[align=center]
Sofist Filozofların Felsefesinde Varlık Felsefesi (Ontoloji) Nedir?
Sofistler, arlık meselesine geldiğimizde ise Phusis ve Thesis bağlamında ilk filozoflar ile aralarındaki ayrıma yukarıda değinmiştik. Phusis ya da kosmos ilk filozofların temel konusunu ve ilgilerini oluşturmakla birlikte dönemin filozofların temel yaklaşımı da konularının akıl ile bilinebileceğini savunmaları şeklinde gösterilebilir. Arkhe hava mıdır yoksa su mudur ya da başka bir şey midir gibi bir tartışma ise sofistler içerisinde Sokratesde dahil edilebilir- yer almamaktadır.
İlk filozofların temel konuları bu dönemde ikinci plana atılmış gözükmektedir. Ön planda olan ise yasalardır, poltikadır, toplumdur, dildir, kültürdür. İkinci plana atılan doğa ya da Phusis konularının ikinci plana atılışına giden argümantasyonun sofistler bağlamında Ksenophanes ve Demokritosa dayandığını söylebiliriz. Bu argümantasyon şu şekilde açılabilir: bilgimiz duyu algısıyla sınırlandırılmıştır. / Duyu algısının ötesindeki herhangi bir şeyi bilemeyiz. / Bildiğimiz sadece niteliklerdir. / Varlığın kendisini değil, nitelikleri bilmekteyiz. / Varlıkla ilişkimizde, bu sebeple, doğrudan değil dolaylı bir ilişkidir.
Bu dolaylılık da ya duyu algısının dolaylılığı ya da eylem bağlamındaki dolaylılık şeklinde ayrışabilmektedir. Eylem ile ilgili dolaylılıkla sofistlerin ortaya koyduğu şudur: Bende ortaya çıktığı şekliyle dünya. Sofistler Kosmos nasıl meydana geldi, nasıl ortaya çıktı? vb sorularını Anaksimandros gibi açıklamamaktadırlar. Yukarıda da değindiğimiz gibi; dünya, bende ortaya çıktığı şekliyle dünyadır. Dünya bende nasıl ortaya çıkmıştır?- Bilincimde. Bilincimde nasıl ortaya çıkmıştır?- Duyu algısıyla. O halde ben duyu algısıyla sınırlı olanı bilirim, diyeceklerdir ve sofistlerin varlık hususundaki temel noktası da budur: varlık, duyu algısı ile sınırlı olandır.
KAYNAK: FELSEFE TARİHİ KİTABI
Sofist Filozofların Felsefesinde Varlık Felsefesi (Ontoloji) Nedir?
Sofistler, arlık meselesine geldiğimizde ise Phusis ve Thesis bağlamında ilk filozoflar ile aralarındaki ayrıma yukarıda değinmiştik. Phusis ya da kosmos ilk filozofların temel konusunu ve ilgilerini oluşturmakla birlikte dönemin filozofların temel yaklaşımı da konularının akıl ile bilinebileceğini savunmaları şeklinde gösterilebilir. Arkhe hava mıdır yoksa su mudur ya da başka bir şey midir gibi bir tartışma ise sofistler içerisinde Sokratesde dahil edilebilir- yer almamaktadır.
İlk filozofların temel konuları bu dönemde ikinci plana atılmış gözükmektedir. Ön planda olan ise yasalardır, poltikadır, toplumdur, dildir, kültürdür. İkinci plana atılan doğa ya da Phusis konularının ikinci plana atılışına giden argümantasyonun sofistler bağlamında Ksenophanes ve Demokritosa dayandığını söylebiliriz. Bu argümantasyon şu şekilde açılabilir: bilgimiz duyu algısıyla sınırlandırılmıştır. / Duyu algısının ötesindeki herhangi bir şeyi bilemeyiz. / Bildiğimiz sadece niteliklerdir. / Varlığın kendisini değil, nitelikleri bilmekteyiz. / Varlıkla ilişkimizde, bu sebeple, doğrudan değil dolaylı bir ilişkidir.
Bu dolaylılık da ya duyu algısının dolaylılığı ya da eylem bağlamındaki dolaylılık şeklinde ayrışabilmektedir. Eylem ile ilgili dolaylılıkla sofistlerin ortaya koyduğu şudur: Bende ortaya çıktığı şekliyle dünya. Sofistler Kosmos nasıl meydana geldi, nasıl ortaya çıktı? vb sorularını Anaksimandros gibi açıklamamaktadırlar. Yukarıda da değindiğimiz gibi; dünya, bende ortaya çıktığı şekliyle dünyadır. Dünya bende nasıl ortaya çıkmıştır?- Bilincimde. Bilincimde nasıl ortaya çıkmıştır?- Duyu algısıyla. O halde ben duyu algısıyla sınırlı olanı bilirim, diyeceklerdir ve sofistlerin varlık hususundaki temel noktası da budur: varlık, duyu algısı ile sınırlı olandır.
KAYNAK: FELSEFE TARİHİ KİTABI
[/align]