Keşfet

Osmanlı Vakıf Kütüphanelerinde Yapılan Kataloglama Çalışmaları ve Kataloglar / Prof.

Linux

Yaşlı Kurt
Katılım
14 Şub 2021
Mesajlar
3,707
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Konum
istanbul
Osmanlı Vakıf Kütüphanelerinde Yapılan Kataloglama Çalışmaları ve Kataloglar / Prof. Dr. İsmail E. Erünsal


Osmanlı Devleti'nde ilk medrese Orhan Gazi tarafından İznik'de kurulmuşsa da (1331), ilk kütüphanenin kimin tarafından ve hangi tarihte tesis edildiğini bilemiyoruz. Yıldırım Bayezid devrinde (1389-1403) yapılan birkaç medresede kütüphane bulunduğunu bazı arşiv kayıtlarından öğrenmekteyiz. Vakfiyesi mevcut ilk vakıf kütüphaneleri ise Edirne II. Murad dârülhadisi (1435), Bursa Umurbey Câmii (1440) ve Üsküp İshak Bey Medresesi kütüphaneleridir.

İstanbul'un fethinden sonra kurulan kütüphanelerin sayısında bir artma ve koleksiyonlarında bir zenginleşme görülmekteyse de, vakıf kütüphanelerinin İstanbul'da kurulan medreselerde, medresenin ayrılmaz bir unsuru haline gelişi ancak XVI. asır sonlarında gerçekleşebilmiştir. XV-XVI. asırlarda İstanbul ve Edirne'de örnekleri görülen küçük koleksiyonlara sahip mahalle kütüphanelerinin de XVI. asrın sonlarında artık yavaş yavaş yerlerini medrese kütüphanelerine bırakmaya başladıkları bu araştırma sonunda ortaya konmuştur. XVII. asrın başlarında ise kütüphaneler hükümet merkezinden diğer şehirlere yayılmaya başlamaktadır. Ayrıca kütüphanelere yapılan kitap bağışlarında da önemli sayılabilecek bir artma ortaya çıkmıştır.

Köprülü kütüphanesinin kuruluşuyla (1678), vakıf kütüphaneleri hem personel hem de koleksiyon bakımından zenginleşmeye başlamışlardır. Daha önceki devirlerde kurulan kütüphanelerde 200-400 civarında olan kitap sayısı 500-1500'e yükseldiği gibi, kütüphanelerde görevli hafız-ı kütüplerin sayısı da üçe çıkmıştır.

III. Ahmed (1703-1736), I. Mahmud (1730-1754) ve III. Osman (1754-1757) devirlerinde zengin koleksiyonlu ve geniş kadrolu kütüphanelerin kurulduğu görülmektedir. Özellikle I. Mahmud Devri Osmanlı çağı Türk kütüphaneciliğinin bir altın devri olarak kabul edilebilir. Bu Osmanlı Padişahı imparatorluğun en uzak kalelerinde bile kütüphaneler kurmaya çalışmıştır. I. Abdülhamid Devri'nde ise (1774-1789), İstanbul'daki müstakil kütüphanelere paralel olarak Anadolu'da da aynı türden kütüphaneler kurulmaya başlar. Bu devrede ayrıca, daha önce kurulmuş kütüphaneleri denetlemeye yönelik bazı çalışmalar da yapılır.

III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808-1839) devirlerinde devlet adamlarının, Anadolu'da doğup büyüdükleri veya görev yaptıkları şehirlerde kütüphaneler kurduklarını görüyoruz. Ayrıca II. Mahmud devrinde kazalara kadar yayılan kütüphanelerin denetimiyle ilgili de bazı çalışmalara teşebbüs edilmişse de, vakıfların idaresini merkezleştirmek için kurulan Evkaf-ı hümayun nezaretinin (1826) vakıfları ancak Tanzimat'tan sonra kontrolü altına alabilmesi, bu devirde kütüphanelerle ilgili köklü değişiklikler yapılmasını mümkün kılmamıştır. Bununla birlikte II. Mahmud Devri'nde kütüphanelerde yoğun bir sayım ve kataloglama faaliyeti görülür.

Kütüphanelerin çalışması ile ilgili hususlar vakıf kurucularının hazırlattıkları vakfiyelerle tespit edilmektedir. Genellikle vakfiyelerde kütüphane personeli ve bunlara yapılacak ödemeler üzerinde durulur. Sayım, kontrol ve yararlandırma konularında ise geniş bilgi veren kütüphane kurucuları bulunduğu gibi bu konularda ihtisar yolunu tutan vâkıflar da vardır. Vakfiyelerdeki personelle ilgili şartlar kütüphanenin içinde kurulduğu müessesenin özellikleri göz önünde bulundurularak düzenlenmiştir; Tekke kütüphanelerinde dervişân ve tekke mensuplarının, saray kütüphanelerinde saray görevlilerinin, medrese ve mektep kütüphanelerinde ise müderris, muallim ve talebelerin görevlendirildiğini görmekteyiz.

Kütüphane personelinin tayin ve azilleri konusunda teklif yapmakla vakıf mütevellileri görevlendirilmiştir. Vakıf nâzırına da bu konuda tasdik selahiyeti verilmiştir. Personelin ücretleri de mütevelliler vasıtasıyla ödenmektedir. Vakfiyelerle tespit edilen personel ücretlerinin daha sonraki devirlerde çeşitli yollarla artırılmaya çalışıldığı, ancak bazı belgelerden, her devirde gerekli artışın sağlanamadığı da görülmektedir.

Vakıf kütüphanelerinde görevli personel çeşitli devirlerde sayı ve yaptıkları işler bakımından farklılık gösterirler. Kuruluş devri kütüphanelerinde sadece bir hâfız-ı kütüb görevlendirildiği halde, daha sonraki devirlerde hem hâfız-ı kütüblerin sayısında bir artma olmuş, hem de kütüphanelerde değişik işler yapacak kimseler görevlendirilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra kurulan kütüphanelerde görevlendirilen kâtib-i kütübün önceleri ödünç verme ve katalog yapma, daha sonra ise sadece katalog yapma işlerinde çalıştırıldığını, XVIII. asrın sonlarında ise böyle bir görevliye ihtiyaç duyulmadığından kâtib-i kütüplüğün kaldırıldığı gözlenmektedir. XVII. asır sonlarında ise mücellid de kütüphane görevlileri arasına girmeye başlar ve XVIII. asır kütüphanelerinin çoğunda bir mücellid görev alır.

Müstakil kütüphanelerin ortaya çıkışı, kütüphane binasının korunması ve bakımıyla görevlendirilecek kimselerin de kütüphane kadrosu içine alınmasını gerektirir. Bunun neticesinde bevvâb, ferrâş, meremmetçi, marangoz ve suyolcu gibi görevlilerin de XVII-XIX. asır kütüphanelerinin kadrolarına girdiklerini görürüz.

Müstakil kütüphane binalarının getirdiği diğer bir yenilik de kütüphane vakfiyelerine namaz kılma, öğretim ve bazı dinî merasimlerle ilgili şartların konulmasıdır. Özellikle XIX. asırda bu uygulama oldukça yaygınlaşmıştır.

Kütüphane kurucuları tarafından bağışlanan kütüphane koleksiyonları genellikle yapılan kitap vakıflarıyla zenginleştirilmekteydi. Pek yaygın olmamakla birlikte satın alma, kopya etme gibi yollarla da kitap sağlanmaktaydı. Saray kütüphanelerinin zenginleştirilmesinde ise müsadere ve hediyelerin önemli bir yeri vardı.

Kütüphane kurucuları vakfiyelerinde kütüphane içinde yararlandırma üzerinde pek durmazlar. Ödünç vermenin yaygın olduğu dönemlerde, kütüphane vakfiyelerinde, ödünç verme sırasında yapılacak işlemlerden söz edilir. Ödünç vermeye karşı çıkıldığı XVIII-XIX. asır kütüphaneleri vakfiyelerinde ise, okuyucuların kütüphane dışına kitap çıkarmamaları istenir. Kütüphanelerin açık olduğu günlerin XIX. asra yaklaşıldıkça arttığı, saatlerin ise hemen hemen her devirde güneşe göre ayarlandığı görülür. Ödünç vermeyle kütüphanelerin açık bulunduğu gün sayısı arasında bir münasebet olduğu anlaşılmaktadır. Dışarıya kitap ödünç verme kısıtlandıkça kütüphanelerin açık bulunduğu gün sayısında bir artma olmuştur.

Vakfiyelere ekli birer liste şeklinde başlayan kütüphane kataloglarının ise Kanunî Sultan Süleyman Devri'nde ve XVI. asır sonlarında mükemmel örnekleri çıkmaya başlamış ve kataloglama çalışmaları Osmanlı vakıf kütüphanelerinde bazı değişiklikler göstererek sürmüştür. Bu makalede Osmanlı vakıf kütüphanelerinde yapılan bu konudaki çalışmalar ve ortaya çıkan katalog örnekleri incelenecektir.

Vakıf müesseselerinin kuruluşunda hazırlanan vakfiyelerde, vakfedilen mal, mülk ve eşya ile birlikte, bağışlanan kitapların da bir listesi verilmekteydi. Genellikle kitap adlarından oluşan bu listelerde bazen yazar adı ve kitabın cild sayısı da belirtiliyordu. Kuruluş devri kütüphanelerinin müstakil katalogları bulunmadığına göre, bu listeleri Osmanlı kütüphanelerindeki kataloglama çalışmalarının bir başlangıcı olarak kabul edebiliriz. Bu yüzden Osmanlılarda ilk kataloğun da kurulan ilk kütüphane ile birlikte ortaya çıktığını söylemek mümkündür.

Ancak, II. Murad Devri'ne (1421) kadar kurulduğu tespit edilebilen birkaç kütüphanenin vakfiyesi bulunmadığından, ilk kataloglar olarak adlandırabileceğimiz bu kütüphanelere ait kitap listeleri hakkında bir bilgiye sahip değiliz. II. Murad'ın Edirne'de kurduğu dârülhadis'in 1435 tarihli vakfiyesinin sonunda ise, bu kuruluşun kütüphanesinde bulunan kitapların bir listesi vardır.1 İlk bakışta bir tasnif veya sisteme bağlı olmayarak bazı kitap adlarının sıralanmasından meydana gelmiş gibi görünen bu listenin, verilen kitap adları incelendiğinde, kendine göre bir tasnifi olduğu anlaşılmaktadır. Herhangi bir konu başlığı kullanılmamakla beraber, kitap adları sayılırken önce tefsire dair eserlerin, sonra hadis kitaplarının verildiği görülüyor. Kitap adlarından sonra kaç cilt olduğu belirtilmiş, bazı kitaplardan sonra da "mükemmel" denilerek kitabın fizikî durumu tespit edilmeye çalışılmıştır. Birkaç eserin adından sonra da yazarının adının verildiği görülmektedir. Eğer bir kitabın iki nüshası varsa, ikinci nüshadan sonra "diğer" kelimesi konularak mükerrer olduğuna işaret edilmiştir. Bu listede bulunan kitap adlarının altında (Sahh) işareti bulunduğuna göre, bu liste ya kitapların medreseye tesliminde veya daha sonraki bir sayımda kütüphane envanteri olarak kullanılmıştır.

Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey'in Bursa'daki câmiine vakfettiği kitapların ilk listesi, Umur Bey vakıflarına ait 843/1440 tarihli vakfiyenin sonunda bulunmaktadır.2 Bu listede önce Arapça birkaç eserin ismi zikredilmiş sonra da "Kütüb-i Türkiye" başlığını taşıyan bölümde, bir sıra ve sınıflandırma gözetilmeden sadece kitapların adları verilip cilt sayıları da "bir mücelled, dört mücelled" şeklinde belirtilmiştir.3

Umur Bey'in 857/1543 tarihinde yaptığı bir vakıf kaydında da vakfetmiş olduğu kitapların diğer bir listesi vardır. İlk listeden farklı olarak bu listede -liste karışık düzenlendiğinden- her eserden sonra hangi dilde olduğu belirtilmiş ve bir yerde de bir kitabın Arapçadan Türkçeye çevrildiğini göstermek için "Türkiye dönmüş" ifadesi kullanılmıştır. Cilt sayılarının bu listede de daima belirtildiğini görüyoruz.4

Her iki listede de müellif adları verilmemiştir. Ancak müellifinin adıyla şöhret bulan eserlerde zaruri olarak müelliflerin isimlerinin de zikredildiğini görüyoruz: Tefsir-i Ebu'l-Leys, Divân-ı Âşık gibi.

Umur Bey'in vakfettiği kitaplara ait üçüncü liste 1456 tarihli Arapça vakfiyesinin arkasında bulunmaktadır.5 Bu liste diğerlerinden farklı bazı özellikler taşımaktadır. Her şeyden önce Umur Bey'in koleksiyonundaki kitap sayısı bu tarihte oldukça artmış olduğundan6 mükerrer kitap meselesinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu listeyi düzenleyen, aynı kitap ikinci defa kaydedildiğinde başına "def'a" kelimesini koyarak daha önce adının geçtiğini belirtmek istemiştir. Ayrıca bu listede bazen kitap adlarından sonra müellifin adının, eserin dilinin ve daima da cilt sayısının verildiğini görmekteyiz. Adı tespit edilemeyen birkaç eserden sonra ise muhtevası belirtilerek bir tanımlama yoluna gidilmiştir: "Ehl-i bid'at ta'niçün düzilen kitâb, "Tıbdan Aı'abî mecmu'a", "Türki ma'nâlu Mushaf", "Ahmedî nazmı Tıb" gibi.

İshak Bey'in 1445 tarihinde Üsküp'de medresesi içinde kurduğu kütüphanede bulunan kitapların liste şeklindeki kataloğu da bu medreseye ait vakfiyenin içinde mevcuttur.7 Bu liste de, herhangi bir sıralama ve tasnif gözetilmeden yapılmıştır. Ancak bazı eserlerden sonra yazarları verilmiş ve kütüphanede birden fazla nüshası bulunan eserler, altına "mükerrer" kelimesi konularak belirtilmiştir.

Fetihden sonra İstanbul'da kurulan bazı kütüphanelerin de liste şeklinde hazırlanmış katalogları bulunmaktadır. Fâtih külliyesinde (1470), ilk defa dört medresede kurulan kütüphanelerin kitap listeleri, bu külliyeye ait bir vakfiye parçasının arkasına kaydedilmiştir.8 Bu listelerde, konu başlıkları bulunmamakla beraber, kitapların sıralanışında önce tefsire, sonra da hadis ve fıkıha dair eserlerin verilmesine çalışılmıştır. Ayrıca kitapların cilt sayıları, tamam olup olmadıkları belirtildiği gibi, bazı eserlerin yazarlarının adları da verilmiş ve bir nüshanın da müzehheb olduğuna işaret edilmiştir.9 Daha sonraki bir tarihde, Fâtih câmiindeki kütüphaneye nakledilen bu koleksiyonların kataloğunun hazırlanmasıyla kâtib-i kütübün görevlendirildiği Fâtih vakfiyesinde belirtilmişse de,10 1560-1561 tarihinde bu kütüphanenin bir kataloğunu hazırlayan Hacı Hasanzâde, gördüğü kataloglar içinde, Fâtih devrinde hazırlanmış bir kataloğun bulunduğundan söz etmemiştir.11

Sadrazam Mahmud Paşa, İstanbul'da ve Hasköy'deki medreselerinde,12 Şeyh Vefa, Vefa'daki zâviyesinde13 kurdukları kütüphanelerde bulunan kitapları, vakfiyelerine tek tek adlarıyla yazmayıp konu başlıklarına göre tasnif etmişler ve her konuda kaç kitap bulunduğunu belirtmişlerdir. Bu iki çalışma, konu başlığı tespitinde ilk denemeler olarak kabul edilebilir. 14

Fatih devrinde Edirne'de kurulan birkaç kütüphanenin koleksiyonlarının listeleri, Edirne'nin vakıf tahririne ait bir defterde bulunmaktadır. Bu listeler de daha önce görülen vakfiyelere ekli listelerden farklı bir özellik arzetmezler.15

Konya'daki Sadreddin Konevî dergâhı'nda bulunan kütüphanenin 1483 tarihinde yapılan sayımında hazırlanan listede ise, sistemli bir şekilde olmasa da diğer kütüphane kataloglarında yer verilmeyen bazı hususlara temas edilmiştir. 16 Meselâ kütüphanede bulunan kitaplardan bazılarının müellif hattı eserler olduğu belirtilmiştir. Bazı eserlerin de müelliflerinin adları verilmiştir. Adı tespit edilemeyen birkaç kitap ise "gayr-ı malum"17 şeklinde belirtilmiştir. Bir yerde kitabın tezhibli olduğu, bir yerde yazısının çeşidi, bir yerde de ciltinin eskiliği kaydedilmiştir.18

II. Bâyezid'in Edirne'deki külliyesinin 1190 tarihli vakfiyesinde, külliyedeki kütüphanede bulunan 42 cilt kitabın bir listesi vardır.19 Bu listenin, şimdiye kadar incelediğimiz listelere nazaran oldukça gelişmiş olduğu görülmektedir. Eserler konu başlıkları20 altında toplandığı gibi her kitabın adından sonra yazarı, cilt sayısı ve yaprak adedi de belirtilmiştir.

II. Bâyezid devrinde İstanbul'da ve İstanbul dışında kurulan bazı kütüphanelerin de liste şeklinde düzenlenmiş katalogları bulunmaktadır.21

Vakfiyelere ekli katalog örneklerinden sonra XVI. asırda düzenli müstakil katalogların ortaya çıktıklarını görüyoruz. Bu yüzyıldan günümüze üç müstakil katalog ulaşmıştır. Bunlardan birincisi Topkapı Sarayı'ndaki Saray kütüphanesine aittir.22 340 yapraktan oluşan bu katalog II. Bayezid'in emri üzerine 1502 tarihinde hazırlanmıştır. Kataloğun başında yer alan beş sayfalık sınıflandırma kuralları bu konudaki ilk örnek olması bakımından büyük bir ehemmiyeti hâizdir. Bu bölümde adını zikretmeyen kütüphaneci, Saray kütüphanesindeki kitapları kataloglarken karşılaştığı güçlükleri ortaya koymakta ve bulduğu çözüm yollarını izah etmektedir. Bu bölüm "Kanunu'ddefter ve şevâzzihi" (Defterin kuralları ve bu kuralların istisnaları) başlığını taşımaktadır.

Defteri hazırlayan birkaç konuda önce uyduğu kuralları vermiş ve sonra da bu kuralları uygulayamadığı istisnaî durumları belirtmiştir.

Kataloğun giriş kısmını incelediğimizde daha ziyade eserlerin sınıflandırılması ve isimlerinin tespiti üzerinde durulduğunu görüyoruz. Tespit edilen ilk kurala göre aynı konudaki eserler katalogda aynı bölüm altında sıralanacak ve kitap mahzeninde de birlikte muhafaza edileceklerdir. Ancak bazı kitaplar birden fazla konu başlığı altında sınıflandırılabileceğinden bu kural her zaman uygulanamamıştır. Bu probleme şöyle bir çözüm getirilmektedir:

"Bidâyetü'1 -Hidâye gibi ki anda hem mesâ'il-i tasavvuf vardur hem mesâ'il-i ilm-i fıkıh vardur. Pes bunun gibi kitâbun gâh olur dâyim bir ciheti gözlenür, bir fende derc olur gâh olur ki her bir cihetile maksud olduğına binâen her bir fende istetmek ihtimâli eclinden ba'zı nüsha bir fende ve bazı âhar ol bir âhar fende derc olunur" (s. 6)

İkinci kural içinde birden fazla eser bulunan yazmalarla ilgilidir. Böyle bir yazma ihtiva ettiği eserlerden hangisine göre sınıflandırılacaktır. Kataloğu hazırlayanın bu meseleye getirdiği çözüm oldukça kifayetsizdir:

"Bir cildde müteaddid kitâblar olsa her kangı kitâb ki ziyâde mu'teberdür ve matlub olınmasına ihtimâl ziyâdedür yâ hod kalilü'1 -vücud kitâbdur ana nazar idüp ol mücelled ol kitâb-ı mezkürun fenninün kitabları cümlesinde derc olınur" (s. 6)

Aynı zamanda bu uygulaması da oldukça zor bir kuraldır. Nitekim bu kuralla ilgili olarak verilen ilk istisnada bu durum açıkca görülmektedir:

"Lâkin gâh olurki ol cildde olan müteaddid kitâblarun mezkûr kitâbdan ğayrısı dahi ol kitâb-ı mezkur gibi matlübiyetde ve kıllet-i vücudda mu'teber olur pes bunun gibi olıcak ihtiyâr müreccahdur". (s. 6)

Yani karar sınıflandırmayı yapana kalmaktadır.

Manzum eserlerin sınıflandırılmasında da bir takım güçlüklerle karşılaşıldığı görülmektedir. Tavsiye edilen çözüm her dilden manzum eserleri o dilden divanlar arasına koymaktır:

"Bir kânun dahi budur ki kütüb-i manzume-i arabiyye her fenden, devâvin-i arabiyyede derc oluna. Ve kütüb-i manzume-i farisiyye her fenden, devâvin-i farisiyyeden derc oluna. Ve kütüb-i manzume-i türkiyye her fenden, devâvin-i türkide derc oluna" (s. 8)

Ancak bir eserin manzum olma yönünden ziyade konusu ağır basıyorsa böyle durumlarda manzum eserler ait oldukları konu başlıkları altında kataloglanırlar. Kıraat dalında yazılmış Kaside-i Şâtibî buna örnek olarak verilmekte ve bu eserin Kıraat kitapları başlığı altında kataloglanacağı belirtilmektedir.

Diğer bir kurala göre de eserlerin ünvanının tespitinde yazmanın miklebinde veya ilk sayfasında belirtilen isim esas alınacaktır. Bu isim, eksik, gramer bakımından yanlış olsa bile kataloga aynen geçirilecektir. Öyle anlaşılıyor ki bu tür kataloglar daha ziyade ayniyat defteri olarak sayımlarda kullanıldığından, katalog hazırlayanlar, eserlerin tam ve doğru adını bulmaktan ziyade, kütüphanede mevcut eserleri kontrole yarayacak kendi üzerlerindeki isimleri tespite gayret etmişlerdir.

Bir başka kural ise kataloglanması biten kitaplarla ilgilidir. Bir kitap deftere yazıldığında isminin başına ve sonuna kırmızı mürekkeple konulacak işaretlerle kataloglandığı belirtilecektir.

Girişin son paragrafı "Kanun-ı mahzen-i kütüb" başlığını taşımaktadır. Kitap deposu anlamına gelen mahzen-i kütübde kataloğun bir kopyesinin bulunacağı ve ayrıca nefis kitaplar için bir bölüm, nefis olmayan kitaplar için de başka bir bölüm teşkil edileceği belirtilmektedir. Bunun maksadının, güneşlenme için dışarıya çıkarılan kitapların birbirine karışmasının önüne geçmek olduğu bildirilmektedir.

Kataloğun giriş kısmında konulan kurallardan anlaşıldığına göre kataloğu hazırlayan genel kurallar koyma yerine, elindeki koleksiyonu kataloglarken karşılaştığı güçlükleri çözme yoluna gitmiştir. Bulduğu çözüm yollarının pek de tatminkar olduğu söylenemez. Ancak bu teşebbüsün, bugünkü bilgilerimize göre, Osmanlı kütüphanelerinde yapılan ilk ve son deneme olması, bu kataloğun değerini artırmaktadır.

Bu katalogda eserlerin isimleri ve çoğu kere de yazarlarının adları verilmektedir. Eserlerin fizikî özelliklerinin belirtilmesine pek önem verilmemiştir. Öyle anlaşılıyor ki kütüphaneci, aranılan eserlerin kolayca bulunulmasını temin için sınıflandırmaya önem vermiştir.

XVI. asırdan günümüze ulaşan ikinci katalog Fatih Camii kütüphanesine aittir ve muhtemelen II. Bayezid döneminde Mehemmed b. Ali Fenarî tarafından hazırlanmıştır.23 Bu katalog iki sayfalık bir mukaddimeyle başlamaktadır. Birinci sayfasının bir kısmı yırtılmış bulunan bu mukaddimede kütüphanedeki eserlerin raflara nasıl ve hangi sırada yerleştirilmesi üzerinde durulur. Bir kütüphane sayımı sonunda hazırlanan bu katalogda kütüphanede mevcut 1241 eserin fizikî özelliklerinin en ince noktalarına temas edilerek verildiğini görmekteyiz. Kitapların değiştirilmesinin önüne geçilmesi için halka açık bütün kütüphanelerin kataloglarında bu uygulama son dönemlere kadar sürmüştür.

Fatih Kütüphanesi'nin Kanunî Sultan Süleyman zamanında bu kütüphanenin hâfız-ı kütübü Molla Arab tarafından düzenlenen bir kataloğu daha bulunduğu24 bilinmekteyse de bu katalog elimize geçmemiştir. Molla Arab'la ilgili olarak Âşık Çelebi Tezkiresi'nde, şâir olan oğlu Sabri dolayısıyle bir kayda rastlamaktayız. Âşık Çelebi, Sabri'den bahsederken mahruse-i İstanbul'da Sultan Mehmed Câmii'nde hâfız-ı kütüb olan Molla Arab'ın oğlu olduğunu, 20 yıla yakın Bağdad muhasebecisi olarak çalıştıktan sonra İstanbul'a döndüğünü, ancak İstanbul'da umduğu rağbeti bulamayınca malını mülkünü satıp babası Molla Arab'ı da yanına alıp Bağdad'a yerleştiğini nakleder.25

Kanunî devrinden günümüze ulaşabilen diğer müstakil katalog da yine Fâtih câmii kütüphanesine aittir. 1560-1561 tarihinde Semâniye müderrislerinden Hacı Hasan-zade Mehemmed b. Hızır tarafından hazırlanmıştır.26 Kataloğun sırtı deri ve üzeri kağıt kaplıdır. 35 X 12,5 cm. ölçüsünde ve 87 yapraktır. Bölüm başlıkları ve kitapların sayfa adedini bildiren kısımlar kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Baş kısmına konulan bir nottan anlaşıldığına göre bu katalog "kitaplar defteri" olarak adlandırılmıştı.

Kataloğun 2b-3a sayfalarında bulunan Arapça giriş, hem kitabın Osmanlı cemiyetindeki yerini hem de bu kütüphanenin tarihini ve yapılan kataloglama çalışmalarını anlatması bakımından önemlidir.27

Kataloğun birinci bölümünde (3b-39b), Fâtih Sultan Mehmed tarafından bu kütüphaneye vakfedilen 839 kitabın bibliyografik künyeleri yer almaktadır. İkinci bölümde, "ilhâkât-ı kadîme" başlığı altında bu kütüphaneye çeşitli kimseler tarafından vakfedilen kitaplara yer verilmiştir.28 Üçüncü bölümde ise, bu kütüphaneye bağışlanan müstakil koleksiyonlar bulunmaktadır.29 Kataloğun sonundaki bir nota göre sayım tarihinde kütüphanede bulunan kitap sayısı 1770'dir.

Her üç bölümde de kitaplar konularına göre tasnif edilerek müstakil konu başlıkları altında verilmiştir. Kataloğun birinci bölümünde konu başlıkları şu şekilde sıralanmıştır: Tefsir, Hadis, Usul-i Fıkıh, Furu'-ı Fıkıh, Arapça Eserler, Mantık, Müteferrik Eserler, Tıb. İkinci bölümde yeni konu başlığı olarak Tasavvuf ve Hikmet'in eklendiği görülür. Üçüncü bölümde ise, vakfedilen kitapların çeşitliliği yüzünden konu başlıklarının sayısı artmıştır. Halebîzâde'nin kitapları bölümünde Tarih, Şiir, Farsça ve Türkçe kitaplar gibi bazı yeni konu başlıkları açılmıştır.

Katalog bütün olarak incelendiğinde, Hacı Hasan-zâde'nin kitapları tasnif ederken kendine göre bir yol takip ettiği görülür. Eğer bir konuda yeterli sayıda kitap yoksa Hacı Hasanzâde yeni bir konu başlığı açmamakta, bu tür kitapları nıüteferrik eserler başlığı altında toplamaktadır. Birinci bölümde müteferrik eserler başlığı altında, Tarih, Tasavvuf, Astronomi, Edebiyat ve Geometri konulu eserler yer almıştır (38b-39b). Halebizâde'nin vakfettiği kitapların tasnifinde ise Hacı Hasan-zâde, bu koleksiyonda çok sayıda bulunan Tarih, şiir kitapları için müstakil konu başlıkları koymuş (81b-82a), ancak bu bölümde de hiç bir guruba sokamadığı kitapları "müteferrik eserler" (75b-78b) ve "Farsça ve Türkçe Eserler" (83a-85b) başlıkları altında toplamıştır. Arapça ve Türkçe yazılmış olan bu katalog, vakıf kütüphaneleri için hazırlanan katalogların en düzenlisidir. Eserlerin özellikleri en ufak ayrıntılarına kadar kaydedilmiştir. Kitap adlarının ve yazarlarının büyük bir dikkatle tespit edildiği görülüyor. Hacı Hasanzâde müellif adını tespit ederken bazen daha önce hazırlanan katalogda yapılan yanlışları düzeltmeyi de ihmal etmemektedir:

"Kitâbu'1 -cildi's-sânî min Tefsiri'1 -Ayasuluğî: Amma defter-i atikde tefsir-i gayr-ı meşhûr diyü yazılmış. Amma evvel varakının zahrında Tefsîr-i Ayasuluğî diyü yazılmış." (7b)

Kitap adının30 ve müellifinin31 tespitinden sonra yazma eserlerin fizikî özelliklerinin büyük bir titizlikle verildiği görülmektedir. Genellikle kâğıdın cinsi ve rengi, cildinin özellikleri, yazısının cinsi, kullanılan mürekkeplerin renkleri, tezhipli sahifeler ve şekiller kaydedildikten sonra da, eğer varsa hattatın adı, bazen istinsah kaydı, mukabele görmüşse mukabele kaydı, sayfa sayısı ve eseri vakfeden kimsenin ismi verilmektedir:

"Kitâbu Tefsiri'1-Kâdî: tamam Dımışki, tamamına kırmızı sahtiyân müzehheb cildle, Evvelinde levha vardur. "Sûretü Fatihatü'1 -Kitâb seb'a ayat mekkîyetün" diyü isfidecle yazılmış. Besmele-i şerîfe hallile yazılmış. Evvelinde iki sahife hallile mücedvel. Sûre-i Meryem evvelinde dahi bir levha vardur, isfidecle. Nısf-ı evvelinde Kur'ân-ı 'azîm celî hattıyle yazılmış. Bazı humretle ve bazı sevâdla ve nısf-ı âharında humretle yazılmış. Zahrında nişân-ı hümâyun vardur. Vakf-ı Sultanî. Beşyüz on varak."(5a)

Katalogdaki bazı kayıtlardan Hacı Hasanzâde'nin yaprak sayılarını tespit ederken daha önce hazırlanmış kataloglardaki rakamları olduğu gibi aktarmayıp, her eseri teker teker saydığı anlaşılmaktadır:

"Kitâbu Şerhi'1-Miftâh li's-Seyyid Şerîf: ... Defter-i 'atikde yüz yetmiş dokuz varak diyü yazılmış. Hâliyâ yüz kırk dört varak bulundu. Ammâ evvel sahifesinden sonra üç buçuk cüz' mikdârı hâliyâ mevcûd değüldür." (34a)

"Kitâbu Şerhi'1-Mevâkıf li's-Seyyid: ... Defter-i 'atikde 242 varak yazılmış hâliyâ 249 varak bulundu. Ammâ içinden bir cüz' mefkud: mâhiyet bahsinin evâhirinden vücûd ve imkân bahsinin evâ'ilinden. Vakf-ı Âşık Nureddin. Arab Muhyiddin defterinde 249 varak yazılmış. Ammâ hâliyâ addolundu, mevcûd olan 231 varak." (57a)

Kitapların hangi cins yazılarla yazıldığı belirtilirken "hûb hattile yazılmış" (6b), "irü hattile yazılmış" (6b), "bi'1-hatti'1-Kûfî" (9b), "mektûbin bi-kalemi's-sülüs'' (7a), "nesh hattile yazılmış" (3b), "sülüs hattile" (66a) gibi cümleler kullanılmıştır.

Hacı Hasanzâde zaman zaman kitapların baş ve sonunda bulunan fevâ'id dediğimiz notları verdiği gibi kendince önemli gördüğü bazı istinsah, mukabele, ferâğ ve vakıf kayıtlarını da vermektedir. Muğnî adlı kitabı tavsif ederken baş kısmında şu beyit vardır demekte ve beyiti yazmaktadır (13a) Keşşâf tefsirinin birinci cildinin tavsifinde ise yazmanın sonunda bulunan "mukabele kaydını" vermektedir (4a),32 F'âtih devrinin meşhur âlimlerinden Musannifek'in Herat'da istinsah ettiği bir eserin sonundaki uzunca bir istinsah kaydına da katalogda yer verilmiştir (61a).

Kataloğun 66a sahifesinde, Kâdı tefsiri'nin bir nüshasının tavsifinden sonra üzerindeki Arapça vakıf kaydı şöyle nakledilir:

Sonundaki vakıf tarihi 940 senesi Zilhiccesi'nin başıdır. Bu kitapların hâfız-ı kütübü el-Hac Mehmed defterinde şöyle yazmıştır: Bu kitap bana ulemâdan Kara Mehmed Çelebi eliyle 952 Rebiülevveli'nin yirmi dördünde ulaşdı (66a) Divân-ı Mütenebbî'nin tavsifinde de, bu nüshanın üzerinde Sa'deddin Teftâzânî'nin vakıf mührünün bulunduğunu ve mührün üzerinde:

"Ahmed b. Yahya b. Muhammed Sa'deddin Teftâzânî, peygamberlerin efendisinin şefaâtini umarak bu kitabı bütün talebelere vakfetti" yazıldığını söyler ve şu cümleyi ilave eder: "Bu kitabın ilk vâkıfı iyi niyetli imiş ki kitabı Semâniye medreselerine ulaştı" (82a)

Başı noksan olan eserleri tavsif ederken, Hacı Hasan-zâde'nin kitabın mevcut olan kısmının ilk cümlesini verdiğini görüyoruz (51a). Birden fazla cildden meydana gelen eserlerin de her cildinin hangi konuyla başladığını ve hangi konuyla bittiğini bildirmektedir:

"Kitâbu cildi's-sânî min Târih-i İbni Hallikân el-müsemmâ bi-Vefeyâti'1-A'yân: min evveli harfi'1-'ayn ilâ evveli harfi'1 -mîm Mâlik b. Enes"

Eğer bir cildde birden fazla kitap varsa genellikle bu kitapların hepsinin adları ve yazarları tek tek belirtilmektedir:

"Kitâbu Şerh-i Muhtasar-ı İbni'1-Hâcib li-Kadı 'Adud ve Kitâbu Hâşiyeti Şerhi'1-'Adud li-Mevlânâ Sa'düddîn ve âhirinde ehâdise müte'allik muhtasar bir risâle" (50b)

Hacı Hasanzâde, kütüphanede bulunan kitapların tavsiflerinin yanında, bu kataloğun daha ziyâde bir envanter olarak kullanılacağını göz önünde bulundurduğundan, yer yer kaybolan kitapların yerine "bedel" olarak alınan eserler hakkında da bilgi vermiş ve kitap kaybeden kimselerin adlarını da kataloğunda belirtmiştir.33

XVI. asrın ikinci yarısından itibaren vakfiyelere ekli basit kitap listelerinin geliştiği, kitap adlarının tasnifli bir şekilde verilmesinin yanında, tavsiflerinin de büyük bir titizlikle yapıldığı görülüyor.

II. Selim'in kızı İsmihan Sultan, Eyüp'de yaptırdığı medresesi için düzenlettirdiği 1568 tarihli vakfiyesinde, medreseye vakfettiği kitapların özelliklerini en ince ayrıntılarına kadar tespit etmiştir.34 Bu koleksiyonda bulunan mushaflardan biri şöyle tavsif edilmiştir:

"Mushaf-ı şerîf: kıt'ası kebîr. Onbeş satırlu. Suturunun ikisi altunla reyhanî hattile yazılıp bakiyye-i nakiyyesi neshî hattile yazılmışdur. Kağıdı devlet âbâdî, cildi siyah ve müzehhebdür."35

II. Selim'in Edirne'de 1574-1575 yılında yapımı tamamlanan külliyesinde kurduğu kütüphanenin kataloğu, bu külliyenin vakfiyesinin sonunda bulunmaktadır.36 Kataloğun girişinde, hazine-i âmireden medreseye vakfedilmek için çıkarılan kitaplar "evsâfıyla defter olunmak fermân olunmağın" denildiğine göre bu devirde de katalog karşılığı "defter" tabiri kullanılmaktaydı.37

II. Selim vakfiyesinde, daha önce görülen konu başlıklarından farklı bir konu başlığının bulunmadığı, ancak Fıkıh bölümünde Fetvâ diye yeni bir alt başlık ihdâsı yoluna gidildiği görülüyor.38 Kitapların tavsifinde de Fâtih ve İsmihan Sultan kataloglarında görülen yol takip edilmiştir.39

Vakfiyelere ekli kataloglarda vakfedilen kitapların bütün vasıflarıyla ve bilhassa dış özellikleriyle tespitinin, gelecekte bu kitapların değiştirilmelerine engel olmak için alınmış bir tedbir olduğu anlaşılmaktadır. Bu endişe İsmihan Sultan vakfiyesinde açık bir şekilde dile getirilmiştir; İsmihan Sultan, vakfettiği kitaplarının cildleri zamanla eskidiğinde, yeni cildlerinin eski cildlere benzer bir şekilde yapılmasını ve böylece değiştirilme ve aldatılma tehlikesinden uzaklaşılmasını istemektedir.40

Pertev Paşa'nın İzmit'deki câmiine vakfettiği (1570-1571) kitapların tavsifinde de özellikle dış özelliklerin tespitine büyük önem verildiği görülüyor:

"Kıt'a-i kebîrde iki cild Tefsîr-i Kebîr. Hattı hurde nesh-i arabî ve cedvelleri altun. Tahrîri siyab mürekkeb ile ve cildleri kızıl, ortalarında büyük altun şemseleri, kenarları hurde şemsiyye ile tezyîn olunmuşdur."41

Pertev Paşa vakfiyesindeki bir kayıt bize, dış özelliklerin tafsilatlı bir şekilde verilmesinin, yine vakfedilen eserlerin değiştirilmesi endişesine bağlı olduğunu göstermektedir:

"ve mürûr-ı eyyâm ile zikr olunan mesâhife ve eczâya ve kitâplara meremmât lâzım olıcak veya cildleri yenilemek lâzım geldükde mâl-ı evkâfdan, hâlâ olan cildleri gibi ola. Asla tebdîl ve tağyir olunmak kabil olmaya."42

XVII. asırda kurulan kütüphanelerin vakfiyelerine eklenen kataloglarda,43 önemli sayılabilecek bir değişiklik görülmez. Ancak koleksiyonların zenginleşmesiyle konu başlıklarında da bir artma görüldüğü gibi, bazı kataloglarda alt konu başlıkları da kullanılmaya başlanır. XVII. asrın sonunda kurulan Feyzullah Efendi kütüphanesinin (1111/1699) kataloğunda, Tefsir, Hadis gibi ilim dallarından sonra bu konularda yazılan şerhler ve hâşiyeler için ayrı bölüm açıldığı, Tarih ve Siyer bölümünde "Esâmi-i Ricâl-i Hadis" başlığının eklendiği görülüyor.44 Ayrıca bazı ilim dallarına ait konu başlıklarından sonra da "ve uygun olan" (ve mâ yünâsibuha) cümleciği eklenerek bu ilimlerin kapsamı genişletilmeye çalışılmıştır.45 Tasnif edilmekte güçlük çekilen bazı kitaplar da kataloğun sonunda toplu olarak verilmiştir.46

XVIII. asır başlarında, vakfiyelere ekli liste-katalogların yanında müstakil olarak hazırlanmış kataloglar da yaygınlaşmaya başlar. Defter olarak adlandırılan bu tür kataloglar, tasnif sistemi bakımından XVI-XVII. asırlarda hazırlanan kataloglardan pek farklılık göstermezler. Ancak zenginleşen ve çeşitlenen koleksiyonlar, katalog hazırlayıcılarını yeni konu başlıkları bulmaya zorlamış ve bu yüzden ne konu başlıklarının tespitinde, ne de sıralanışında bir birliğe gidilebilmiştir. Turhan Valide Sultan'ın Yeni Cami'de türbesinde kurduğu kütüphanenin (1662-1663) 1711 tarihinde hazırlanmış kataloğuyla47 III. Ahmed'in Yeni Câmi kütüphanesi (1725-1727)48 kataloğunda, kütüphanede mevcut kitaplara göre yeni konu başlıkları bulunduğu görülüyor. Turhan Valide Sultan kataloğunda Siyer ve Tarih ayrı konu başlıkları olarak alınmış, "Kasâid" diye de yeni bir bölüm açılmıştır.49 III. Ahmed'in Yeni Câmi kütüphanesi kataloğunda ise aynı bölümde toplanan Hikmet, Tıb ve Hey'et'e yeni bir konu başlığı olarak Hesap eklenmiştir.50

I. Mahmud'un İstanbul'da kurduğu kütüphanelerin dikkatli bir şekilde hazırlanmış katalogları, hem şekil hem de tasnif bakımından büyük bir benzerlik gösterirler. Ayasofya Kütüphanesi'nin (1740) kataloğu, 60 x 26 cm. ölçüsünde, kahverengi deri ile kaplı cildi şemseli, zencirekli ve köşe-bendlidir. 153 varaktır. Kitap künyeleri çift sıra halinde yazılmıştır.51 Kataloğun 1b sayfasında müzehheb bir çerçeve içinde 1. Mahmud'un bu kütüphaneyle ilgili fermanından bir bölüm ve aynı padişahın tuğrasının bulunmasından, bu kataloğun kütüphanenin kuruluşu sırasında hazırlanan ilk katalog olduğu anlaşılmaktadır. Bibliyografik künyelerin tespitinde bir birliğe52 ve konu başlıklarının sıralanmasında bir düzenlemeye gidilmişse de53 kitapların hangi konu başlığı altına gireceğini tayinde bazı güçlüklerle karşılaşıldığı görülmektedir. Nefehâtü'l-Üns tasavvuf bölümünde verilirken aynı konudaki Tezkiretü'l-Evliyâlar tarih bölümünde yer almıştır (104b). Coğrafya'ya ait bir konu başlığı bulunmaması da, coğrafya dalındaki eserlerin Tarih bölümünde sıralanmasına yol açmıştır.

I. Mahmud'un Fâtih kütüphanesi (1742) kataloğu54 da kırmızı bir deri ile kaplıdır. Şemseli, zencirekli, köşebendli, miklebli bir cildi vardır. Bölüm başlıkları, satır sayısını bildiren notlar ve kataloğun üzerine sonradan işlenen kayıtlar kırmızı mürekkeple yazılmıştır. Kataloğun 1a sayfasında tasdik ve vakıf mühürleri, lb sayfasında ise kütüphanenin kuruluşuna dair bir giriş vardır.

Fâtih kataloğunda da bibliyografik künyelerin tespitinde, Ayasofya kataloğundaki yol takip edilmiş, ancak kitapların tasnifinde bazı değişiklikler yapılmıştır; Tefsir bölümünden sonra alt konu başlığı olarak Kıraat konulmuştur. Edebiyat konu başlığı altında daha çok Arapça eserler toplanmış, edebiyatla ilgili bazı Türkçe eserlerle55 konulandırılmasında güçlük çekilen birkaç kitap56 yeni ihdas edilen "muhâdarât" konu başlığı altında verilmiştir.

Kataloğun üzerinde "Defter-i atik-i Sultân Mahmûd-ı evvel" denildiğine göre (la), Fâtih kütüphanesine ait kataloglar arasında en eskisi muhtemelen bu katalogdur. Gerçi Fâtih kütüphanesine ait 1742 tarihli bir katalog varsa da, bu I. Mahmud'un Fâtih'de kurduğu kütüphanenin kataloğu olmayıp, Fâtih câmiindeki II. Mehmed kütüphanesinin sayım defteridir.57

I. Mahmud tarafından 1753-1754 tarihinde Galata Sarayında kurulan kütüphanenin kataloğu da dış görünüş bakımından58 Ayasofya ve Fâtih kütüphaneleri kataloglarına benzemektedir. Bu katalogda, bibliyografik künyelerin tespitinde bir değişiklik yoksa da, konu başlıklarının tayininde ve sıralanmasında biraz farklıca bir yol takip edildiği görülmektedir. Galata Sarayı kütüphanesinde bir okul kütüphanesi oluşundan dolayı gramere ve açıklamalara ait çok sayıda eser bulunması, kataloğun tasnifini belli bir ölçüde etkilemiştir; Ayasofya ve Fâtih kataloğunda en sonra yer alan gramer kitaplarının Galata Sarayı kütüphanesi kataloğunda dinî ilimlerden hemen sonra geldiği görülüyor. Edebiyat bölümünde divânların, Tarih bölümünde de kroniklerin zenginliği dikkati çekmektedir. Eserlerin konulandırılmasında diğer kütüphane kataloglarında görülen karışıklıklar ise bu katalogda artarak devam etmektedir. Edebiyat bölümüne (36b-41a) Hasan Çelebi'nin Tezkire-i Şuârası'yla, Usûlü'l-Hikem, Acâyibü'l-Mahlûkât, Kanûnnâme gibi Edebiyatla ilgisi oldukça zayıf olan eserler alınırken, Tarih bölümünde (52b-54b) Yûsuf u Züleyha, Leylâ vü Mecnûn, Hüsrev ü Şîrîn, Vâmık u Azrâ, Şâh u Gedâ ve Mihr ü Müşterî gibi Türkçe mesnevîlere yer verilmiştir. İlimlerin tasnifine dair olan Mevzû'atü'l-Ulûm ile Katip Çelebi'nin Keşfü'z-Zünûn'unun ise Tarih bölümüne alınmasının sebebi, muhtemelen bu iki kitap için uygun bir konu başlığı bulunamamasıdır.

I. Mahmud'un İstanbul'daki kütüphanelerine ait bu üç katalog, üzerlerindeki kayıtlardan anlaşıldığına göre, bu kütüphanelerin kuruluşu sırasında hazırlanan esas kataloglardır. Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan Ayasofya kütüphanesi Defter-i icmâlindeki bir nota göre bu kataloglara "asıl defter" denilmekteydi.59 Kütüphane sayımı sırasında kullanıldıklarını gösteren işaretlerden de, kütüphanelerin envanter defteri olarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır.

I. Mahmud tarafından inşâsına başlanıp fakat III. Osman tarafından tamamlanabilen Nuruosmaniye külliyesindeki kütüphane'nin esas kataloğu, dış görünüşü ve hazırlanış şekli bakımından Ayasofya ve Fâtih kütüphaneleri kataloglarına benzemektedir.60 Ancak bu katalogda, bibliyografik künyelerin tespitinde daha dikkatli davranıldığı görülüyor. Kataloglanan kitapların yazıldıkları yazının cinsi, bazen de dili belirtildiği gibi birden fazla cildi olan eserlerin her cildinin başı ve sonu da kaydedilmektedir.

Konu başlıkları tespit edilirken de daha önceki kataloglarda görmediğimiz "Vücûh" ilmine yer verildiği görülmektedir. Katalogda "Mecmû'atü'r-Resâ'il"ler de konularına göre tasnif edilmemiş, ayrı bir bölümde toplanmıştır. Risâle mecmualarının tavsifinde, bazen mecmuada bulunan ilk ve son risâlenin adı verilmiş, bazen de sadece ilk risâlenin bibliyografik künyesinin tespitiyle yetinilmiştir.

Nuruosmaniye kataloğunda aynı eserin muhtelif nüshaları her zaman bir arada verilmemiştir. Meselâ İdris Bidlîsi'nin Heşt Behişt'inin dört nüshası kataloğun 162a sayfasında, diğer bir nüshası ise Kitâbu Tarih-i İdris-i Bidlisî adıyla 166a sayfasında verilmektedir.

Bibliyografik künyelerin tespitinde de genellikle eser ve yazar adlarında kısaltmalar yapılmakta, bir eserin ikinci nüshası tavsif edilirken de müellif adı tekrar edilmemektedir.

Nuruosmaniye kataloğunda da kitapların konulandırılmasında en büyük güçlüğün Tarih, Edebiyat ve Tasavvuf dalındaki eserlerde ortaya çıktığı ve çok kere bu eserlerin yanlış konu başlıkları altında tasnif edildiği görülmektedir.61 Ayrıca coğrafyaya ait bir konu başlığı olmadığından bu daldaki eserler, diğer kataloglarda olduğu gibi, yine Tarih bölümünde sıralanmaya devam edilmiştir.62

Musikîye ait eserlerin de coğrafya kitapları gibi, diğer bir ilim dalının altına, "Nücûm" bölümüne konulduğu görülüyor. Kataloğu hazırlayanın musikî ile nücûm arasında ne gibi bir ilgi gördüğünü tahmin etmek oldukça güçtür. Aynı durum Lügat bölümünde yer alan Kitabu Evzahi'l-Mesâlik ila Ma'rifeti'l-Büldân ve ve'l-Memâlik adlı coğrafya kitabı için de söz konusudur. Mevzu'âtü'l-Ulûm ve Keşfü'z-Zünûn'un bu katalogda da, Tarih bölümüne konularak yanlış bir uygulamanın sürdürülmesi, katalog hazırlayanların, daha önce hazırlanmış kataloglardan yararlandıklarını gösterir.

XVIII. asrın ikinci yarısında kurulan kütüphanelerin kataloglarında konu başlıklarının tespitinde ve sıralanmasında bazı farklı uygulamalar görülür. Ragıp Paşa Kütüphanesi'nin (1762) "Ragıp Mehmed Paşa Kütüphanesinin Defteridir"63 başlığını taşıyan kataloğunda Tefsir bölümüne iki alt başlık getirilmiştir. Birinci alt başlıkta Keşşâf Tefsiri ve hâşiyelerine, ikincisinde ise Kâdı Tefsiri ve hâşiyelerine yer verilmiştir. Tefsir bölümünden sonra yine Tefsirle ilgili bir alt konu başlığı konulmuş, diğer taraftan da Mantık, Hikmet, Hey'et, Hendese ve Hesab aynı başlık altında toplanmıştır. Bu son nokta da göstermektedir ki, katalog yapanlar belli bir sistemi koleksiyonlara uygulamamakta, koleksiyonlara göre konu başlıkları ve bir tasnif sistemi getirmektedirler. III. Mustafa'nın Bostancılar Ocağı'nda kurduğu kütüphanenin kataloğunda da bu görüşü destekliyecek örnekler vardır.64 Bostancılar Ocağı kütüphanesinde çok sayıda bulunan divânları koyabilmek için, bu katalogda "Divân" diye bir konu başlığı açıldığı görülmektedir.

Bu durum Çelebi Abdullah Efendi kütüphanesi kataloğunda daha açık bir şekilde görülür.65 Bu kataloğda, diğer kataloglarda görülen konu başlıklarının yanında "Aruz, 'Akâid, Evrâd" gibi değişik konu başlıkları vardır. Ayrıca bu kataloğu hazırlayan kimse, kitapları konulandırmada karşılaştığı güçlüğü basit bir yolla çözümlemiştir; Mu'teber Kitaplar" (Kütüb-i Mu'tebere) adıyla açtığı konu başlığının altına Takrirât-ı Dâvûd Efendi, Bahrü'l-Kelâm, Şakâyık-ı Numâniyye, Kitabü'l-İrşâd ve Heyâkilü'n-Nûr gibi değişik konulardaki kitapları koymuştur.

Kütüphanelerin kuruluşlarında olduğu gibi, kontrol ve sayımları sırasında da koleksiyonların yeni durumlarını aksettirecek kataloglar yapılmaktaydı. Nuruosmaniye kütüphanesinin sayımlar sırasında hazırlanmış üç kataloğu mevcuttur.66 Bu kataloglardan anlaşıldığına göre, sayım sırasında özellikle kütüphanede mevcut kitapların satır sayısı dikkatle kontrol edilip, esas defterdeki sayılarla karşılaştırılarak, kitapların değiştirilip değiştirilmediği tespit edilmekteydi. Genellikle esas katalogların bir kopyesi şeklinde yapılan bu kataloglar tasnif usulü bakımından bir yenilik getirmemekteydiler.

Damad İbrahim Paşa'nın Şehzadebaşı'ndaki Kütüphanesi'nin (1720) 1820 tarihli sayım sonucu hazırlanan kataloğunda, kütüphanede bulunan kitapların iki guruba ayrılarak tasnif edildiği görülmektedir.67 Birinci bölümde kütüphaneye konulan değerli kitaplara yer verilmiştir. İkinci bölüme ise "Tullâb Defterinin Kitaplarıdır" başlığı konulmuştur. Bu bölümde onbir konu başlığı vardır. Bibliyografik künyelerin verilişinde esas katalogdaki yol takip edilmiştir. Kâtip Çelebi'nin Keşfü'z-Zünûnu bu katalogda Tasavvuf konu başlığı altına girmiştir.

Fâtih kütüphanesinin 1829-1830,68 Ayasofya'nın ise 1831-183269 tarihinde yapılan sayımları sonucu yeni katalogları yapılmıştır. Asıl kataloglarının düzenlerine göre hazırlanan bu kataloglardan Fâtih kataloğunda, kitap adlarının altlarına numaralar konulmuştur. Muhtemelen bu numaralar, sayımdan sonraki bir tarihde, kitapların kütüphane içindeki yerlerini belirtmek için konulmuştur.

Veliyüddin Efendi kütüphanesinin 1832-1833 tarihinde yapılan sayımından sonra hazırlanan kataloğunda, bibliyografik künyelerin tespitinde, kitapların boylarının da belirtilmesine çalışıldığı görülüyor.70 Bu katalogda "Kıt'a-i mutavassıta" (orta boy), "Kıt'a-i rubu" (dörtte bir), "Kıt'a-i kebîre" (büyük boy) şeklinde kitapların ölçülerine işaret edilmiştir.

Kütüphanelerde bulunan kitapların bir bölümü veya bütünü başka bir yere taşındığında yeni kataloğu hazırlanmaktaydı. Rabia Hatun'un Ayasofya câmiine vakfettiği kitaplar Beşir Ağa'nın Eyüb'deki dârülhadîsine nakledildiğinde (1743),71 Galata Sarayı kütüphanesinin kitapları Fâtih ve Ayasofya kütüphanelerine götürüldüğünde72 (1837), III. Mustafa'nın Bostancılar Ocağı'ndaki kütüphanesi Lâleli medresesine73 Ve Taşköprîzâde İbrahim Efendi kitapları ile diğer bazı koleksiyonlar Fâtih câmiinden Veliyüddin Efendi kütüphanesine74 taşındığında, yeni katalogları düzenlenmiştir. III. Mustafa'nın Bostancılar Ocağı kütüphanesinin kataloğu, taşınma sırasında hazırlandığından düzenli bir şekle sahip değildir. Bu katalogda aynı konu başlığının iki kere konulduğu, fakat ikinci tekrarında başına zeyl kelimesinin ilave edildiği görülüyor. Konu başlıkları bakımından oldukça zengin olan bu katalogda, konulandırılmakta güçlük çekilen kitaplar "muhtelif ilimlerden kitaplar" ve "birkaç ilim dalına girebilecek kitaplar" başlığı altında açılan bir bölüme konulmuştur (136-138). Bu bölümde yer alan ilk üç kitap Mevzu'atü'l-'ulûm ve Netâyicü'lFünûn olduğuna göre, öyle anlaşılıyor ki bibliyografik ve ansiklopedik eserler hâlâ kendilerine uygun hir konu başlığı aramaktadırlar. Kataloğun sonuna eklenen Câvidân-nâme adlı kitaptan ise "hangi daldan olduğu bilinmeyen" şeklinde söz edilmektedir (144).

XIX. asrın başlarında bazı kütüphaneler için, içinde genellikle kitap adlarının bazen de yazar adlarının verildiği basit kataloglar hazırlandığı görülüyor.75 "El defteri" diye adlandırılan bu kataloglarda kitap adlarının altlarında numaralar bulunmaktadır. Bu kataloglar, muhtemelen kütüphanede okuyucunun kitap seçmesi ve istenilen kitabın bulunması için hazırlandıklarından "el defteri" diye adlandırılmışlardır.

XVIII. asrın sonlarında ve XIX. asrın başlarında gerek İstanbul'da ve gerekse İstanbul dışında kurulan kütüphanelerin büyük bir dikkatle hazırlanmış katalogları mevcuttur. Ancak bu kataloglarda hem tasnif hem de konu başlığı tespiti bakımından bir gelişme olmadığı gibi, diğer kataloglarda görülen bazı kusurların da devam ettiği görülür. Meselâ Hâlet Efendi kütüphanesinin 1828-1829 tarihinde hazırlanan kataloğunda,76 hâlâ coğrafyaya ait eserler Tarih (18b), Matematik ve Astronomiye dair eserler de Hikmet bölümünde (14b) yer almaktadır. Keşfü'z-Zünun da tekrar edebiyat bölümüne girmiştir. Selimiye Nakşibendî dergâhında kurulan kütüphanenin (1836) kataloğu ise kitapların konulandırılmasındaki karışıklığı devam ettirmekle beraber,77 küçük kitapçıklardan meydana gelen mecmuaların tasnifine bir çözüm getirmiştir. Kataloğun "mecmualar" bölümünde önce mecmualar numaralanmış, sonra da içlerinde bulunan risâleler teker teker incelenmiştir.

Vakıf kütüphanelerimiz için hazırlanan katalogların hepsi konu kataloğudur.78 Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelâm dışındaki konu başlıkları ise kütüphanelerin koleksiyonlarına göre değişmektedir. Konu başlıklarında I. Mahmud Devri'nden (1730-1754) itibaren bir artma görülürse de, kataloglanan kitapların konulandırılmasında görülen aksaklıklardan, konu başlıklarının hemen hemen her devirde koleksiyonların tasnifinde yeterli olmadığı anlaşılıyor. Konu başlıklarının kifâyetsizliği yanında bazı katalog hazırlayıcılarının kütüphanede mevcut kitapları yanlış konu başlığı altına koymaları veya aynı eserin iki nüshasını iki ayrı konu başlığı altında göstermeleri de kataloglarda görülen önemli kusurlardandır.

Muhtemelen bu kusur, katalogları hazırlayan kimselerin gördükleri öğretimden kaynaklanmaktadır. Dinî ilimlerle ilgili kitapların dâima doğru bir şekilde konulandırılması, bu katalogları hazırlayanların iyi bir medrese tahsili yaptıklarını göstermektedir. Ancak aynı kişilerin Tarih, Edebiyat, Biyografî ve Bibliyografî konulu eserlerin tasnifinde aynı derecede iyi netice alamamaları, bu ilim dallarında yeterli seviyede genel kültüre sahip olmamalarıyla izah edilebilir.

Kütüphanelerin kurulduklarında sahip oldukları kitapları gösteren asıl katalogları, vakıf kurucuları tarafından hazırlatılmaktaydı.79 Genellikle bu işle ilmiye sınıfından kimseler görevlendirilmekteydi.80 XVIII. asrın ortalarına kadar kütüphanelerde görevlendirildiğini gördüğümüz kâtib-i kütübün bir görevi de, gerektiğinde kütüphanede bulunan kitapların kataloğunu yapmaktı. Bu konuda muhtemelen kendisine hâfız-ı kütübler de yardım etmekteydiler. Kütüphanelerin sayımı ve kontrolü neticesinde ortaya çıkan katalogların hazırlanmasında ise, hâfız-ı kütüblerin yanında vakıf nâzırı ve mütevellisi, evkaf müfettişi ve kâtibi de önemli bir rol oynamaktaydı.

Tanzimattan sonra kütüphanelerin kontrolü ve sayımı ile ilgili çalışmalar tabii olarak yeni katalogların hazırlanması sonucunu doğurmuştur. Koleksiyonun sayım tarihindeki durumunu ve kayıpların tespitini hedefleyen bu kataloglar daha önceki dönemde hazırlanan sayım kataloglarından pek farklı bir özellik göstermezler. Ancak bu dönemde, XIX. asrın ortalarında başlayan önemli bir kataloglama faaliyetine şahid olmaktayız.81 İstanbul'da mevcut vakıf kütüphanelerindeki kitapların toplu bir kataloğunun hazırlanması yönündeki bu faaliyetin ilk olarak Ali Fethi Bey'in teşebbüsü ile başladığını görmekteyiz. Ali Fethi Bey, 1850-1854 tarihleri arasında hazırladığı bu kataloğa "el-Âsârü'l-Aliyye fî Hazâ'ini'l-Kütübi'l-Osmaniyye" adını vermiştir. Ali Fethi Bey bu eserinde İstanbul'da mevcut 46 vakıf kütüphanesindeki bütün eserleri 14 konu başlığı altında sınıflandırarak vermeye çalışmıştır. Bu konudaki mevcut bazı belgelerden Ali Fethi Bey'in dört buçuk yıllık bir çalışmadan sonra bu kataloğu hazırladığını ve bir kısmının örnek olarak basılması için dönemin sultanına arz ettiğini öğrenmekteyiz.82 Ancak bu katalog basılamamış ve günümüze ancak iki nüsha olarak yazma şeklinde ulaşabilmiştir.83 Her ne kadar Ali Fethi Bey'in çalışması bu konuda yapılan ilk örnek olduğu için bu konuya temas edenler tarafından övgüyle söz edilmişse de ortaya konulan örnek maalesef kütüphanecilik nokta-i nazarından çok zayıftır. Her şeyden önce kitapların genel bir alfabetik sıraya göre değil de ait oldukları ilim dalının altında verilmiş olması aranan kitabın kolayca bulunmasını mümkün kılmamaktadır. Ayrıca kitapların bulundukları kütüphanelerdeki yer numaralarının bulunmaması da bir sorun yaratmaktadır. Bibliyografik künyelerin verilişinde de birlik her zaman sağlanamamış ve bir bazı yerlerde müellif isimleri belirtilmemiştir. İlimlerin tasnifinde de tutarsızlıklar olduğu görülmektedir.

Ali Fethi Bey'in toplu katalog teşebbüsünden muhtemelen çeyrek asır sonra İstanbul kütüphanelerinin diğer bir toplu kataloğunun hazırlandığını görmekteyiz. Günümüze matbu şekilde tek nüsha olarak ulaşan 552 sayfalık bu kataloğun84 basıldığı tarih, ismi ve hazırlayıcısı kesin olarak bilinmemektedir. Osman Ergin'in kitap meraklılarının sözlü rivayetlerinden tespit ettiğine göre bu eser, muhtemelen 1861-1870 tarihleri arasında İstanbul'da kütüphaneler müfettişi olan Abdurrahman Nacim Efendi tarafından hazırlanmıştır. Abdurrahman Nacim Efendi'nin Damad İbrahim Paşa ile Rağıp Paşa kütüphanelerinin kataloglarını hazırlayıp bastırmış olması böyle bir işe girişmiş olacağı ihtimalini kuvvetlendirmektedir.85 Bu kataloğun, Ali Fethi Bey'in hazırlamış olduğu katalogdan en önemli farkı kitapların bulundukları kütüphanelerdeki yer numaralarının belirtilmiş olmasıdır. İstanbul'daki 24 vakıf kütüphanesinde mevcut kitapları ihtiva eden bu kataloğun diğer farklı yönü de diğer vakıf kütüphaneleri kataloglarında gördüğümüz ilimleri tasnif sisteminin kullanılmış olmasıdır. 19 konu başlığı altında kitaplar alfabetik bir sırada verilmiş ve mümkün olduğunca müelliflerine de işaret edilmiştir. Ali Fethi Bey'in kataloğunda olduğu gibi bu katalogda da kitapların alfabetik olarak değil de çeşitli ilim dalları altında alfabetik olarak sıralanmış olması aranan kitabın bulunmasını güçleştirmektedir.

İstanbul dışında kütüphanelerin yoğun olduğu iki vilayette de toplu kataloglama çalışması diyebileceğimiz bir faaliyete rastlıyoruz. Konya vilayetinin 1874 yılına ait salnamesinde bu bölgede bulunan 21 kütüphanedeki kitapların listesi Ali Fethi Bey'in kataloğuna benzer şekilde verilmiştir. Tek fark müelliflerin zikredilmiş olmamasıdır. Bursa bölgesindeki kütüphanelerde mevcut kitapların listeleri de benzer bir tarzda bu vilayete ait 1303/1887 tarihli salnâmede verilmiştir.86

İstanbul'daki vakıf kütüphanelerinin tek tek kataloglarının hazırlanması için XIX. asrın ortalarında başlayan çeşitli faaliyetler olmakla birlikte bu işten bir sonuç alınması ancak çeyrek asır sonra mümkün olabilmiştir. Başbakanlık Arşivindeki çeşitli yazışmalardan bu işe 1862 tarihinden önce başlandığı anlaşılmaktadır. Ancak bu konudaki çalışmaların kütüphanelerin idaresinin Maarif Nezaretine devrinden sonra daha düzenli olarak yürütüldüğünü ve hazırlanan kütüphane kataloglarının teker teker basıldıklarını görüyoruz. II. Abdülhamid Devri'nde hazırlandıklarından dolayı devr-i Hamidî katalogları diye adlandırılan bu kataloglar içerik bakımından daha önce hazırlanan bu kütüphanelere ait yazma kataloglarından pek farklı bir özellik arzetmezler. Eserlerin bibliyografik künyesinde eserin ismi, müellifi, müellifin vefat tarihi, dili, cilt sayısı, yazı cinsi ve mülahazat hanesinin altında eserin önemli fizikî özellikleri verilmiştir. En önemli farklılıkları kitapların yer numaralarının belirtilmiş olmasıdır. Maarif nazırı Münif Paşa'nın önayak olduğu bu teşebbüs neticesinde İstanbul'daki mevcut 67 vakıf kütüphanesinin katalogları 1884 başlanarak 12 yılda 40 cilt halinde basılmıştır. Uzun süre, hatta Cumhuriyet döneminde bile bu kataloglar vakıf kütüphanelerinde kart katalogları hazırlanana kadar bir başvuru eseri olarak kullanılagelmişlerdir.

II. Meşrutiyet Dönemi'nde birçok alanda olduğu gibi kütüphaneler alanında da bazı yenilikler yapma ihtiyacı hissedilmiş Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa'nın teşebbüsleri sonucu bu konuda bir rapor hazırlaması için bir bibliyografya uzmanı olan Mısır Nüzzâr Meclisi ikinci kâtibi Ahmet Zeki Paşa İstanbul'a davet edilmiştir. Ahmet Zeki Paşa 1909 tarihinde sadarete sunduğu 96 maddeden oluşan 27 sayfalık raporunda87 kütüphanelerle ilgili birçok hususun yanında özellikle de yukarıda bahsedilen Devr-i Hamidî kataloglarının kifayetsizliğine ve kullanmada arzettikleri güçlüğe temas etmiş bu katalogların düzenleniş tarzlarına ciddi tenkitler getirmiş ve bunların şâyân-ı itimad olmadığını belirtmiştir. Ahmed Zeki Paşa, bir hazine-i giran-baha olarak tavsif ettiği İstanbul kütüphanelerinden azami derecede istifade edilebilmesi için belirttiği esaslara dikkat edilerek bir fihrist-i umumî, yani toplu katalog hazırlanmasının ve bu kataloğa yazar ve kitap adlarını içeren iki de dizin ilave edilmesinin çok yerinde bir iş olacağını belirtmiştir.

Bu raporun hazırlanışından bir süre sonra Evkaf Nezareti Kütüphaneler müfettişi Muhtar Bey, Mısır kütüphaneleri fihristi tarzında İstanbul kütüphanelerine ait bir toplu katalog hazırlamak üzere Kütüphane-i Umumî memurlarından Ebu'l-Hayr Efendi'yi görevlendirmiş ve hazırlanan fişlerden bir formalık bir toplu katalog örneği bastırarak bunu 1915 tarihli bir raporla Evkaf Nezaretine takdim etmiştir. Darü'l-Kütübi'l-Mısriyye'nin kataloğu model alınarak kitap adına göre alfabetik olarak hazırlanmış bu örnekte eser ve müellifi hakkında bilgi verilmiş ve eserin çeşitli kütüphane kataloglarındaki numaraları ve bibliyografik künyesinin eğer varsa farklı şekillerde tespiti belirtilmiş ve tashihi yapılmıştır. Eldeki örnekten oldukça kullanışlı bir katalog olacağı anlaşılan bu çalışma kütüphane konusuna özel bir ilgi duyan şeyhülislam ve Evkaf nazırı Hayri Efendi'nin nezaretten ayrılması ve I. Dünya savaşı yüzünden akim kalmıştır.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte evkaf nezaretinden alınıp maarif nezaretinin kontrolüne verilen vakıf kütüphanelerinin kataloglarının hazırlanması ile ilgili faaliyetler başlatılmış ve öncelikli bir iş olarak da bu katalogların nasıl hazırlanması gerektiği hakkında çalışmalar yapılmıştır. Fransa'da kütüphanecilik eğitimi aldıktan sonra yurda dönen Fethi Ethem Karatay'ın İstanbul'da açtığı kütüphanecilik kurslarında kataloglamaya oldukça önem verilmiştir. Derslerin önemli bir bölümü kataloglama usulleri, katalog çeşitleri ve bibliyografyaya ayrılmıştır. Celal Esat Arseven'in Notlar ve Kütüphanelere Dâir Usul-i Tasnif, İstanbul 1341 [1924] adlı eseriyle Paul Guyaş'tan Ahmet Saffet'in Halk Kütüphanelerinin Suret-i Te'sisi ve Usul-i İdaresi (İstanbul 1341) adıyla çevirdiği eserde ve Nebil Emil Buharioğlu'nun Büyük Millet Meclisi Fihristi'nin (Ankara 1341) önsözünde kataloglama kuralları üzerinde durulur. Bu eserleri Uluğ İğdemir ve Fethi Ethem Karatay'ın kataloglama konusundaki eserleri izler. Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı da bu konuda kılavuz niteliğinde bir eser yayınlar.88

Muhtemelen Celal Esat Arseven'in Notlar ve Kütüphanelere Dâir Usul-i Tasnif adlı eserindeki tavsiyeleri doğrultusunda kütüphanelerin defter şeklinde kataloglarının hazırlanmasından vazgeçilmiş ve fiş kataloglarına geçilmiştir. İlk fiş kataloğunun hangi kütüphane için hazırlandığı konusunda farklı görüşler vardır. Muzaffer Gökman'ın bu konuda ilk uygulamanın 1943-1944 tarihlerinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde yapıldığı şeklindeki görüşünü Hasan Duman da bu kütüphanenin 100. kuruluş yıldönümü dolayısıyle hazırlanan hatıra kitabında tekrarlar.89 Ancak bu uygulamanın çok daha önceki tarihlerde İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'yle İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi'nde yapıldığı bilinmektedir.

Milli Kütüphane'nin kuruluşuyla kataloglama faaliyetleri daha düzenli bir şekilde yürütülmeye başlanmış, kataloglamada birlik sağlanmaya çalışılmış ve bu konuda Basma Eserler Alfabetik Katalog Kaideleri: Enstrüksiyon (Ankara 1957) adlı bir eser neşredilmiştir. Bu kütüphanenin bünyesinde kurulan Bibliyografya Enstitüsü bu faaliyetleri yürüttüğü gibi Türkiye'de yayınlanan bütün yayınların bibliyografik künyelerini veren ve ilk üç cildi 1933 yılında neşredilen daha sonra yayını bir süre derleme müdürlüğü tarafından sürdürülen Türkiye Bibliyografyası'nı 1955 tarihinden itibaren düzenli bir şekilde yayınlamaya başlamıştır. Kataloglama konusunda bir birlik sağlamak için yapılan bu çalışmaların 70'li yıllarda zayıfladığını ve yerine uluslararası uygulanan kuralların adaptasyonu için çalışmalar başlatıldığını ve bunun sonucu olarak da Anglo-Amerikan Kataloglama Kuralları'nın çevirilerinin yapıldığını görüyoruz.

Osmanlı döneminde vakıf kütüphanelerindeki yazma eserleri kataloglama konusunda yapılan çalışmalar Cumhuriyet döneminde de sürdürülmüştür. 1927 tarihinde Maarif Vekaleti tarafından "İstanbul Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu" kurulmuş ancak altı ay çalıştıktan sonra komisyonun çalışmaları durdurulmuştur. Sekiz yıl sonra 2 Mart 1935 tarihinde kurulan diğer bir komisyon kataloglama faaliyetine tekrar başlamıştır. Bu komisyonda bulunanların çoğu o dönemin ünlü bilginleridir:

Helmutt Ritter, Muallim Cevdet, Mehmed Ali Ayni, Zakir Kadiri, Ferit Kam, Hüseyin Hüsamettin, Atıf Tüzüner, Nail Tuman, Tahir Olgun... v.s. Bu komisyon'un çalışmaları neticesinde önce onbir fasikülden oluşan "İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Kataloğları "ortaya çıkmış ve 1943 yılından itibaren yayınlanmaya başlamış ve ancak 1962 tarihinde tamamlanabilmiştir. Aynı komisyon'un hazırladığı diğer bir katalog da "İstanbul Kitaplıkları Yazma Divanlar Kataloğu" olmuştur. Bu eserin de yayınına 1947 yılında başlanmış ve ancak 1976'da tamamlanabilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın öncülük ettiği bu çalışmalar daha sonraki yıllarda da çeşitli uzmanların gayretleriyle devam etmiş ve bu çalışmalar sonucunda İstanbul'da Topkapı Sarayı Kütüphanesi Konya'da da Mevlana Müzesi Kütüphanesi olmak üzere bazı kütüphanelerin katalogları hazırlanmıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde bu konuda yapılan en önemli teşebbüs Türkiye'deki bütün kütüphanelerde mevcut yazma eserlerin kataloglanmasını hedefleyen Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu (TÜYATOK) projesidir. 1978 yılında başlatılan bu projeyle Ankara'dan başlamak üzere bazı şehirlerdeki kütüphane koleksiyonları kataloglanmış ve basılmıştır. Son yıllarda yavaşlama gösteren bu çalışma neticesinde bugüne kadar hazırlanan bazı ciltler basılmıştır.

Yazma eserlerin kataloglanması konusunda diğer önemli teşebbüs de İslam Konferansı teşkilatına bağlı olarak faaliyet gösteren IRCICA tarafından gerçekleştirilmiş ve bugüne kadar Türkiye kütüphanelerindeki tıp yazmalarının, Köprülü Kütüphanesi'nin kataloğu'nun basımı yapılmış ve daha önce Ramazan Şeşen tarafından yayınlanan Türkiye kütüphanelerindeki Nadir Eserler adlı üç ciltlik eserin genişletilmiş baskısı yapılmıştır.

Türkiye'deki yazma katalogları ile ilgili söz edilmesi gereken diğer bir teşebbüs de İstanbul'da Türkiye Diyanet Vakfı'nın kurmuş olduğu İslam Araştırmaları Merkezi'nin (İSAM) Türkiye'de bütün kütüphanelerde mevcut olan yazmaların bibliyografik künyelerinin bilgisayara yüklenerek bir toplu katalog ortaya koyma yönündeki çalışmasıdır. Kütüphane fişlerindeki bilgilerden oluşacak bu toplu katalog çalışması için bugüne kadar Türkiye'deki bütün kütüphanelerin yazmaları bilgisayara yüklenmiş olup halen bu fişlerdeki yanlışlıklar düzeltilmeye, tutarsızlıklar giderilmeye ve birlik sağlanmaya çalışılmaktadır. Yakın bir gelecekte, bu çalışma sayesinde herhangi bir müellifin Türkiye kütüphanelerindeki eserlerini kolaylıkla tespit etmek mümkün olabilecektir.


1 TSA, D. 7081.
2 VGMA, 591, s. 184.
3 VGMA, 591, s. 184. Aynı vakfiyenin sonunda Umur Bey'in Bergama'daki medresesine vakfettiği birkaç kitabın da listesi vardır (s. 183).
4 Bursa Eski Eserler ktp. Ulu Câmi 436, s. 329a.
5 Belediye ktp. Mc. Vakfiyeler no. 38.
6 Umur Bey'in ilk ve ikinci listesinde 60 cild civarında olan kitap mevcudu bu vakfiyede 300'e çıkmıştır.
7 Hasan Kaleşi Najstarıjı Vakufskı Dokumentı u Juguslavıjı na Arapskom Jezıku, Pristına 1972, s. 99.
8 BA, Ali Emiri Tasnifi, Fatih Devri no. 70. Kitap listelerinin fotokopileri için bkz. Ünver, Fatih Külliyesi, resimler 23-27.
9 Ünver, Fatih Külliyesi, resimler s. 23-25.
10 Fatih Mehmed II Vakfiyeleri, Ankara 1938, s. faksimile 269.
11 TSA, D. 9559,
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular

Geri
Üst