"schiller'in dediği gibi, elbette hepimiz arkadia'da doğduk: yani, dünyaya mutluluk ve haz istemleriyle dolu olarak geliriz ve bunları gerçekleştirme yolundaki budalaca umudu besleriz. oysa, aslında çok geçmeden yazgı gelir, bizi haşince yakalar ve hiçbir şeyin bizim olmadığını, salt tüm malımız ve mülkümüz, çoluğumuz çocuğumuz üzerinde değil, hatta kolumuz ve bacağımız, gözümüz ve kulağımız ve hatta yüzümüzün ortasındaki burnumuz üzerinde bile tartışılmaz bir hakka sahip olduğu için her şeyin kendisine ait olduğunu öğretir bize. ama yine de, bir süre sonra deneyim gelir ve mutluluğun ve hazzın, yalnızca uzaktan görünen, yanına yaklaşıldığında yitip giden bir serap olduğu, buna karşılık dertlerin ve acıların gerçeklikleri olduğu, kendilerini dolaysızca temsil ettikleri ve ne yanılsamaya ne de beklentiye gerek duydukları kavrayışını getirir. bu ders yararlı olursa, mutluluğun ve hazzın peşinden koşmayı bırakırız ve daha çok, acının ve dertlerin giriş yolunu olabildiğince daraltmayı düşünürüz. ondan sonra, dünyanın sunabileceği en iyi şeyin, acısız, dingin, katlanılır bir yaşam olduğunu öğreniriz ve bu yaşamı, daha güvenli bir biçimde gerçekleştirebilmek için istemlerimizi bunlarla sınırlarız. çünkü çok mutsuz olmamanın en güvenilir yolu, çok mutlu olmayı istememektir. goethe'nin gençliğindeki eşi merck de bunu öğrenmişti, çünkü goethe ona şöyle yazmıştı: "mutluluk üzerinde tiksindirici ve üstelik düş görme boyutunda hak iddia etme, bu dünyadaki her şeyi mahvediyor. kendini bundan kurtarabilen ve elindekinden başkasına heves etmeyen, kendine bir yol açabilir" (goethe - merck mektuplaşmaları, s. 100). buna göre haz, mülk, rütbe, onur vb. istemlerini olumlu bir ölçüye indirmek uygundur; çünkü büyük felaketleri çağıran, tam da mutluluk, şan ve haz için çalışmak ve çabalamaktır. ama daha çok mutsuz olmanın kolay olması yüzünden, bunu yapmak akıllıcadır ve önerilir; buna karşılık çok mutlu olmak zor değil, bütünüyle olanaksızdır. demek ki, yaşam bilgeliğinin şairi, büyük bir haklılıkla şöyle söylüyor:
bir altın ortanın dostu olan herkes,
uzak tutar kendini hem köhneliğinden barakanın
hem de akıllıysa eğer
kıskanılası parıltısından sarayın.
tepedeki ladin, rüzgârın en sertiyle devrilir
dağın zirvesi karşılaşır yıldırımla ilkönce
yüksek kuleler çöktüklerinde neden olurlar en büyük yıkıma.
ama benim felsefemi bütünüyle almış olan ve bu yüzden, tüm varoluşumuzun, olmasaydı daha iyi olacak bir şey olduğunu, bu yüzden onu yadsımanın ve geri çevirmenin en büyük bilgelik olduğunu bilen birisinin, hiçbir şeye ya da duruma ilişkin büyük bir beklentisi de olmayacak, dünyada hiçbir şeyin peşinden tutkuyla koşmayacak, herhangi bir şeye ulaşamamaktan yakınmayacaktır; tersine, platon'un, "hiçbir insani şey, uğrunda büyük gayrete değmez" (dev., x. 604) düşüncesiyle ve bir de şu şiirdeki düşünceyle dolu olacaktır:
bir dünya malı elinden gittiyse,
üzülme buna, hiçtir o;
ve bir dünya malı geçtiyse eline
sevinme buna, hiçtir o.
önünden geçer acılar ve zevkler
geç dünyanın önünden, hiçtir o."
bir altın ortanın dostu olan herkes,
uzak tutar kendini hem köhneliğinden barakanın
hem de akıllıysa eğer
kıskanılası parıltısından sarayın.
tepedeki ladin, rüzgârın en sertiyle devrilir
dağın zirvesi karşılaşır yıldırımla ilkönce
yüksek kuleler çöktüklerinde neden olurlar en büyük yıkıma.
ama benim felsefemi bütünüyle almış olan ve bu yüzden, tüm varoluşumuzun, olmasaydı daha iyi olacak bir şey olduğunu, bu yüzden onu yadsımanın ve geri çevirmenin en büyük bilgelik olduğunu bilen birisinin, hiçbir şeye ya da duruma ilişkin büyük bir beklentisi de olmayacak, dünyada hiçbir şeyin peşinden tutkuyla koşmayacak, herhangi bir şeye ulaşamamaktan yakınmayacaktır; tersine, platon'un, "hiçbir insani şey, uğrunda büyük gayrete değmez" (dev., x. 604) düşüncesiyle ve bir de şu şiirdeki düşünceyle dolu olacaktır:
bir dünya malı elinden gittiyse,
üzülme buna, hiçtir o;
ve bir dünya malı geçtiyse eline
sevinme buna, hiçtir o.
önünden geçer acılar ve zevkler
geç dünyanın önünden, hiçtir o."