitkilere yardımcı da olmaktadır çünkü beslenirken kürklerine bulaşan polenler nedeniyle polen taşıyıcı olarak da yardımcı olurlar. Yaklaşık 500 çiçek türü yarasaların polenlemeye yardımcı olmasına muhtaçtırlar ve bu nedenle geceleri çiçek açarlar. Birçok yağmur ormanı yarasaların polen taşıyıcılığına ihtiyacı vardır.
Ilıman iklimlerde yaşayan yarasalar yaz sonu sonbahar başı arasında çiftleşirler.Tropikal iklimde yaşayan yarasalar yağmurların kesildiği sezonda çiftleşebilirler. Birleşmeden sonra erkek yarasa diğer erkeklerin spermlerini engellemek ve babalığını garanti etmek için arkada bir çiftleşme tıkacı bırakabilir. Kış uykusuna yatan türlerde erkeklerin uyuşukluk içinde olan dişilerle çiftleştiği bilinmektedir. Dişi yarasalar, doğum zamanını kontrol etme ve yavruların maksimum besin olduğunda doğmasını sağlamak için farklı stratejilere sahiptir. Bazı türlerin dişileri çiftleşmeden birkaç ay sonraya katar spermleri üreme organında saklayarak geçikmiş döllenme stratejisini kullanır. Çiftleşme sonbaharda olur ancak döllenme spnraki ilkbahara kadar gerçekleşmez. Bazı türler çiftleşme sonrası döllenmenin gerçekleştiği yumurtayı dış koşullar uygun olana kadar serbest hâlde üreme organlarında saklayarak embriyonik diyapoza girer ve döllenmiş yumurta daha sonra rahme tutunur. Bir başka stratejide ise hem döllenme hem de rahme tutunma gerçekleşir ancak iyi koşullar sağlanana kadar fetusün gelişmesi geciktirilir. GEcikmiş gelişme sırasında anne döllenmiş yumurtayı besleyerek canlı tutar. Bu süreç gelişmiş gaz değişimi sistemi sayesinde uzun bir süre devam edebilir.
Ilıman bölgelerde yaşayan yarasalar genellikle Kuzey yarımkürede Mayıs ya da Haziran, Güney yarımkürede de Kasım ya da Aralık aylarında doğarlar. Tropikal bölgelerde doğum yağmur mevsiminin başında olur. Türlerin çoğunda anne tek yavru taşır ve doğurur. Doğum sırasında yavru yarasa annenin ağırlığının %40'ı kadar ağırlığa sahip olabilir ve dişinin pelvis kemerinin iki yarısı esnek bir bağ doku ile bağlı olduğu için genişleyebilir. Dişiler doğumu kolaylaştımak için yerçekimini kullanarak genellikle kafaları yukarıda ya da yatay konumda doğururlar. Yavru muhtemelen kanatların dolaşmasını engellemek için arkası önce konumda dışarı çıkar ve dişi yavruyu kanat ve kuyruk zarlarının içine alır. Türlerin çoğunda dişiler doğum kolonilerinde toplanarak bir arada doğururlar ve birbirlerine yardımcı olabilirler.
Yavru yarasaların bakımının çoğunu anne üstlenir. Monogam türlerde baba da bunda rol alır. Bazı türlerde dişi başka yavruları da emzirebilir. Bu şekilde dişilerin üremek için doğdukları koloniye dönen türlerde koloni boyutları artış gösterir.Genç bir yarasanın uçabilmesi için erişkin gövdesine ve ön ayak uzunluğuna erişmesi gerekir. Myotis lucifugus türünde bu doğumdan sonra on sekiz gün sonra gerçekleşir. Türlerin çoğunda yavruların sütten kesilmesi seksen günden önce olur. Desmodus rotundus yavrularını bu süreden sonra da emzirmeye devam eder ve gençleri diğer türlere göre daha sonra kendi başlarına bakabilecek hâle gelirler. Bunun nedeni muhtemelen kan temelli beslenmeleri ve her gece kan emmenin zorluğudur.
Yarasaların maksimum ömür uzunluğu benzer boyutlardaki diğer memelilerin üç buçuk katıdır. Altı türün doğal yaşam alanlarında 30 yıldan fazla yaşadığı kaydedilmiştir: Plecotus auritus, Myotis lucifugus, Myotis brandti, Myotis blythii, Rhinolophus ferrumequinum ve Pteropus giganteus..Yaşam hızı teorisi ile uyumlu bir hipoteze göre bu kış uykusunda iken metabolizma hızlarını yavaşlatmaları olgusuna bağlanır; kış uykusuna yatan yarasalar ortalama olarak yatmayan yarasalardan daha uzun ömre sahiptir. Bir başka hipoteze göre de uçma yeteneklerinin ölüm oranlarını azaltmasıdır ki bu kuşlar ve süzülen memeliler için de doğru olabilir. Birden fazla yavrulayan yarasa türlerinin ömrü genellikle tek yavru yavrulayan yarasa türlerinden daha kısadır. Mağaralara tüneyen yarasaların ömürleri de mağaralarda avlanma riskinin daha az olması nedeniyle tünemeyenlere göre daha uzun olabilir. Doğal yaşam ortamında 41 yıl sonra tekrar yakalanan bir erkek Myotis brandti türü yarasa kaydedilmiş en uzun süre yaşayan yarasadır.