Keşfet

Vekayi'nüvis / Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu

Linux

Yaşlı Kurt
Katılım
14 Şub 2021
Mesajlar
3,707
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Konum
istanbul
Vekayi'nüvis / Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu


Vekayi'nüvis veya daha sonraki şekliyle vak'a-nüvis, Osmanlı merkez teşkilâtında vazifeli devlet tarihçisine verilen unvandır. Vekayi'nüvisler, kendilerinden önce yazılanları tedvîne ve hizmette bulundukları zamanın hâdiselerini tahrîre me'mur edilerek Osmanlı tarihinin telifine çalışmışlardır. Vekayi'nüvislik müessesesinin XVIII. asrın başlarında teşekkül ettiği anlaşılmaktadır.

İştikak itibârıyla, Arapça vak'a ile aynı kökten gelen ve aynı mânâdaki vâkı'a veya vaki'anın cem'i olan vaka'i' (Türkçede veka-yi') ile Farsça nüvis (yazan, yazıcı) partisipinden terekküp eden bu birleşik sıfatın,1 hangi devrede zuhûr ettiği bilinmiyorsa da, XVII. asrın ilk yarısında kullanıldığına dâir belirtiler vardır: Edebî vasfı ağır basan bir çeşit resmî tarihçilik sayabileceğimiz Şehnâmecilik'in son mümessillerinden İbrahim Mülhimî, IV. Murad nâmına yazdığı Şehinşâhnâmesi'nde2 kendisi için vekayi'nüvîs sıfatını kullandığı gibi, yine aynı devrin meşhur münşîsi Nergisî Mehmed Efendi'nin3 1635 Revan Seferi'ne, harekâtı tasvîr etmek üzere "vekayi'nüvis" sıfatıyla katıldığı, eserini 1702'de yazmağa başlayan Uşşâkî-zâde İbrahim Hasib4 tarafından kaydedilmiştir.5

Vekayi'nüvisliğin menşe'i hakkında değişik görüşler ortaya atılmıştır. Bunlardan en çok benimseneni, bu müessesenin, Kanûnî Devri'nden itibâren devamlı bir devlet hizmeti hâline gelen Şehnâmeciliğin değişik şekildeki bir devamı olduğudur.6 Ancak, resmî vasfıyla birbirine çok benzeyen bu iki müessesenin gaye, vâsıta ve mahsullerinin ana karakterleri bakımından bâriz farklarla ayrıldığına da dikkat edilmelidir.

Vekayi'nüvisliğin, II. Bayezid'in, Bitlisli İdris ve Kemâlpaşazâde'yi Osmanlı Tarihi te'lifine me'mur etmesi gibi, pâdişahların tarih yazdırmak an'anesinden doğduğu görüşü de hayli taraftar bulmuş, hattâ7 Vekayi'nâme'sini, Has-oda hizmetinde iken IV. Mehmed'in şifâhî emrine binâen yazmağa başladığını ifade eden Nişancı Abdurrahman Paşa,8 ilk vak'anüvîs itibâr edilmiştir.9 Ancak, muayyen bir maksat veya hassa hizmeti için vekayi'i zapt etmekle Dîvân-ı Humâyûn'a bağlı devamlı bir devlet hizmeti olan vekayi'nüvisliği birbirinden ayırmak lâzımdır.10 Bununla beraber, birincileri "vak'anüvîs", ikincileri ise "vekayi'nüvîs" diye adlandırmak sûretiyle tefrîk etmek11 de beyhûde bir gayretkeşlik eseri olmaktadır.12 Başlangıçta, gerek vesîkalar, gerek te'lif eserlerde devlet tarihçileri için kullanılan "vekayi'nüvîs" sıfatının, ancak geçen asrın ilk yarısında yerini "vak'anüvîs"e bıraktığı13 ve hizmetin son mümessilleri için münhasıran "vak'anüvîs" sıfatının kullanıldığı görülmektedir.

Naîmâ Mustafa Efendi'nin14 ilk vekayi'nüvis olduğuna dâir yaygın kanâat, tahrir ve tedvînine me'mur edildiği Şârihü'l-Menâzâde Ahmed Efendi müsveddesine ikmâlen birkaç cüz yazıp takdim ettikte, kendisine, sadrâzam Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından, bir kese akça atıyye ile İstanbul gümrüğü mukataasından gündelik 120 akça maaş tahsis olunup berâtının Edirne'den İstanbul'a gönderildiğine dâir, vekayi'nüvislikte haleflerinden Râşid'in kaydında ağustos 1702) 15 Naîmâ'dan "Vekayi'nüvis" sıfatıyla bahs edilmesi ile de teeyyüd etmektedir. Vekayi'nüvislik müessesesi, Râşid'den itibâren devamlılık vasfı kazanmış; İbrahim Müteferrika matbaasının kuruluşundan sonra da, vekayi'nüvislerin, kendilerinden önce yazılanlardan iltikat ve te'lif sûretiyle vücuda getirdikleri ile, kendi hizmet zamanlarına ait zapt ve tedvîn ettikleri vekayi'nâmelerinin sırasıyla basılması düşüncesi doğmuştur.

Vekayi'nüvislik, ilim telâkkîsi ve tekniği itibarıyla, şübhesiz, daha önce teşekkül ve tekâmül edip, muayyen kalıplara bağlı nümûnelerini vermiş olan İslâmî tarih yazıcılığı an'anesine bağlıdır ve tabîatıyla de iki farklı (ilmî ve edebî) tarihçiliğin te'sirinde kalmıştır. Müessese, Dîvân-ı Humâyûn kalemleri arasında teşekkül ettiğine göre, daha çok inşâ ve şiir san'atında mâhir ve umûmiyetle "hâcegân"lık rütbesine ulaşmış olan kâtipler arasından seçilen vekayi'nüvislerin, edebî vasıflarının ağır bastığı muhakkaktır. Bununla berâber, sayıları daha az, fakat eserleri ve şahsiyetleriyle daha çok itibâr görmüş ilmîye mensûbu vekayi'nüvislerin, edebî kudretleri yanında ilmî tarihçilik anlayışına da sâhip bulundukları ileri sürülebilir.

Vekayi'nüvislerde hangi vasıfların arandığı, onların tayini ile ilgili vesikalardan çıkartılabilmektedir: Anadolu Muhâsebecisi bulunan Ahmed Vâsıf, "hüner ü ma'rifet", "reviyyet (etraflıca düşünme) ü dirâyet (kavrayış)" sermâyesine sâhip olduğu için ikinci defa veka-yi'nüvisliğe getirilmiştir. 16 Amedî odası halifesi Mehmed Pertev de aynı sıfatlara sâhip olma yanında, "erbâb-ı maârifden" gece ve gündüz "tahrîrât ve neşr-i ulûmla meşgul" bulunması sebepiyle vekayi'nüvis tâyin olunmuştur.17 Ömer Amir'in hizmete tâyininde de aynı klişe tekrarlanmıştır.18 Birbiri ardınca üç ilmiye mensûbunun (Âsım, Şânî-zâde ve Es'ad Efendiler) deruhte ettiği vekayi'nüvislik, sonuncusunun vefâtıyla boşalınca sadrâzam, hizmetin ulemâya bağlı olmayıp çok defa "kalemîye" erbâbına verilegeldiği mütâlaası ile "hüner ü bidâası (ilmî sermâyesi)" cihetiyle liyâkatı bilinen Âmedî halîfesi Mehmed Recâî Efendi'ye tevcîhini arz etmiştir. 19 Şânî-zâde'nin, Bektâşîlik töhmetiyle azli bahis mevzuu olunca, sadrâzamın münâsip bir vak'anüvis tespiti husûsundaki çalışmaları da dikkat çekicidir: Önce, hâcegândan kimin bu hizmete lâyık olduğu Bâbıâlî'de müzâkere edilmiş; hüneri ve güzel yazmaya istîdâdı olan sâbık Tezkire-i sânî Hamid Bey'in "vesveselice" olduğu bilgisi ve haysiyetiyle teklife şâyan olan Şıkk-ı sâlis defterdârı Ferruh İsmail Bey'in (ö. 1256) ise, iyi yazmaktaki hüneri bilinmediği gibi ihtiyarlığı dolayısıyla de hizmete münâsip görülmemiş; bu sebeple ilmîye mensublarından münâsip birini bildirmesi şeyhülislâmdan istenmiş; onun gönderdiği listedekilerden Haremeyn müftüsü Abdülkadir Bey'in, akıl, ilim ve insâfı itibarıyla tercîhe şâyan olduğu pâdişâha arz edilmiştir. Bu telhis üzerine II. Mahmud, "esrâr-ı devletden bir me'mûriyet" olmakla "vak'anüvîs" tâyin edilenlerin, hüner ve mârifetten başka dindârlık ve iyilik ("salâh-ı hâl") vasıflarını da hâiz olması gerektiğini belirtip, şeyhülislâmın listesindekiler hakkında tereddütlerini açıkladıktan sonra, meselenin bir iyice tahkîkini emr ve esas olanı şöyle ifâde etmiştir: "Bu me'mûriyet bir tarîka mahsûs olmayıp, kangı tarîktan olursa olsun, merâm ehil ve erbâb olmasıdır".20 Bu araştırmalar sonunda hizmete lâyık olarak, gerçekten âlim bir tarihçi, Sahhaflar Şeyhi-zâde Mehmed Es'ad Efendi21 bulunmuştur.

Vekayi'nüvislerde aranan vasıflar hakkında tâyin mercîlerinin yukarıda zikr edilen görüşlerine mukabil, bir vekayi'nüvis, Nûri Halil Bey, 1210 (1795 aralığı sonları) 'da sadârete, müessesenin tanzîmi için sunduğu, takrirde22 daha önceki devrede bu hizmete: müstakim, tecrübeli, ketum ve hakikatli ("sadâkatkâr") olanların seçildiğini kaydeder.

Hizmette bulundukları zamanın vak'alarını tespit ve tahrir aslî vazifesi yanında, vekayi'nüvislere, seleflerinin eksik bıraktıkları devrin tarihini yazmak vazifesi de yüklenmiştir.23 Bu husustaki ısrar ve itinâ, vekayi'in kesintisiz bir şekilde kaleme alınmasını te'min etmiştir. Gerçekten azil veya ölüm hâlinde, öncekilerin tuttuğu notlar ve kendilerine verilmiş olan vesîkalar, yeni me'mura devr ve teslim edilerek, vekayi'in bırakıldığı yerden tahriri emir ve tenbih olunmuştur. Meselâ, 1221 başında (Mart 1806) hizmete getirilen Pertev'in, selefînin eksiğini ikmâle hangi tarihten başlaması gerektiğini tâyin için, aynı sene Şabanı'nda (Kasım 1806) vefât eden Vâsıf'ın evrâkı birçok defa gözden geçirilmiş, en son yazdıklarının 1219 vekayi'inin neresinden kesildiğinin tespitine çalışılmış ve bulunan evrak, Pertev'e verilmek üzere, mühürlü olarak pâdişâha sunulmuştur.24 Kezâ, Şânî-zâde, 1235 Saferi'nde (Aralık 1819) vekayi'nüvisliğe getirilince, Mütercim Asım'ın 1224'e kadarki vekayi'i yazdığını duyduğunu, geriye kalan on senelik devrenin yazılıp yazılmadığını bilmediğini, Bâbıâlî'den selefine verilmesi gereken havâdis ve vesîka sûretleri hakkında da mâlûmâtı bulunmadığını belirtip, yazacağı eserin eksik veya mükerrer olmaması için Âsım'ın evrâkının kendisine teslîmini sadrâzamdan ricâ etmiştir.25 Nitekim, Selefi Devri'ne ait vekayi'i yazmaktan veya temize çekmekten kendi hizmet devresinin vak'alarını tertip ve tedvîne imkân bulamayan Şânî-zâde, 1237-1241 vekayi'ine ait notlarını, halefi Es'ad Efendi'ye devr etmiştir.26 Es'ad Efendi'nin temize çekmeğe muvaffak olamadığı 1242-1246 devresine ait müsveddeleri ise, Cevdet Paşa tarafından toplanmış, seleflerinden intikal eden diğer müsveddeler ve vesîka sûretleriyle birlikte, vak'anüvislikte halefî olup, 1241'den sonraki devrenin tarihini yazmağa me'mur Ahmed Lütfi Efendi'ye gönderilmiştir.

Vekayi'nüvislerin hizmette bulundukları devrenin vekayi'ini zapt ve tahrir ederken gereken malzemeyi nereden aldıklarına dâir Nûrî'nin 1210 tarihli takriri ve ona binâen sâdır olup ilgili kalemlere gönderilen buyurulduda dikkate şâyan bilgiler bulunmaktadır: Tarihe kaydı uygun olan maddeler, muâmelesi tamamlandıktan sonra, Sadâret mektupçusu, Beylikçi ve Âmedci taraflarından, Reîsül-küttâb'ın izin alınarak vekayi'nüvise haber verilir; devlet me'murlarının tâyin ve azillerine ait hususlar Tahvil ve Ruûs kalemlerinden, merâsimlerle ilgili olanlar ise Teşrifât kaleminden "ilmühaber sûretleri" ile bildirilirdi. Vekayi'nüvislik, devletin mûtenâ bir hizmeti olduğundan, bu hizmete me'mur olanlar, hâdiseleri tahkîk ederler, vekayi'i sıhhatle yazmaları için kendilerinden hiçbir şey esirgenmez; hattâ "vükelâ" bâzı gizli hususları dahi onlara haber verirlerdi. Ancak daha sonra (muhtemelen XVIII. asrın ikinci yarısında), emniyetsizlik gösterilip kendilerine devlet sırları açıklanmadığı, hattâ, hâdiselerin sebep ve netîcelerinin tahkîki, lâyıkıyla değerlendirilmesi istenmediği27 için vekayi'nüvisler de, faydasız şeyler yazmağa mecbur olup ya ehemmiyetsiz şeyleri büyütmüş, yahut da ehemmiyetli şeyleri lâyıkıyle tebâruz ettirememişler idi. Nûrî, vekayi'in sıhhatle yazılmasının yukarıda ana hatlarıyla verilen eski duruma (vaz'-ı kadîm) dönülmesine bağlı olduğunu arz etmiş, sadâretten de arzına uygun emir çıkmıştır.

Zikredilen buyurulduda da görüldüğü gibi, vekayi'nüvislik müessesesinin tanzîmine girişilmesi, bütün devlet teşkilâtının ıslâhı yoluna girildiği III. Selim Devri başlarına rastlamaktadır. Nitekim, bu pâdişâh, 1791'de Rikâb vak'anüvisliğinde ibka ettiği Edîb'in, vekayi'i sıhhatli, açık, riyâ ve dalkavukluk yapmadan yazmasını, "esrâr-ı devletdir" diye vukuâtın kendisinden gizlenmemesini emîr ve tenbîh etmiştir.28

Vekayi'nüvislerin, devlet merkezine intikal eden împaratorluk vekayi'ini, işâret edilen imkânlar dâiresinde ve beğenilecek tarzda yazması yanında, dış dünyaya ve husûsuyla devletin münâsebetlerde bulunduğu Avrupa devletlerine dâir haberlere de yer vermesinin faydalı olacağı düşüncesiyle, her ay Avrupa haberlerinin devletçe vekayi'nüvislere verilmesi arz olunmuştur.29 Vekayi'nüvisler, umûmiyetle her sene başında, zapt ve tahrir ettikleri vekayi' cüzlerini, pâdişâha sunulmak üzere sadrâzama verirler; beğenildiğine veya düzeltilmesi gerektiğine dâir emri aldıktan sonra, bu cüzleri ikmâl ederek daha önce yazdıklarına eklerlerdi. Meselâ Vâsıf, Enverî ve Edîb Tarihi'ni yeni baştan yazıp sunduğunda, III. Selim, "dahi aşağısını bu siyâk üzere yazsun";30 aynı işi Nûrî Tarihi için yaptığında da, "güzeldir... Mustafa Paşa ve Ebûhur vak'asını tayy eyleyüp hakîkati üzre bir vak'a olarak yazsun ve hem şimdi tesvîd eylediğini üç-beş malı sonra beyaza çekmelidir"31 şeklinde irâdesini izhâr etmiş; II. Mahmud ise, 1218-1221 vekayi'ini takdîm eden Mütercim Âsım için: "Cezzâr Ahmed Paşa (hakkındaki) istitrâdından hazz eyledim. İşte böyle mâ-hüve'l-vâkı'i insafâne yazmalıdır";32 1241 vekayi'ini sunan Es'ad Efendi için: "Güzelce kayd u imlâ eylemiş"33 diye takdîrini belirtmiştir. Bu misâller, vekayi'nüvislik hizmetinin oldukça dikkatli murâkabe olunduğunu göstermektedir.

Menşelerine göre Dîvân-ı Humâyûn kalemlerinde veya ilmiye tarîkinde aslî bir hizmette bulunurken vekayi'nüvisliğe getirilenler, bu munzam me'muriyet dolayısıyla ek gelir kaynakları tahsis olunarak taltif edilmişlerdir. Meselâ, Şehzâde Medresesi müderrisi ve vekayi'nüvis Küçük Çelebi-zâde Âsım İsmail Efendi'ye -vekayi'nüvislikte bulunanların mükâfatlandırılması "âdet-i mülûkâneden" olduğu tasrih edilerek- Taşköprü kadılığı arpalığı tekrar ilâveten tevcîh olunmuştur.34 Sefer vekayi'nüvisliği yapanlara ise, ayrıca tayın verilmiştir. Meselâ, Birgi'de zeâmeti olduğunu bildiğimiz Enverî'ye,35 (14 kasım 1769)'daki mürâcaatı üzerine: 2 kile arpa, 4 okka et ve 6 çift ekmekten ibâret günlük tayın tahsîs olunduğu36 gibi, Mütercim Âsım'a da 25 Ağustos 1810'da çadır ve cebehâne mühimmâtı verilmiştir.37 Paraya karşı hırsı olduğu bilinen Vâsıf'ın muhtelif atıyyeler alarak senelik vekayi'nüvislik tahsîsâtını 20.000 kuruşun üstüne çıkardığı rivâyeti38 yanında, ulemâdan olan üç vekâyi'nüvis Âsım, Şânî-zâde ve Es'ad Efendilerin "medâr-ı maîşet" için Bursa mukataasından iki yüz ellişer kuruş aylık aldıklarını biliyoruz.39 Ancak, Es'ad Efendi'nin "maaş"ı, 1254 Şabanı'nda (Kasım 1838) 1000 kuruşa çıkarılmış,40 müteâkıb sene, bu meblâğa, 1500 kuruşluk zam yapıldığı41 gibi, Meclis-i Ahkâm-ı Adliye'den ayrıldığında 1500 kuruş "inâyet" olunarak aylığı 4000 kuruşa iblâğ edilmiş,42 buna nakîbü'1-eşraflık tahsîsâtı olan 1500 kuruş da eklenmiştir 43Ancak daha sonra, bu sonuncu tahsîsâtla birlikte kendisine, cem'an 4000 kuruş maaş ödenmiş,44 aynı maaş haleflerine de verilmiştir: Âmedci hulefâsından Recâî Efendi, 1000 kuruş aylık ve birkaç bin kuruşluk tâyînat ile vekayi'nüvis nasp edildiği45 gibi, müderris pâyeli ve Meclis-i Maârif âzâsı A. Cevdet Efendi (Paşa) de, 1000 kuruş maaş ve senelik 4000 kuruş atıyye ile bu hizmete getirilmiştir.46

Vekayi'nüvisler, muayyen olan tahsisatları veya daha sonra maaşları yanında, umûmiyetle sene başlarında takdim ettikleri vekayi'nâme cüzleri vesilesiyle, pâdişâhın ihsân ettiği atıyyelerle tatmin ve teşvik olunmuşlardır.47 Bunlar arasında Vâsıf, cüz takdimini, lütuf celbine "bahâne" telâkkî ettiğini, "melûfiyeti" hasebiyle bunun karşılığında atıyye beklediğini açıkça belirtmiştir.48 "Zapt ve telfîk" ettikleri vekayi' cüzü karşılığında vekayi'nüvislere bir devrede "mûtâd" olarak 1000 kuruş atıyye verildiği anlaşılmaktadır.49 Her sene muharreminde vekayi'nâme takdim edip atıyye alarak geçim yükünü kısmen hafifleten Mütercim Âsım, bir defasında cüz sunamadığı gibi, muayyen aylığını da alamadığından büyük sıkıntıya düşmüş ve keyfiyet sadâret kaymakamlığından arz edilince, kendisine mûtâd atıyye verildiği gibi, şeyhülislâmlıkça "nemâluca" bir ilmîye cihetinin tahsîsi de emrolunmuştur.50 Fevkalâde hallerde atıyye miktarının arttırıldığı da görülmektedir: 30 Mart 1801'de çıkan yangında harap olan evini51 tâmir için 1215-1216 vekayi'ini ihtivâ eden cüzü takdim vesîlesiyle atıyyesine zam yapılmasını ricâ eden Vâsıf'a 7500 kuruş ihsân olunduğu52 gibi, Kanlıca'da sâhilhâne alabilmesi için Es'ad Efendi'ye de 20.000 kuruş atıyye verilmiştir.53 Vekayi'nüvisliğin son devresinde, vekayi'nâme karşılığında muntazaman atıyye verilmediği, Tarihinin VI. ciltinin matbûunu takdim vesilesiyle Ahmed Lûtfi Efendi'nin sadârete gönderdiği bir takrirden anlaşılmaktadır: O, bu takririnde, seleflerinin sundukları cüzlere mukabil ev, sâhilhâne ve rütbelere mazhar olduklan, kendisinin ise, bu lütûflardan mahrûm olduğu gibi, bir yıl evvel IV. ve V. ciltleri takdiminde, atıyye verilmesine dâir yazılmış tezkirenin Âmedci Odası'nda takılıp kalmasından şikayet etmiş; bunun üzerine Lûtfi'nin 200 liralık atıyye ile taltîfi münâsip görülmüştür.54

Başlıca Vekayi'nüvisler ve Te'lifleri

Vekayi'nüvislik müessesesine ait kaynak ve tetkiklerin kifâyetsizliği, hizmette bulunan vekayi'nüvislerin ve bunlar tarafından zapt ve tedvin edilen eserlerin tam olarak sespitine imkân vermemektedir. Âyîne-i Zürefâ55 ve Lütfi Tarihi'ndeki56 mâlumât, eksik ve yer yer tashihe muhtaç görünmektedir. Burada, belli başlı vekayi'nüvislerin menşeleri, hizmet müddetleri ile bıraktıkları eser ve notlara kısaca işâret olunacaktır.

İlk devlet tarihçisi sayabileceğimiz Naîmâ Mustafa Efendi (ö. 1716), vekayi'nüvisliğe 1702'den önce Amca-zâde Hüseyin Paşa tarafından getirilmiş olmalıdır.57 Daha sonra, Dîvân-ı Humâyûn hâcegânı zümresine giren tarihçinin hangi tarihe kadar bu hizmette bulunduğu mâlûm değildir. Tedvînine me'mur edildiği Şârihü'l-Menâr-zâde müsveddesinin, diğer kaynak malzemesiyle ikmâl ederek vücûda getirdiği ilk te'lifi 982-1065 vekayi'ini ihtivâ etmekte olup, Amca-zâde'nin yararlılıkları ve husûsuyla hazırlanmasına âmil olduğu Karlofça Muâhedesi'ne vs.'ye dâir bir mukaddime ilâvesiyle, 1114'te Ravzatü'l-Hüseyn fi hulâsati ahbâri'l-hâfıkeyn adıyla Hüseyin Paşa'ya sunmuş ve tasrih ettiği bazı kaynaklara dayanarak eserini 1114'e kadar getirmek isteğinde bulunmuştur.58 Ancak bu ciltin te'lifine âmil olan Amca-zâde'nin vefâtı ve çok geçmeden Edirne Vak'ası'nın zuhûru, bu tasavvurun tahakkukunu geciktirmiş ve sükûnetin avdeti üzerine sadârete gelen Dâmâd Hasan Paşa (1703731 1704), eserin devâmının yazılmasını emretmekle, Naîmâ ilk te'lifteki 1000 tarihine kadar olan kısmı ayırıp, sonuna yazmakta olduğu II. ciltten beş senelik vekayi' ilâvesiyle 1000-1070 hâdiselerini ihtivâ eden bir vekayi'nâme tertip ve başına konmak üzere, Dâmâd Hasan Paşa'nın eşkıyâ te'dîbindeki başarısını meth için Edirne Vak'asını tasvir eden bir risâle te'lif etmişse de, muhtemelen eser tamamlanmadan Hasan Paşa sadâretten azledilmiştir.59 Bu ikinci tertip metin, tarihçinin vefâtı üzerinden uzun zaman geçmeden, 1734'te İbrahim Müteferrika tarafından iki cilt hâlinde bastırılmıştır. 1863 ve 1864-1866'da yapılan tam baskıları ise altışar cilt olarak tertip edilmiştir. Şehrî-zâde (ö. 1178), 1070-1118 (?) vak'alarını ihtivâ eden II. cilt müsveddelerini Naîmâ'nın temize çekmek imkânını bulamadığını, vefâtında da bunların dağıldığını,60 günlük vekayi' notlarının (rûz-merre mecmuâsı) ise, kendisine intikal ettiğini, bunları temize çekip tamamlamağa niyetli olduğunu kaydeder.61 Bu ifâdeden,- Râşid'in de 8 Rebiülevvel 1109 hâdisesi için kaynak olarak kullandığı-Naîmâ'nın yevmiye cerîdesinin,62 II. ciltten ayrı bir eser olduğu anlaşılabilirse de, bu sonuncu te'lifîn Naîmâ'nın vekayi'nüvis sıfatıyla zapt etmesi gereken vekayi'i ihtivâ edip etmediği hakkında bir hükme varmak güçtür.

Masraf (kâtibi-) zâde Şefik Mehmed Efendi (ö. 1127/1715)'nin63 vekayi'nüvisliği hakkında açık bilgi sahipi değiliz: Dîvân-ı Humâyûn kâtibi sıfatıyla Karlof'ça sulh müzâkereleri sırasında yararlığı, reîsülküttâb ve murahhas Ramî Mehmed Efendi'nin (Paşa) dikkatini çeken edîbin vekayi'nüvisliğe tâyini, M. Cemâleddin'e64 göre, Râmî Paşa'nın sadâretinde 1703 vuku bulmuş ve tarihçi, 1115 Edirne Vak'ası'nı muğlak ve san'atlı bir dille tasvir eden Şefik-nâme'sini bu sıfatla kaleme almağa başlamıştır.65 Buna mukabil, muâsır ve muahhar müellifler,66 Şefîk'in bu hizmete, Şehit Ali Paşa'nın (sadâreti: 1713-1716) takdîr ve himâyesi neticesinde getirilmiş olduğunu kaydederler. Filhakîka, Şefik-nâme muvazzahı veya zeyli gibi isimler verilen Tarihçe'sinin mukaddimesinde, Şefîk, Ali Paşa'nın III. Ahmed'in cülûsundan kendi sadâretine olan vekayi'i yazmayı uhdesine havâle ettiğini belirtir.67

Fındıklılı İsmail Efendi'ye göre68 Şefik'in yerine Hadım Hasan Paşa Medresesi'nde müderris bulunan Râşid Mehmed Efendi (ö. 1735), vekayi'nüvis tâyin ve arpalık tevcîh olunarak refâha kavuşturulmuştur. Kendisi, bu hizmete 1126 başlarında getirildiğini belirtir69 ise de, Sadreddin-zâde, (18 Şubat 1715) tarihinde Şehid Ali Paşa tarafından vak'anüvisliğe me'mur olup, bu sıfatla onunla birlikte Mora seferine katıldığını tasrih eder.70 Haziran 1723'te Halep kadılığına tâyinine kadar bu hizmette kalan Râşid, önce, Şehid Ali Paşa'nın emriyle, III. Ahmed'in cülûsundan 1115'ten itibâren vekayi'i tahrire başlamış71 iken, 1717'de ikinci vezir ve rikâp kaymakamı bulunan Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından Naîmâ'nın bıraktığı yerden 1115'e kadar olan devreyi de yazmağa me'mur edilmiştir.72 Böylece Râşid, 1071 -Ebi'ülâhir 1115 vekayi'ini, bilhassa 1082'den itibâren geniş ölçüde Zübde-i Vekayi'ât'dan faydalanarak73 yazıp, eserinin I. ciltini meydana getirmiş; 1115-Cemâziyelevvel 1130 vekayi'ini II. ciltte, Nevşehirli İbrahim Paşa'nın sadârete geçişinden (8 Cemâziyelâhir 1130) 1134 Şevvali sonlarına (Ağustos 1722) kadar olan hâdiseleri de III. ciltte toplamıştır. Eser bu tertibiyle, 1741'de Müteferrika tarafından tab' olunmuştur.74 Râşid Tarihi, 1281 -1282'de Müteferrika baskısının ilk iki cilti ikişer cilt, sonuncusu müstakil olmak üzere 5 cilt halinde 2. defa basılmıştır.75

Müderris iken 2 Temmuz 1723'te Râşid'in yerine vekayi'nüvis tâyin edilen Küçük Çelebi-zâde Âsım İsmail Efendi (ö. 1760), 1 Zilkade 1143'te tasarruf etmek üzere Taşköprü kadılığı arpalığının kendisine tevcihi evâsıt-ı şevvâl 1143'te vuku' bulduğuna göre ve Râmiz Tezkiresi'nde halefi Sâmî'nin vekayi'nüvisliğe getirilmesi 1143 "hudûdunda" gösterildiğine göre, muhtemelen 1143 sonlarına kadar bu hizmette kalmış ve selefînin bıraktığı yerden başlayarak 3 Temmuz 1722-3-29 Temmuz 1729 arası vekayi'ini kaleme almıştır. Küçük Çelebi-zâde'nin Tarih'i Râşid'in zeyli gibi itibâr edilerek, onunla beraber iki defa (1153 ve 1282) basılmıştır. Daha sonra ilmîye tarîkında ilerleyerek 7,5 ay şeyhülislâmlık mevkiinde bulunan Âsım, vekayi'nüvislikten azli tarihine kadar takriben iki senelik vekayi'i zapt etmemiş olmasına karşılık, halefî Sâmî, ancak I. Mahmud'un cülûs tarihi olan 1143 Rebi'ülevvelinden sonraki hâdiseleri kaleme aldığından, ele alınmamış olan 1142 senesi vak'aları, bâzı te'lif eserler ve Dîvân-ı Humâyûn Mühimme defterlerine dayanılarak Mehmed Ârif Bey tarafından yazılmağa çalışılmıştır "Silsile-i Vuku'ât-ı Devlet-i Aliyye'de Zapt Edilmemiş 1142 Senesi Hâdisâtı", adıyla neşredilmiştir.76

Küçük Çelebi-zâde'yi tâkip eden birkaç vekayi'nüvisin tâyin tarihleri ile yazdıkları vekayi'nâmelerin muhtevâsı açıklıkla tespit edilemiyor: 1143 sonlarında hizmete getirildiği anlaşılan hâcegândan Sâmî Mustafa Efendi77 1143-1144 vekayi'ini yazmış olmalıdır.78 Müderris iken, muhtemelen Sâmî'nin vefâtı üzerine vekayi'nüvis tâyin edilen Hüseyin Paşa-zâde Şâkir Hüseyin Bey efendi (ö. 1155), Halep kadılığına tâyinine (1735) kadar bu hizmette bulunmuş ve vazîfe devresinin vekayi'ini zapt etmiştir.79 28 Temmuz 1735'te vekayi'nüvisliğe getirilen hâcegândan Râmî Mehmed Paşa-zâde Abdullah Re'fet Bey-Efendi'nin (ö. 1157) hangi tarihe kadar bu hizmette kaldığını bilmiyorsak da, kadılık tarîkına mensub olan halefi Hıfzı Mehmed Efendi'nin (ö. 1165),80 1152'ye kadar vekayi'i zapt ettiği anlaşılmaktadır. TSMK, Revan Köşkü Ktb. nr. 1255'deki mecmuanın, Sâmî'den Hıfzı'ya kadar olan vekayi'nüvislerin yazdıklarını topladığını tahmin ediyoruz.81

Sergi Nâzırı iken, 19 Ağustos 1739'da, Hıfzı Efendi yerine vekayi'nüvis tâyin edilen Subhî Mehmed Efendi (ö. 8 Zilhicce 1182),82 önce ihmâl edilmiş olan 1148-1152 vekayi'ini tamamlamağa me'mur olmuş; Nisan 1742 ikinci defa sadrâzam olan Hekimoğlu Ali Paşa'nın emri üzerine de, Sâmî'den itibâren seleflerinin yazdıklarını ele alıp, I. Mahmud'un cülûsundan Hekim-oğlu'nun sadâretine kadar olan 1143-1155 vekayi'ini tahrir ve yine kendisine takdim etmiştir. Daha sonra, 11551156 Vak'aları da ilâve edilen bu eser, başında, bâzı bahisleri hâriç, geniş ölçüde Sâmî ve Şâkir'in yazdıkları aynen aktarıldığı için Tarih-i Sâmî ve Şâkir ve Subhî adıyla 1198'de Râşid ve Vâsıf'ın nezâretiyle basılmıştır.83

Subhî'nin 1743'te getirildiği beylikçilik hizmetinin ağırlığı vekayi' zaptına mânî olduğundan, Temmuz 1745'te vekayi'nüvislik, hâcegândan İzzî Süleyman Efendi'ye (ö. 18 nisan 1755) verilmiştir. Selefinin yazamadığı vekayi'i, 1157 başından itibaren tahrîr eden İzzî, 1157-1160 hâdiselerini I., 1161-1165 vak'alarını II. cilt olarak zapt ve tedvîn etmiş, III. cilte 1166 başlarından itibâren devâm etmek istemişse de, bu sonuncu tasavvuru gerçekleşememiştir. İzzi Tarihi84, iki cilt halinde, 1784'te yine beylikçi Râşid ve müverrih Vâsıf'ın nezâretiyle basılmıştır.

İzzî'nin 1166 Cemâzıyelâhırı sonlarında hacca gitmesi üzerine, yerine, aynı sene recebinin ilk günü (4 Mayıs 1753) vekayi'nüvis tâyin edilen hâcegândan Seyyid Hâkim Mehmed Efendi (ö. 1770), vekayi'i, selefinin bıraktığı 1166 başlarından 1180 Cemâziyelevveli'ne kadar yazmıştır,85 Şem'dânî-zâde Fındıklılı Süleyman Efendi (ö. 1193), Hâkim'in müsveddelerini ele geçirmiş ve eserini yazarken bunlardan faydalanmıştır.86 Hâkim'in istifası üzerine, 3 Aralık 1766'da vekayi'nüvisliğe, müderrislerden Çeşmî-zâde Reşîd Mustafa Efendi (ö. 20 Kasım 1770 tâyin olunmuştur.87 1182 Rebi'ülevveli'ne kadar bu hizmette kalan Çeşmî-zâde, nasbı tarihinden 1182 Muharremi sonlarına (Haziran 1768) kadar vekayi'i kaleme almış olup, Tarihçesi, Vâsıf Tarihi'nin kaynağı olması bakımından ehemmiyetini belirten bir giriş ile birlikte neşr olunmuştur: Bekir Kütükoğlu, Çeşmî-zâde Tarihi, İstanbul 1959.

Bir müddet kadılık yapıp 1186 Zilka'desinde 2. müneccim tâyin edilen ve 1194-1196 arasında da müneccim-başılıkta bulunan Mûsâ-zâde Mehmed Ubeydullahi Efendi'nin (ö. 18 Zilka'de 1196)88 Çeşmî-zâde'den sonra, rikâb vekayi'nüvisi olarak İstanbul vekayi'ini yazmağa memur edildiği anlaşılmaktadır.89 Müverrih Ahmed Vâsıf basılmış olan Tarih'inin I. ciltinin (1166-1182) kaynakları arasında Hâkim, Çeşmî-zâde ve Mûsâ-zâde'den başka vekayi'nüvislikte bulunan Behçetî Hasan Efendi'nin eserini dahi zikreder. Lâkin bu kayıtla, Enverî'nin, 1188 sonlarında ilk vekayi'nüvisliğinden azlinden sonra Behçetî Hasan Efendi'nin birkaç ay hizmette bulunduğuna dâir ifâdesi bu kayıtla telif edilememektedir. Belki de, Behçetî'nin müsveddeleri, Vâsıf'ın I. ciltine değil, II. ciltine (1183-1188) kaynak olmuştur.

Mûsâ-zâde'nin rikâb vekayi'nüvisliği sırasında, zuhur eden 1768 Rus Harbi dolayısıyla asıl vekayi'nüvisin orduda bulunup sefer vekayi'ini yazması gerektiğinden, harpe Sadrâzam Yağlıkçı-zâde Mehmed Emin Paşa'nın selâm ağası olarak katılmış olan Enverî Sâdullah Efendi (ö. 6 Kasım 1794), Resmî Ahmed Efendi'nin tavsiyesiyle, ordu Tuna'yı aşıp Prut üzerindeki Han-tepesi'ne varınca, vekayi'nüvis tâyin edilmiş ve İstanbul'dan hareketten (Zilka'de 1182), Küçük Kaynarca Muâhedesi akdedilip avdet olunmasına (Receb 1188) kadar sefer vekayi'ini zapt ve tedvîn ederek Tarihi'inin I. cilti itibâr etmiştir.90 Enverî bu harp devresinin İstanbul vekayi'ini de ayrı bir ciltte toplamayı düşünürken, devlet merkezine dönüşünü müteâkip azledilerek yerine, "çend mâh" kadılardan Antepli Behçetî Hasan Efendi, onu tâkîben de, "bir-seneden ziyâde" müderrislerden "Şişman Molla" lakabıyla meşhur Ömer-zâde Süleyman Efendi (ö. 1807) vekayi'nüvis olmuştur. Süleyman Molla'nın vekayi'i zaptındaki kusûru Sadrâzam Derviş Mehmed Paşa (1189-1190) ile şeyhülislâm Vassaf-zâde Mehmed Es'ad Efendi'nin (1190-1192) dikkatini çekip bunların sevkiyle Enverî 1190 şevvâlinde (Aralık 1776) ikinci defa vekayi'nüvis tâyin edilmiştir. Onun, 1197 Zilhiccesi'ne kadar devam eden bu ikinci vekayi'nüvisliği sırasında zapt ve tedvîn ettiği II. cilt Tarih'ini değişik tertiplere soktuğu görülmektedir: 1193 Şa'banı'nda sadârete gelen Kara Vezir Seyyid Mehmed Paşa'nın emriyle, selefleri Behçetî ve Süleyman Efendilerin "birkaç makaleden ibâret" eserlerini tashih ve ikmâl ederek, I. Abdülhamid'in cülûsundan itibaren vuku' bulan hâdiseleri ayrı bir ciltte topladığı gibi, Seyyid Mehmed Paşa'nın sadâreti bahsine de ayrı bir mukaddime ile girmiştir. Muhtelif cüzlerin bir araya getirilmesiyle vücut bulduğu anlaşılan II. cilte ait bâzı nüshalar,91 6 Şevvâl 1188-1 Zilka'de 1195 arası vekayi'ini ihtivâ ederse de, en geniş muhtevâlı olanları92 1197 Zilka'desi sonlarına kadar gelmektedir.

1197 Şevvali'nde uhdesine büyük tezkirecilik tevcih olunan Enverî'nin iki işi bir arada yürütemeyeceği düşünülerek vekayi'nüvislikten azli ve yerine 2 Kasım 1783 tarihinde, âmedî Vâsıf Ahmed Efendi'nin (ö. 21 Kasım 1806) tâyini takarrür etmiştir. Vâsıf'ın bu birinci vekayi'nüvisliği fiilen İspanya elçiliğiyle İstanbul'dan ayrılma tarihi olan 1 Temmuz 1787'ye kadar devam etmiştir. Tarihçinin bu devrede zapt ettiği, 1197-20 Şaban 1201 vekayi'ini ihtivâ eden eserinin metni, müellifin biyografisi ve tarihçilik husûsiyetlerine dâir bir inceleme ile neşrolunmuştur: Mücteba İlgürel, Mehâsinü'l-âsâr ve Hakaikü'l-ahbâr, İstanbul 1978.

Vâsıf'ın İspanya'ya hareketinde, vekayi'nüvisliğin uhdesinde ibkası, vekayi' zaptının da vekâleten, hâcegândan Teşrîfâtî Hasan Efendi (ö. 26 Temmuz 1797) ye93 havâlesi kararlaştırılmıştır. Hasan Efendi, Vâsıf'ın ayrılmasından ordunun İstanbul'dan hareketine kadar olan vekayi'i kaleme almıştır.94 Ancak, Rusya'ya karşı harp ilân edilince, sefer vekayi'ini zapt etmek üzere asâleten bir devlet tarihçisinin orduda bulunması an'ane îcâbı olduğundan, Enverî, üçüncü defa vekayi'nüvis tâyin edilerek (10 Temmuz 1787) sadrâzam ve Serdâr Koca Yusuf Paşa ile çıkmış; teşrîfâtî vekîli Esseyyid Edîb Mehmed Emin Efendi (ö. 1802), rikâb vekayi'nüvisi veya vak'anüvis vekili olarak İstanbul vekayi'ini yazmağa me'mur edilmiştir.95 Enverî'nin bu hizmeti, Vâsıf'ın ikinci defa vekayi'nüvis tâyin edilerek orduya gönderilmesine kadar devâm etmiştir (Nisan 1791): III. Selim'in cülûsundan itibaren yazılmış olan vekayi'name cüzlerinin ayıklanıp düzeltilmesini ve yeni vak'aların da doğru olarak yazılmasını emredince, Kaymakam Paşa, bu hizmeti eski vekayi'nüvis olduğu için, iki senedir İstanbul'da Anadolu muhâsebecisi vekîli bulunan Vâsıf'a vermiş; o da vazîfeye başlamışken, orduya gidecekler listesine ilâve olunmuş; her ne kadar erbâp olan Vâsıf'ın gönderilmesiyle vekayi' zaptının geri kalacağı arz edilmişse de, padişah, asıl vekayi'nüvisin orduda lâzım olduğunu ve Vâsıf'ın Enverî'nin yazmaya muvaffak olamadıklarının zaptı için vazifelendirilmesini, vekayi'nüvislik etmiş başka birinin de İstanbul vekayi'ini tahrire me'mur edilmesini istemiştir.96 Vâsıf'ın orduya gitmesinden sonra kaymakam Paşa, Edîb'i çağırtmış ve onun III. Selim'in cülûsuna kadar olan İstanbul vekayi'ini yazmış olduğunu, daha sonra asker sürmek üzere Kütahya'ya gönderilince bu hizmetin geri kaldığını öğrenmiş, padişahın irâdesini alarak, cülûstan itibaren vekayi' tahrîrini Edîb'e havâle etmiştir 8 Ağustos 1791) .97 25 Mayıs 1792'de teşrîfatçılık hizmetine de getirilen Edîb,98 rikâb vekayi'nüvisi olarak I. Abdülhamid Devri'ne ait 17 Mart 1788-16 Nisan 1789 arası vekayi'ini zapt ettiği99 gibi bu son memuriyeti dolayısıyla da, 7 Nisan 1789-13 Eylül 1792 vak'alarını kaleme almıştır.100 Edib Tarihi, 1208'de Vâsıf tarafından yeniden kaleme alındığı ve Câvid Ahmed Bey tarafından iktibas edildiği gibi, Cevdet Paşa tarafından da geniş ölçüde kaynak olarak kullanılmıştır. 101

Vâsıf'ın ikinci vekayi'nüvisliği, Ziştovi Muâhedesi'nin tatbikine me'mur edilmesiyle sona ermiş ve yerine dördüncü defa Enverî getirilmi (5 Ekim 1791) 102 ise de, 22 Haziran 1793'te vekayi'nüvislik üçüncü defa Vâsıf'a verilmiştir. Tarihçi bu hizmeti sırasında, III. Selim'in cülûsundan itibaren yazılmış vekayi' cerîdelerini bir ciltte toplamak ve kendi zapt ettiklerini de buna eklemekle vazifelendirilmiştir. Sadârete sunduğu bir takrirde Vâsıf103 kendisine tevdî edilen Enverî ve Edîb vekayi'namelerine bâzı havâdis ve faydalı bilgiler ekleyerek, 1205 Saferi vekayi'ine kadar yedi cüz yazıp mukaddimesini numûne olarak sunduğunu, 1206 Muharremi'nden, memûriyete başladığı 1207 Zilka'desi'ne kadar kaleme alınmamış vekayi'i yazdıktan sonra kendi zapt ettiklerini de bu cüzlere ekleyeceğini belirtmiştir. III. Selim, mukaddimesini pek beğenmiş, aynı tarzda yazmağa devam etmesini emr ile kendisine 5.000 kuruş atıyye ihsân etmiştir (Ağustos-Eylül 1793) .104 Kezâ, Enverî ve Edîb'i bir cilt haline getirip takdîminde de, "aşağısını bu siyâk üzre" yazması emrolunmuştur.105 Vâsıf, Enverî ve Edîb vekayi'nâmelerini yeniden yazıp buna üçüncü vekayi'nüvisliğinde zapt ettiklerini de ilâve ederek vücûda getirdiği 1203-1209 vekayi'ini ihtivâ eden eserini, III. Selim Devri'ne ait Vâsıf Tarihi'nin I. cilti itibar etmiştir.106

II. Mahmud Devri sonlarında 1203-1209 vekayi'inin basılması istenmişse de, bu emrin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır: Zikredilen cilt, tab' olunmak üzere Takvîm-i Vekayi' matbaasına gönderilince, Matbaa nâzırı, matbu Vâsıf Tarihi'nin 1188'e kadar geldiğini, gönderilen cilt basılırsa, 1188-1203 Vekayi'nâmesi'nin de tab'ının tarih usûlüne uygun düşeceğini arz etmiş, bunun üzerine de, Hazîne kethüdâsınca Saray kütübhânesinde bulunan bir cilt matbaaya gönderilmiştir.107 Ancak, bu sonuncu ciltin, 1188-1203 boşluğunu dolduramamış olması dolayısıyla basım işinin akamete uğradığını tahmin ediyoruz.

Vâsıf'ın 1209 Muharremi başlarında (1794 Temmuz sonu-Ağustos başı) Midilli'ye nefyi üzerine vekayi'nüvislik beşinci defa Enverî'ye verilmiş ve bu hizmet, vefâtına (6 Kasım 1794) kadar uhdesinde kalmıştır. Enverî, üçüncü vekayi'nüvisliğinden itibaren zapt ettiği vekayi' ceridelerini cüz cüz takdîm etmiş, sonra bunlar eserinin III. cilti olarak bir araya getirilmiştir: İlk takdîm ettiği cüz, (10 Mayıs 1787-17 Mart 1788) vekayi'ini ihtivâ etmektedir.108 Müteâkıben, 1202 bakıyyesinden başlayarak I. Abdülhamid'in ölümüne kadar gelen cüz'ü109 III. Selim devri'ne ait olmak üzere de, cülûstan (Mart-Nisan 1792'ye kadar olan vekayi'i kaleme almıştır. 110 Enverî Tarihi'ni Vâsıf yeniden yazdığı gibi, Cevdet Paşa da geniş ölçüde onu kaynak olarak kullanmış ve bâzı defa tenkît etmiştir.111

Enverî'nin vefatı üzerine, 6 Kasım 1794 perşembe günü, vekayi'nüvislik, Nâilî Abdullah Paşa-zâde Feyzullah Şâkir Bey'in oğlu hâcegândan Halil Nûrî Beyefendi'ye (ö. 1799) verilmiştir. 112 Vefâtına kadar bu hizmette kalan Nûrî, 1209 muharremi'nden başlayarak ölümüne yakın bir tarihe113 kadar zuhûr eden hâdiseleri altı cilt halinde telif etmiştir.114 1209'un iki ayına ait Enverî'den müdevver notları eserinin ilk ciltinin başına koyduğunu; Fransa meselesine dâir tafsîlâtı pâdişâhın emri gereğince II. cilte aldığını, bu defa, III. cilt olarak ise birkaç cüz takdîm ettiğini belirten takriri üzerine Nûrî'ye 3.000 kuruş atıyye ihsân olunmuştur.115 III. Selim Devri'nde tanzîm olunan ..îrâd-ı cedîd, topçu, arabacı, humbaracı, lâğımcı, Levend çiftliği şerâitini vb. nizamlarını hâvî IV. cilti pâdişâha takdîm etmesi üzerine, Nûrî münâsip atıyye ile taltif edilmiştir. 116 Nûrî Tarihi'nin muhtemelen pâdişâha sunulan IV. ve V. cilti, Üniv. Ktb., TY, nr. 6000 ve 6001'de; 1211-1212 vekayi'ini ihtivâ eden VI. cilti ise, TSMK, Hazine, nr. 1579'dadır. Nûrî Tarihi, Vâsıf tarafından yeniden yazıldığı gibi, Cevdet Paşa tarafından da geniş ölçüde kaynak olarak kullanılırken, yer yer diğer kaynaklarla mukayese ve tenkît edilmiştir.117

Nûrî'nin vefâtı üzerine, dördüncü ve sonuncu defa vekayi'nüvisliğe getirilen Vâsıf 20 Mayıs 1799,118 büyük ruznâmecilik ve nişancılık gibi hizmetlerle beraber bu vazifeyi îfâya büyük gayret sarf etmiş, ancak Ağustos 1805 getirildiği reisülküttablık hizmetinin dağdağası, vekayi'in zaptına imkân vermediğinden, vekayi'nüvislik, 21 Mart 1806 hâcegândan Seyyid Mehmed Pertev Efendi (ö. 29-30 Eylül 1807 gecesi)'ye119 verilmiştir.

Vâsıf, bu sonuncu vekayi'nüvisliğinde bir taraftan hizmet devresine ait vekayi'i zapt ederken, diğer taraftan önce selefî Nûrî'ninkini, sonra da 1166'dan itibaren basılmamış olan vekayi'nüvis tarihlerini yeniden yazmağa me'mur edilmiştir: O, ikinci vekayi'nüvisliğinde vücûda getirdiği 12031209 vekayi'nâmesi tarzında ve onun II. cilti olmak üzere, Nûrî Tarihî'ni yeniden kaleme alıp tamamlayarak, bunu ve selefînin bıraktığı yerden başlamak üzere zapt ettiği vekayi'i de ayrı bir cüz hâlinde takdim edince, pâdişâh, hepsini bir ciltte toplamasını ve kendisine münâsip bir atıyye verilmesini emr etmiştir.120 Vâsıf, bu hatt-ı humâyûn üzerine, Nûrî Tarihi'ni yeniden yazıp buna, 1214 sonlarına kadar zaptettiği vekayi'i de ekleyerek vücûda getirdiği ve III. Selim Devri'ne ait tarihinin II. ciltini teşkil eden eserini, nişancılık vazifesinde bulunduğu (3 Şevval 1216-5 Şevval 1217) bir sırada, bir takrir121 ile sununca,122 sadâretten, kendisine atıyye ihsânı arz edilmiştir.123 Muharrem 1215-Safer 1216 vekayi'ini ihtivâ eden cüz'ü sunarken her sene cüz takdimlerinde verilen mûtâd atıyyeye, yanan evini tamir için zam yapılmasını istemiş ve bu sebeple kendisine 7.500 kuruş ihsan edilmiştir.124 Onun sene başlarında sunduğu bu cüzlerin birleştirilmiş şekli, Üniv. Ktb. TY, nr. 6013'te olup, 1215'ten Şevval 1219'a kadar geçen vak'aları içine alır.

Vâsıf, yine nişancı bulunduğu sırada, İzzî'den sonraki vekayi'nüvislerin yazdıklarını "telfîk ve te'lîf'e me'mur edilince, önce, 1166-1182 yılları arasındaki hâdiseleri zapt etmiş olan Hâkim, Çeşmî-zâde, Mûsâ-zâde, vs, Tarihlerini "tenkîh ve ikmâl" ederek bir cilt hâlinde takdim etmiş,125 eseri beğenilip vekayi'nüvislikte selefî olan Enverî'yi de yeniden yazması emr edilince, tarihçi, ilk ciltte tâkip ettiği usûl ile Enverî Tarihi'nin I. ciltini de telfik edip sunmuştur.126 Vâsıf'ın 1166-1188 vak'alarını ihtivâ eden bu iki ciltlik Tarih'i (=Mehâsinü'l-âsâr ve Hakaiku'l-ahbâr), Matbaa-i Âmire'de 1219 Şabanı'nda; sonra da buna dayanılarak Bulak'da 1243 ve 1246'da basılmıştır. Matbû metin alâka görünce, Vâsıf, III. Selim'in cülûsu'na (1789) kadar yazılan vekayi'nüvis cerîdelerinin yeniden tahrîrine me'mur edilmiştir. Bu sonuncu tahrîre ait olup TSMK, Hazîne, nr. 1406'da bulunan nüsha, 1188 bakıyyesinden 23 Cemâziyelâhir 1193'e kadar olan vekayi'i ihtivâ etmekte ve birdenbire kesilmektedir. Vâsıf'ın eserini tahrîre bir müddet daha devam etmiş olmasına ihtimâl verilebilirse de, yazdıklarının meselâ ilk vekayi'nüvis tayini tarihine kadar gelmiş olması pek şüpheli gözükmektedir.127 Her ne kadar kendisi, 1166-1217 arası vekayi'ini muayyen bir üslûba göre yazdığını ifâde eder128 ise de, ne işâret edilen 1193-1197, ne de ilk vekayi'nüvisliğinden ayrılışından III. Selim'in cülûsuna kadarki vekayi'i ihtivâ eden Vâsıf Tarihi cüz'ü bulunmuştur.129

Mehâsinü'l-âsâr ve hakayıku'l-ahbâr adını taşıyan Vâsıf Tarihi, geniş ölçüde Cevdet Tarihi'nin kaynaklarından birini teşkil eder. Sâdece 1209-1217 vak'alarını Vâsıf'ın perâkende notlarından, diğer kısımları da temize çekilmiş yazmalarından tâkip eden Cevdet Paşa, Vâsıfdaki bâzı makaleleri aynen,130 bâzı ifâdeleri hulâsaten131 eserine derc etmiş; onun bâzı mülâhaza ve hükümlerini, muâsır kaynak malzemesiyle karşılaştırarak ciddî sûrette tenkit, muâheze, hatta ret ve cerh etmiştir: Meselâ, Vâsıf'ın Tarih'inin bir yerinde kerâmet isnât edecek kadar övdüğü Cezâyirli Gazi Hasan Paşa'yı Halil Hamid Paşa'ya yaltaklanmak için zemmetmesini anlaşılmaz, mütenâkız, insafsız ve ikiyüzlü bulur; vak'anüvislerin bâzı husûsları gizlemeye mecbur kalmalarının gerçek olduğunu, fakat bu kabil iftirâda bulunup böyle çürük sözler söylemenin mâzur görülemeyeceğini belirtir. 132 Cevdet Paşa, Vâsıf'ın bâzı tenkit ve târizlerini de ret ve cerh eder. Meselâ, Cevdet, III, 47 vd.'da hulâsa edilen Vâsıf'ın makalesinin tenkîdi için bk. s. 49 vd.; Vâsıf'ın III, 105'te meâli verilen ifâdesinin, Arapça kaynaklarla kontrolü netîcesinde, tahkiksiz olduğunu tespit eden hüküm için bk. III, 106 vd. Yine, III, 86-88'de kısaca verilen Vâsıf'ın Avrupa askerine dâir mütâlaası, Cevdet Paşa tarafından, s. 88-96'da muhtelif bakımlardan cerh ve ibtâl olunmuştur. Kezâ Cevdet Paşa, V, 7'de iktibâs ettiği Vâsıf'ın ifâdesini tenkit ederken, "her maddeyi bulunduğu devrin siyâsetine tevfîkan tahrir edegeldiğinden" onun sözüne emniyet olunamayacağını beyan (s. 8); başka bir yerde ise, "iktizâyı vakt ü hâl gözederek ifrât u tefrît" edegeldiğine işâret133 ve "müdâhaneden ârî olmadığı"nı ifâde134 eder.

Vekayi'nüvislikte Vâsıf'a halef olan âmedî hulefâsından Pertev, (Nisan-Eylül 1807) arasında orduda bulunmuş, fakat Silistre'de hastalanıp Edirne'ye dönüşte vefât etmiş olduğundan, hizmet, orduda âmedci olarak bulunan Esseyyid Ömer Âmir Bey'e (ö. 1815) verilmiş (22 ekim 1807) ise de kendisi, gece gündüz işret yüzünden dünyayı görecek halde olmadığından üç buçuk ay sonra istîfâ etmiştir.135 Gerek Pertev, gerek Âmir'in orduda bulunduğu sırada İstanbul'a bir vekil tâyini an'anesi ihmâl edildiği gibi, bu istîfâ ile rikâb vekayi'nüvisliği yanında ordu hizmeti de boşaldığından vekayi'nüvislik asâleten, İstanbul'da müderrislerden Antebli Ahmed Âsım Efendi'ye (ö. 27 Kasım 1819) teklîf olunmuştur. Her ne kadar Âsım, Okyanus adını verdiği Kamus tercümesinin bütün zamânını aldığını ileri sürerek itiraz etmişse de, tercümenin bitmek üzere olduğu, iki işi berâberce yürütebileceği cevâbıyla iknâ edilerek kendisine vak'anüvislik hil'ati giydirilmiştir (8 Ocak 1808).136 Âlim tarihçi, vekayi'i yazmaya nereden başlayacağını tâyin için seleflerinin muhallefâtını istemiş, kendisine verilen evrak arasında Pertev'in müsveddelerinin137 ancak fihrist şeklinde perîşan defterler halinde olduğunu görmüş; ayrıca Vâsıfın vekayi'nüvislik devresine ait 1218 senesinden bir miktâr, 1219'dan müverrihin vefâtı tarihine kadarki vak'aların ise hiç yazılmamış olduğunu sespit ederek, vekayi'i kaleme almak için gerekli malzemeyi Dîvân-ı Humâyûn kalemlerinden çıkartıp, müsveddelerdeki maddeleri vukuf erbâbından öğrendikleriyle ikmâl ederek yazmaya başlamıştır.

Âsım'ın İstanbul'da vekayi'nüvis tâyini sırasında, orduda vekayi' zaptına me'mur kimse bulunmadığından, sedâret mektupçuluğu halîfelerinden olup, Pertev'in vefâtında yerine Bölükât-ı erbaa kâtibi tâyin edilen Ali Râif Efendi, kendiliğinden ordu vekayi'ini yazmaya devam etmiş ve notları Köse Mustafa Necib Efendi'nin eserinde yer almıştır. 138

II. Mahmud'un cülûsunda vekayi'nüvislikte ibka edilen Âsım, selefleri devrine ait te'lif edilmemiş olan 1218 bakıyyesinden 1221 saferi sonlarına kadar olan vekayi'i tahrir edip sadârete sunmuş iken, Alemdar Mustafa Paşa Vak'asında Bâbıâlî ile birlikte, takdim ettiği nüsha da yanmış; padişâh, kendisini, III. Selim'in hal'inden itibaren vekayi'i tahrire me'mur etmekle berâber, zikr-olunan vekayi'nâmenin yok olmaması için onu müsveddelerinden yeniden temize çekerek takdîm etmiştir.139 Daha sonra, sadâret kaymakamı tarafından sunulan bir telhiste,140 devrinin biricik âlimi olarak vasıflandırılan Âsım'ın geçim sıkıntısından bunaldığı belirtilerek, kendisine atıyye ihsânı sûretiyle yardım arz olunmuştur. Devri ulemâsının ve husûsiyle şeyhülislâm Şerif-zâde Atâullah ve Dürri-zâde Abdullah Efendilerin gadr ve istiskaline uğrayan Âsım, II. Mahmud Devri'nde, tarîkında ilerleyerek Süleymâniye müderrisliği ve müteâkıben Selânik kadılığına kadar yükseldiği gibi, vekayi'nüvisliği de vefâtına kadar devâm etmiştir. Kıymet ve san'atkârlık itibarıyla Osmanlı tarihçiliğinin nâdir sîmâlarından biri olan Mütercim Âsım141 ancak II. Mahmud'un cülûsundan dört ay sonrasına kadar vekayi'i tedvîn ve takdim edebilmiş, geri kalan on iki senelik zabıt musveddeleri halefî Şânî-zâde'ye devrolunmuştur.142 Âsım'ın, 1218-1221 vekayi'nâmesinden sonra, yirmi beşer cüzden ibâret iki cilt daha sunduğu, bunlardan ilkinin 1221 bakıyyesiyle 1222 vekayi'inden bir kısmını ihtivâ ettiği, ikincisinin ise, 1222 bakıyyesinden II. Mahmud'un cülûsuna kadar vekayi'i ele aldığı anlaşılmaktadır.143 Mısırlı Mustafa Fâzıl Paşa'nın delâletiyle, iki cilt hâlinde Cerîde-i Havâdis matbaasında basılan Asım Tarihi,144 esere sonradan verilen tertibi aksettirmektedir: Tarihçi, takdîmden sonra eserinin kendi nüshasına, vefât eden bâzı kimseler hakkında ağır tenkitler eklediği gibi, bâzı kimseler de eserin bâzı fıkralarını çıkarıp birtakım ilâvelerde bulunmuşlar ve daha garibi, metinle yakın alâkası olmamakla berâber eserin başına, Kethudâ Said Efendi Tarihçe'sinden145 naklen, 1787-1792 harbi, asker ocaklarına verilen nizamlar, Fransızların Mısır'ı istilâsı ve buna karşı devletin Rusya ve İngiltere ile ittifâkı gibi bahisler146 ilâve edilmiştir. Bu tertip Âsım Tarihi'nin. ilk cilti, zikredilen ilâve istisnâ edilirse, Muhib Efendi'nin Fransa'ya elçi tâyininden,147 III. Selim Devri sonlarına kadar olan vekayi'i; II. cilt ise, Kabakçı Mustafa İsyânı, III. Selim'in hal'i, IV. Mustafa'nın saltanatı ve II. Mahmud'un cülûsu vak'alarını ihtivâ etmektedir.

Asım Tarihi de Cevdet Paşa tarafından geniş ölçüde kaynak olarak kullanılmış, yer yer iktibâslarda bulunulduğu148 gibi, bâzen de tenkît olunmuştur: Meselâ, Cevdet IV, 276 ve 304 (lâyıkıyle tahkik edemediği); VI, 135 (şahısların ahvâline dâir bâzı fıkralarının itimâda şâyan olmadığı), 351 (fıkha dâir hükmünün isâbetsizliği); VIII, 49 (devletler ahvâlinden mâlûmatsız olduğu hakkında), 120, 147 vs.

Mütercim Âsım'ın tâundan vefâtı üzerine vekayi'nüvislik, Cevdet Paşa tarafından asrının yegâne tabip ve feylesofu olarak tavsîf edilen Şânî-zâde Mehmed Atâullah Efendi'ye (ö. 1826)149 şuyû bulan ilmî şöhreti dolayısıyla verilmiştir (15 Ocak 1819).150

Tarih usûlüne dâir bir mukaddime151 yazıp takdim eden tarihçi, sadârete sunduğu bir takrir152 ile de, selefinin yazdığı son cüz ile temize çekilmemiş müsveddelerinin kendisine teslimini istemiş; istidasına uygun olarak II. Mahmud'un cülûsundan itibaren tahrîre me'mur edilmekle, bu tarihten başlayarak selefinin notlarını ikmâl ve tedvîn; kendi vekayi'nüvislik devresine ait olmak üzere ancak 1236 sonuna kadar cereyân eden vukuâtı tahrir ve takdim etmiştir. Böylece, 1223-1236 vekayi'ini ihtivâ eden Şânî-zâde Tarihi153 dört cilt halinde basılmıştır (II. cilt 1290, III. cilt 1291) . Şânî-zâde, temize çekip takdime muvaffak olamadığı müsveddelerini ise, halefi Es'ad Efendi'ye teslim etmiştir.

Cevdet Paşa, Şânî-zâde Tarihi'ni de geniş ölçüde kaynak olarak kullanmış,154 bâzen de tenkit etmiştir: Meselâ Cevdet, VIII, 314 vd., 327; X, 28 (îtirâzının haksızlığı), 95 (taassubu), 146 (hatâsının tashihi), 183 (ilm-i nücûma merâkının tenkîdi); XI, 58 vd. (rivâyetinin sıhhatsizliğine dâir).

Zamanı ulemâsının ve husûsuyla hekimbaşı Behçet Efendi'nin haset ve istirkabına mâruz kalan Şânî-zâde155 Bektaşîlik iftirâsıyla önce vekayi'nüvislikten azl (29 Eylül 1825), müteâkıben (Eylül-Ekim 1826) arpalığı olan Tire'ye nefyedilmiş, iki ay sonra da affına dâir müjdeyi îdâm haberi zannederek ansızın vefât etmiştir.156

Şânî-zâde'nin vekayi'nüvislikten azli kararlaştırılınca yerine tâyin edilmek üzere kalemîye ve ilmîye ricâlinden muhtelif kimselerin isimleri, Bâbıâlî ve Şeyhülislâmlıktan birkaç defa huzûra arz edilmiş157 ve netîcede, İstanbul Kadılığı vekayi' kâtibi bulunan Sahhaflar Şeyhi-zâde Mehmed Es'ad Efendi'nin (1786-1787-1 Ocak 1848) nasbı uygun görülmüştür (28 Eylül 1825).158 Es'ad Efendi, önce, selefinin zapt etmişken tedvîn ve takdîme muvaffak olamadığı 1237-1240 vekayi'ini ele almış; kendisine devrolunan notları, kalemlerden aldığı kayıtlar ve mutemed kimselerden duyduklarıyla tamamlayarak üç cüz (kıt'a) halinde te'lif ve takdim ile bunu eserinin ilk cilti itibar etmiştir.159 Vekayi'nüvis tâyin edildiği sene içinde yeniçerilik ilga ve imhâ edilmekle Es'ad Efendi, bu mühim hâdise (Vak'a-i Hayrîye) hakkında müstakil bir eser yazıp, bunu Üss-i Zafer adı ile takdîm etmiş; eserin bâzı yerlerinin tâdil olunarak basılması160 ve tashihlerine müellifinin bakması emrolunmuştur. Tab'ı 1243 Şevvali sonlarında tamamlanan bu eser (1876'da ikinci defa basılmıştır) dolayısıyla da, Es'ad Efendi'ye muvakkaten Üsküdar kadılığı verilmiştir.161

Es'ad Efendi'nin kendi vekayi'nüvislik devresine ait olarak zapt, tedvîn ve takdim ettiği cüz, 1241 vekayi'ini ihtivâ eder. Muhtemelen huzûra takdim edilen nüshası, Üniv. Ktb., TY. nr. 6005'te; Bâhir Efendi'nin ilâvelerini içine alanı ise Emîrî-Tarih, nr. 50'de bulunan bu cüz'ü, kendisi, Tarihi'nin II. ciltinin I. kıt'ası itibar etmiştir. Nüsha sunuldukta, Kaymakam Paşa'ya, kitabın "güzelce kayd u imlâ edilmiş" olduğu, aynı tarzda tahrire devâmının müellifine tenbîh edilmesi ferman olunmuştur.162

1828 Rus Harbine Ordu Kadısı olarak iştirâk eden Es'ad Efendi, kısa bir zaman vak'anüvislik hizmetini görmek üzere İstanbul'a çağrılmıştır.163 Nakîbülesraflık, Rumeli Kazaskerliği ve Maârif Nâzırlığı gibi mühim ilmî ve mülkî mevkilere de getirilen Es'ad Efendi, vekayi'nüvislik hizmetini vefâtına kadar uhdesinde bulundurmuş, ancak 1241'den sonraki devreye ait tuttuğu notları te'lif ve tedvîne muvaffak olamamıştır. Cevdet Paşa, Es'ad Efendi Tarihi'nin II. cilti "zeyil ve tekmilesi" olmak üzere eline geçen zabıt cerîdelerini tertib ve tanzim ederek, halefi Lütfi Efendi'ye gönderdiğini belirtir.164

Es'ad Efendi'nin, Şânî-zâde'ye yaptığı hâşiyeler165 ile, 1237-1241 vekayi'ini ihtivâ eden Tarih'i, Cevdet Paşa tarafından kaynak olarak kullanılmış, bâzı ifâdeleri iktibâs edildiği166 gibi, Es'ad Efendi'nin beyan ve hükümleri muâsır kaynaklar ve ezcümle Bâhir Efendi'nin sözleriyle mukayese167 ve bâzen de tashih olunmuştur.168 Cevdet Paşa'nın yazmağa me'mur edildiği devrenin devâmını tahrirle vazifelendirilen Ahmed Lütfi Efendi ise, Tarih'inin ilk dört ciltinde, Es'ad Efendi'nin Üss-i Zafer'inden başka, müteferrik ve perâkende evrakını da kaynak olarak kullandığını belirtir. 169

Es'ad Efendi'nin vefatı üzerine uhdesinde bulunan muhtelif vazifeler başka başka kimselere tevcih edilirken, devlet tarihçiliğinin de, biri diğerine halef olan üç ilim mensûbundan sonra, "ekseriyâ verilegeldiği üzre" kâtib zümresinden bir ehliyetli kimseye tevcîhi uygun görülerek, Âmedî Odası halifelerinden ve Takvîm-i Vekayi' muharrirrlerinden olup, edebî kudreti bilinen Recâî Mehmed Şâkir Efendi (1804-22 Kasım 1874)170 vak'anüvis tâyin olundu.171 Recâî Efendi, Âmedci Odasındaki vazifesine ilâveten uhdesine tevcih edilen vak'anüvisliği lâyıkıyla yapabilmesinin hangi şart ve imkânlarla mümkün olduğunu sadârete sunduğu bir lâyihada172 belirtmiştir. Selefînin 1241'den itibaren zapt etmemiş olduğu 22 senelik vekayi'in yazılması yanında, vatandaş tâlim ve terbiyesi için faydalı olan tarih metinlerinin, husûsiyle matbû Vâsıf Tarihi'nden sonraki devreye ait vak'anüvis vekayi'nâmelerinin gerekli ıslah ve îzâhlarla neşri lüzûmuna işâret eden Recâî Efendi, Es'ad Efendi'nin ihmâl ettiği devrenin yazılmasının, ya kendisiyle irtibatlı tecrübe sahipi birisine havâlesi veya maiyetine tâyin edilecek birkaç "münşî ve mübeyyiz"e Arşiv'de bir oda tahsis olunup, kaleme aldıkları cüzlerin kendisi tarafından gözden geçirilmesi ve ikmâli takdîrinde mümkün olacağını; kendisinin her halde cülûstan (1839) sonraki vekayi'i zapta me'mur edilmesini dilediğini; devletin dış münâsebetlerini lâyıkıyle tebârüz ettirebilmesi için de, yabancı dillerdeki malzemeyi tercümeye kudretli bir mütercim ile, tecrübeli bir mübeyyizin maiyyetine tâyini gereğini ifâde etmiştir. Vekayi'nüvislik müessesesi için gerçekten dikkate şâyan olan bu düşüncelerin anlayış görmediği, hattâ temennîlerinin yerine getirilmemiş olmasından dolayı Recâî Efendi'nin "îtizâr ve isti'fâ" etmiş olduğu ileri sürülmüşse de,173 vekayi'nüvisliğinin Takvîm-i Vekayi' Nâzırlığı'ndan azline (1853) kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu tarihte, nâzırlık ve vak'anüvislik, Âmedî halîfeliği ve Takvimhâne nâzırlığında bulunmuş olan, Meclis-i Vâlâ âzâsı Âkif Paşa-zâde Nâil Mehmed Bey'e (ö. 11 Şubat 1855)174 verilmiştir.175 Recâî Efendi ve Nâil Bey'den vekayi'nüvis olarak herhangi bir eser kalmamıştır.176

Nâil Bey'in vefâtı üzerine vak'anüvisliğe müderris pâyelilerinden, Meclis-i Maârif ve Encümen-i Dâniş âzâsı Ahmed Cevdet Efendi (1823-25-26 Mayıs 1895) 177 getirilmiştir. 178

Cevdet Efendi, bu tevcihten bir sene kadar önce, ilk Türk Akademisi sayılabilecek olan Encümen-i Dâniş'in kararıyle, matbû Vâsıf Tarihi ile Üss-i Zafer arasındaki (1188-1241) devrenin vekayi'ini yeniden ve sâde bir dille yazmağa memur edilmişti: Maârif-i Umûmîye Meclisi, vatandaşın tâlim ve terbiyesinde tarihin ehemmiyeti ve dolayısıyla tarih te'liflerinin neşri lüzûmunu takdir ile 1188'den sonraki devre ait mevcûd bâzı evrak ve müsveddelerin ayıklanma ve düzeltilmeğe muhtaç, bâzı seneler vekayi'inin ise, mükerreren yazıldığına dikkat ederek, bu te'lifleri birleştirip muhtasar bir eser vücûda getirme işinin Cevdet Efendi'ye havâlesini kararlaştırmış, sadrâzamlıkça da gerekli irade istihsâl olunmuştu.179 Bu sipâriş üzerine hummâlı bir çalışmaya giren Cevdet, tarihçi olarak kendisine büyük şöhret te'min edecek olan eserinin ilk ciltlerini birbiri ardınca sunmuş ve Tarih'inin devletçe basılması te'min edilmiştir. Öyle ki vak'anüvisliğe tâyini üzerinden bir ay geçmişken, eserinin ilk ciltinin tab'ı tamamlanmış,180 II. ciltinin basılması için de emir verilmiştir. 181 Ancak bu ciltin tab'ının bitirilerek padişaha sunulması 1273 Muharremi'ni bulmuştu.182 III. ciltini takdim edince183 de ilmiye rütbesi Süleymaniye müderrisliğine yükseltilmek sûretiyle mükâfatlandırılmıştır.184 IV. ciltin tab'ı 1274-1275'te; 185 V. ciltin basılması ise 1277-1278'de gerçekleşmiştir.186 Daha sonra tarik değiştirip "Efendi" unvânı "Paşa"lığa inkılâp eden Cevdet Paşa, çeşitli idârî hizmetlerde bulunmakla, eserini ikmâle ancak mâzûliyet devrelerinde -meselâ, 1287 başlarında Bursa valiliğinden, 1299 Recebinde Adliye Nâzırlığı'ndan ayrıldığı sırada- imkân bulabilmiştir. Nitekim, Tarih'inin 1286'da takdim ve tab' olunan VI. ciltini müteâkıp, VII. ciltini 1287 Zilhiccesi başlarında,187 VIII. ciltini 1288 Rebi'üleyveli sonlarında,188 tamamlamıştır, IX. ciltin tab'ı 1292'de Matbaa-i Âmire'de gerçekleşmiş olmasına rağmen X-XI. ciltlerin te'liflerinin ancak 1300 başlarında tamamlandığı anlaşılmaktadır.189 Cevdet Tarihi'nin son üç cilti eserin tab'ı imtiyâzını alan ser-kurenâ Osman Bey'in matbaasında basıldığı190 gibi, aynı yerde müellifin verdiği yeni şekle (tertîb-i cedîd) göre, eser iki def a daha tab' olunmuştur191 ki bu son baskılar daha çok rağbet görmüştür.

Cevdet Paşa 1774-1826 vekayi'ini tasvîr eden Tarih'inde selefi olan vekayi'nüvislerin eserlerine geniş ölçüde dayanmak ve vekayi'nüvislik an'anesini kısmen takip etmekle berâber, muâsır diğer te'lifleri ve kaynak malzemesi ile yetişebildiği devrin ricâlinden dinledikleri haberleri de kullanarak, yalnız hâdiselerin cereyan şeklini tasvirle iktifâ etmeyip, vak'alar arasındaki sebep ve netîce bağlarını kurmağa çalışmış ve her halde, zikredilen devreye ait vekayi'nüvis teliflerinin pek kıymetli bir tahlil ve tenkîdini ortaya koymuştur. Bu vasfıyla gösterdiği kudret, araştırıcıları, çok defa onun eseriyle iktifâ edip kaynaklarına mürâcaattan müstağnî kılmıştır.

Cevdet Paşa, Vak'anüvislik devresinde (25 Şa'ban 1282) tuttuğu notları sonradan gözden geçirip bir tertîbe sokarak 1288 Receb'i ile 1299 Zilka'desi arasında, cüzler hâlinde peyderpey, bu meslekteki halefî Ahmed Lütfî Efendi'ye göndermiştir: Meşhur devlet adamlarının mahremi olmanın, teşkil edilen muhtelif komisyonların âzâsı veya reisi ve bilâhare müfettişlik, valilik ve nâzırlık gibi mühim devlet hizmetlerinde bulunmanın verdiği imkânlarla bu gerçekten üstün vasıflı tarihçi, Tanzimat Devri vekayi'ini kudretle tasvir, husûsuyla bu devrenin içtimâî ve ahlâkî vechesini sade ve samîmî bir dille tebârüz ettirmiştir. Kaleme aldığı cüzlere, "hatıra" mânâsına "tezkire" (eserin bütününe onun cem'i olan Tezâkir) adını veren Cevdet Paşa, eserine Tanzîmat ile başlamış ve 30. tezkirede vak'anüvislik devresi sona ermiş olduğu halde, vazifesini tamamlamak düşüncesiyle 1289'a kadarki vekayi'i de tasvir etmiş (31 -39 tezkireler); 40. tezkirede ise, kendi hayat hikâyesini vermiştir. Ancak, biyografisinin 1298-1312 devresini ve husûsuyla muhtelif kitablar hakkında düşünce ve münâkaşalarını tespit eden 40. tezkire tetimmesini halefine göndermemiş olmalıdır. Ahmed Lütfî Efendi tarafından yer yer kaynak olarak kullanılan Tezâkir, mâhiyeti ve kıymeti hakkında bir tedkikle birlikte, M. Cavid Baysun tarafından neşr edilmiştir: Cevdet Paşa, Tezâkir, Ankara 1953, 1960, 1963, 1967.

Cevdet Paşa, II. Abdülhamid'in şifâhî emrine binâen, 1892'de, bu padişahın tahta geçmesine yol açan hâdiseleri tafsilâtıyla izâh için Tanzimat Devri vekayi'ini Tezâkir'den hulâsaten nakl ve yer yer onu ikmâl eden Ma'rûzât'ı te'lif ve takdim etmiştir. Tezâkirin vesika mecmuası olması vasfına karşılık, Ma'rûzât, padişahı sıkmadan, bir ölçüde onun hoşlanacağı bir üslûpla yazılmış; devrinin ricâlini gayet ağır bir lisanla tenkit, mevzuu ile alâkalı dedikodu sayılabilecek rivâyetleri dahi nakleden bir hâtıra kitabı mâhiyetindedir. Beş cüzdan halinde sunulmuşken ilk cüzdanı zamanımıza intikal etmeyen Ma'rûzât'ın 1924-1926'da TTEM'da 2-4. cüzdanları neşredilmiş olup, daha tam ve yeni bir neşri Yusuf Halaçoğlu tarafından vücûda getirilmiştir: Ahmed Cevdet Paşa, Ma'rûzât, İstanbul 1980.192

Ahmed Cevdet Efendi'nin kazaskerlik rütbesindeki ilmiye pâyesi "vezir"liğe değiştirilip "paşa" unvânını alarak Halep valisi tayini (13 ocak 1866) 193 üzerine boşalan vak'anüvisliğe, Meclis-i Maârif âzâsı bulunan Ahmed Lütfî Efendi194 tâlip olmuş; ilmîye menşeli olmakla beraber Sadâret mektupçuluğu kaleminde kâtiblik ve otuz sene kadar Takvîm-i Vekayi'de musahhih ve muharrirlik yapmış olan bu zâtın "fenn-i inşâ ve zapt-ı vekayi'e âşinâ" ve Takvîm-i Vekayi' muharriri sıfatıyla da vak'anüvisliğe lâyık bulunduğu sadâretten inhâ edilmişse de, padişah başka bir münâsibinin seçilip arzını irâde buyurmuştur.195 Buna rağmen, çok geçmeden Lütfî Efendi'nin vak'anüvis nasbı gerçekleşmiştir.196 Pek çeşitli devlet hizmetleri ve nihâyet Rumeli Kazaskerliği ve Devlet Şûrâsı âzâlığı da deruhte eden Lütfî Efendi, tâyininden vefâtına kadar 41 sene müddetle vak'anüvislikte bulunmuş ve Cevdet Tarih'ini tâkiben 1241 başından 1296 Ramazanı'na kadar cereyân eden vekayi'i zapt ve tahrir etmiştir.

Seleften halefe vekayi'nüvislerin vekayi' cerîdesi devri kaidesini Cevdet Paşa başlangıçta yerine getirememiş idi; zirâ, kendisine selefleri Recâî ve Nâil'den bir şey intikal etmediği gibi, Es'ad Efendi'nin müsveddelerini de bulamamıştı. Ancak daha sonra, Es'ad Efendi'ye ait 1242-1246 vekayi'ini muhtevî müsveddelerle muhtelif devrelere ait evrak sûretlerini ele geçirerek Lütfî Efendi'ye göndermiş ve ona yazacağı hâdiselerin tafsilâtını Takvîm-i Vekayi' ve Cerîde-i Havâdis'te bulabileceğini hatırlatmıştır. 197 Cevdet Paşa'nın pek çeşitli ve bâzen vekayi' itibarıyla muvâzî kaynak eserleri kullanmış olmasına karşılık Lütfî Efendi, -Es'ad Efendi'nin Üss-i Zafer'i ve Tarih'ine ait parçalarla Tezâkir istisnâ edilirse yazdığı devre ile alâkalı telif eser bulamamış ve ancak gazete haberleri ve devlet arşivinden çıkarabildiği vesikalarla iktifâ mecbûriyetinde kalmıştır. Gerçekten Lütfî, Tarih'inin I. ciltini yazarken, Üss-i Zafer'den başka telîfât bulamadığını; kalemlerdeki eski kayıtlardan ve sözüne güvenilir kimselerden bilgi edinmede güçlük çektiğini; hadise ve mes'elelere sathîce temâs edip iç yüzlerini açıklamayan vesîkalarda da çok defa tarih bulunmadığından onları değerlendirmede de müşkilât çektiğini belirtir. 198 Diğer ciltlerin kaynakları, baş taraflarında zikredilmiş olup bunlar umûmiyetle, -Es'ad Efendi evrâkı istisnâ edilirse- arşiv vesîkaları ile gördükleri, duydukları, düşündükleri ve Takvîm-i Vekayi'deki bilgilerden ibârettir.199

Cevdet Paşa'nın büyük kudret ve şöhreti göz önünde bulundurularak Lütfî Efendi ile selefinin mukayese edildiği, onu taklitte muvaffakiyetsizliğe uğradığı ileri sürüldüğü200 gibi, gazetelerden istifâde etmiş olması da, onun ağır tenkitlere uğramasına yol açmıştır.201

Uzun süren vak'anüvislik devresinde Lütfî Efendi, tahrir ve tedvîn ettiği Tarih'inin XV. ciltini takdîme, bunlardan yedisini de bastırmağa muvaffak olmuştur: I. cilti, "Âyîne-i Zafer" adının ebced değerinin gösterdiği "1288" senesinde tamamlanmış202 ve Matbaa-i Âmire'de yapılan tab'ı, 23 Cemâziyelâhir 1290'da nihayete ermiştir. Baskısı kezâ aynı yerde 16 Muharrem 1291'de biten II.203, III. (Şevval 1292) ve IV. ciltler kezâ aynı yerde; V. (1302), VI. (1302) ve VII. (1306) ciltler Mahmud Bey Matbaası'nda basılmış;204 VIII. cilt ise, vak'anüvis Abdurrahman Şeref Efendi'nin ilâveleriyle 1328'de Sabah Matbaası'nda basılmıştır. TTK Ktb., nr. 531/1-7 ile Üniv. Ktb., TY, nr. 4812'deki (XIII.) yazmalar, IX-XV. ciltlerin padişaha takdim edilen nüshalarının tamamını teşkil etmektedir.205 IX . ciltin yazılması, 1 Rebi'ülevvel 1310'da tamamlanmış,206 X. cilt 9 Ramazan 1311'de padişaha sunulmuş;207 XI. cilt 1 Şevval 1312'de bitirilip208 21 Şevval'de sunulmuş; 209 XII. cilt 1314'te yazılmış; 210 XIV. cilt, 1318 Şevval
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst