Osmanlı Devleti'nde Haremeyn Vakıfları / Dr. Mustafa Güler
A. Giriş
Haremeyn kelimesinin tekili olan Harem, hürmetsizliği yasaklamak, mahrum etmek ve kişinin yakınlarının nâmusunu koruması demektir.1 Haremeyn, ise iki harem anlamındadır. Istılahta manası: Sınırları Cebrâil Aleyhisselâm'ın işareti ile Hz. İbrâhim Aleyhisselâm ve sonra da Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından tespit edilen Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere şehirlerinden her biridir.2 Mekke ve Medine Müslümanlar nazarında yeryüzünün en mukaddes mekânlarıdır. Bu iki şehir gerek Kur'ân-ı Kerîm ve sünnette yer alan övgü ifâdeleri gerek sinelerinde taşıdıkları hâtıralar sebebiyle Müslümanlar için ayrı bir öneme sahiptir. Bundan dolayı orada yaşayanlara hizmet etmeyi Hulefâ-i Râşidin döneminden itibaren Müslüman devletler ve zengin kişiler önemli bir vazife telakki etmişlerdir.
1. Türklerin Haremeyn Hizmetleri
Milâdi X. asrın başlarından itibaren kitleler halinde İslam'a girmeye başlayan Türkler ve onların öncülüğünde kurulan küçüklü büyüklü devletler Haremeyn'e hizmet hususunda da büyük titizlik göstermişlerdir. Bu titizlik her dönemde artarak devam etmiş nihayet Osmanlı Devleti'nde zirveye ulaşmıştır. Osmanlıların Haremeyn hizmetlerine geçmeden önce konumuzu temellendireceği düşüncesi ile Gaznelilerden itibaren Türk devlet adamlarının Haremeyn'e yapmış olduğu hizmetlerle ilgili kısa bilgiler vermek istiyoruz:
Gazneli (388-582/998-1186) sultanlarından İbrâhim ibn Mesud (451-492/1059-1099), her yıl istinsah ettirdiği Kur'ân-ı Kerîm'i ve yanında hacılara ve Mekkelilere ayrılan tahsîsâtın olduğu bir kafileyi, hac mevsimine yetişecek şekilde Haremeyn'e gönderirdi.3
Selçuklu (432-552/1040-1157) Sultanı Alpaslan'da (455-465/1063-1072), Mekke Emîri'nden Ka'be-i Muazzama'da hükümdar olarak adının okunduğunu öğrenince ona ve halkına çeşitli hediyeler verip Emîr'e yıllık maaş bağlamıştır (461/1069).4
İlhanlı Devleti'nin (656-736/1258-1335)sonradan Müslüman olan hükümdarı Kazan Han (694*703/1295-1304), vakıfların şartları ve işleyişi husûsunda çok titiz davranmış, buna bağlı olarak Haremeyn'e tahsis ettiği zengin vakıfların vâridâtının her yıl ulaştırılmasını ve katiyetle ordu işleri, idarî masraflar için kullanılmamasını emretmiştir.5
Eyyûbî (565-648/1170-1250) devletinin kurucusu Selâhaddin Eyyubî ise Mısır'a bağlı Said ilinde bulunan birçok arâzîyi Mekke'deki ümerâ ve hüccacın sıkıntılarını gidermek gayesiyle vakfetmiştir.6 Erbil emîri Muzafferuddin Gökbörü (629/1232), yaptığı büyük miktarlarda vakfın yanında, hacılar için lâzım gelen eşyayı ve Hicaz fukarâsı için tahsis ettiği beş-altı bin altını her sene kervanla Haremeyn'e ulaştırmış, ayrıca Arafat'a su kanalları yaptırıp vakfe esnasında su sıkıntısı çeken hacıların sıkıntısını giderme gayesiyle, Mekke'de de su sarnıçları inşâ ettirmiştir.7
Timur'un Oğullarından Şahruh'da (813-8511410-1447) 843/1439 tarihinde Haremeyn'e Surre göndererek diğer İslâm Devletleri gibi hizmetlerde bulunmuştur.8
Osmanlı devletinden önce Haremeyn'in siyasi hakimiyetini üstlenen Memlûklü Devleti, 659/1261 yılından îtibâren hac işleri ve Haremeyn idâresini eline almış, Hac Emîri ve diğer idârecileri tâyin etmişler ve hakimiyet sürelerinde Haremeyn'in bütün ihtiyaçlarını temine çalışmışlardır.9 Seyfeddîn Kalavun (678-681/1279-1290), Beytü'l-Mak diye bilinen bölgedeki Beysus Köyünü Ka'be kisvesi için vakfetmiş, ayrıca gelirin beş senede bir Hücre-i Nebevî kisvesine tahsisini şart kılmıştır. 10 Ravza-i Mutahhara'nın ihtiyaçlarının karşılanması gayesi ile de vakıflar tesis etmiş, mukaddes mekânın bakım ve temizliği için onaltı hizmetçi vazifelendirmiştir.11
Sultan Baybars (825-841/1422-1438)12 ve Sultan Çakmak çeşitli sebeplerle yıkılan ve eskiyen Mescid-i Haram'ın duvarlarını ve kapılarını yeniden yaptırmışlardır13. Kayıtbay (872-901/1468-1496), 872/1568 yılında gördüğü bir rüyadan etkilenerek Rasûlüllah'ın (s.a.v.) türbesini baştan sona pahalı süslemelerle tezyin ettirmiş, Ravza'nın üzerini kubbe ile örttürmüş14 Ravza çevresinde bir yere kendisi için bir türbe yaptırmıştır.15 878/1474-881/1477 yıları arasında Mescid-i Nebevî'yi büyük bir tamirata tâbi tutmuştur.16
667/1269 senesinde hacca giden Sultan Baybars (658-676/1260-1277), bu ziyaretinin hâtırasına Ka'be'yi ilk defa gülsuyu ile yıkattırmış, yıkama işinde kendisi de omzunda su taşıyarak çalışmıştır. 17 Haremeyn'e mahmel gönderme âdetinin bânisi de Sultan Baybars'dır (669/1271). Ondan sonra, her Memlûk hükümdarı mahmel göndermiş hatta Osmanlılar devrinde Memlûk devleti yıkılmış olmasına rağmen Mısır'dan irsâl edilen mahmel bir süre daha devam etmiştir.18
Baybars, Mekke'de bulunan Eşrefiye Medresesi'nin inşâsı, imareti ve öteki ihtiyaçları için para tahsis etmiştir. Aynı dönemde ribatlar inşâ edilmiş, su işlerinde çalışmalar yapılmış ve Medîne civarındaki bahçelerin bakımları gerçekleştirilmiştir.19 Sultan Kayıtbay, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın Hücre-i Sa'âdetleri için bir şamdan vakfetmiştir.20 Kansu Gavri, Osmanlı Ordusu ile savaşta olmasına rağmen hac yolunu tekrar onartmış, yoldaki su kaynaklarını ıslah ve Ka'be'yi tâmir ettirmiştir.21
Memlûklüler zamanında, Haremeyn vakıflarının idâresini, başında Şafiî kadısının bulunduğu el-Evkâfi'l-Hükmiye adı verilen teşkilat yürütülmekteydi.22 Memlûklü devri Haremeyn hizmetleri ve vakıfları bakımından son derece ehemmiyetlidir. Çünkü yukarıda kısaca işaret ettiğimiz bir çok hizmet ve vakıf Osmanlı idâresi tarafından ya aynen benimsenerek devam ettirilmiş veya ıslâh edilerek daha da geliştirilmiştir.
2. Osmanlıların İlhaktan Önceki
Haremeyn Hizmetleri
Osmanlı sultanları ve halkı devletin sosyal ve siyasi sisteminin yerleştiği andan itibaren kendilerinden önce var olan Haremeyn vakıflarını aynen devam ettirdikleri gibi kendi zamanlarında da hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardır. Haremeyn için vakıf yapan ilk Sultan, II. Murâd'dır. O, Manisa Saruhan'da bulunan mallarının gelirinden 3500 flori Mekke fukarâsına, 3500 flori Medîne fukarâsına ve 200 flori de Kudüs fukarâsına şart kılmıştır.23
Diğer şahıslardan Kazasker oğlu olan Mahmûd Çelebi, 868/1464 tarihinde Çirmen sancağına bağlı senelik vâridâtı 4.572 akçe olan Kadı köyünün mahsûlünü Haremeyn fukarâsına vakfetmiştir.24 Rûm Eyâleti valilerinden Şarabdâr Hamza Bey, 886/1481 tarihinde, Ergene'de bulunan ve kendi üç köyün gelirlerinin 1/4'ünü Medîne fukarâsına tahsis etmiştir.25Aynı dönemde Mahmûd bin İsfendiyar adlı şahıs, Batı Trakya'da, Dimetoka'ya bağlı Kayacık, Akalan, Hallaçmüd, Çekirdekli, Akçaalan, Balıkyolu köylerini ve Göynüklü mezrasının gelirlerinin bir kısmını Medîne'ye vakfetmiştir ki, bu köylerin 980/1572 yılındaki gelirleri 94.314 akçe olarak tahakkuk etmiştir.26
Yavuz Sultan Selim'in annesi Gülbahar Hatun (897/1492) namına, eşi Sultan II. Bâyezid her sene Medîne fukarâsına 1.000 sikke altın gönderilmesi gayesi ile vakıf tesis etmiştir. Bu vakfın 997*998/1589-1590 yıllarındaki geliri 75.000 akçe olarak gerçekleşmiştir.27
II. Bâyezid'in kızlarından Selçuk Sultan (v.914/1508), Receb 914/Kasım 1508 tarihli Serez'deki medrese vakfından, her yıl Medîne fukarâsına tevzi edilmesi gayesiyle 1.800 akçe tahsis etmiştir.28 II. Bâyezid'in bir başka kızı ve Nasuh Bey'in (? 895/1490) zevcesi Şehzâdeşah Hâtun (v.912/1506?), Dimetoka'da kendine temlîk edilen köylerinden birinin gelirlerini Medîne-i Münevvere fukarâsına şart kılmıştır.29
Sinaneddîn Yûsuf Ağa (912/1506) İstanbul'daki vakıflarından ve servetinden 100.000 akçe Mekke hizmetlerine, 100.000 akçe de Medîne hizmetlerine tahsis etmiştir.30 Hadım Ayas Ağa, 890/1485 tarihinde Dimetoka'da bulunan Kör Mahmûd köyünün gelirlerini Medîne fukarâsına vakfetmiştir.31
B. Haremeyn'in Osmanlı İdaresine Girişi veHaremeyn'in İdaresi
Dokuzuncu Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, 921/1515 yılında Safevîler üzerine düzenlediği seferde, Şah İsmâil'i Çaldıran ovasında yenmiş (15 Şaban 920/24 Ağustos 1514), ardından Memlûklü ordularını 25 Receb 922/24 Ağustos 1516 da Merc-i Dâbık32'ta ve 2 Muharrem 923/25 Ocak 1517'de Ridâniyede bozguna uğratmıştır. Bu galibiyet sonunda Mısır ve çevresi Osmanlı topraklarına dahil olmuş, aynı zamanda da Halifelik unvanı Osmanlı sultanlarına intikal etmiştir.33
Bu hal üzerine, Hicaz hâkimi Şerîf Ebû'l-Berekât ibn Muhammed el-Hasenî (931/1525), vakit geçirmeden oğlu Ebû Nümey'i (992/15840) Mukaddes Emânetler34 ile birlikte Mısır'a göndermiştir.35
15 Cemaziyelâhir 923/6 Temmuz 1517 Pazartesi günü Kâhire'ye ulaşan Şerîf Ebû Nümey, babasının Osmanlı Devleti'nin himâyesini kabul ettiğini bildiren mektubunu ve Mukaddes Emânetleri sultana takdim etmiştir.36 Şerîf'in bu davranışından çok memnun olan Sultan Selim, Peygamber soyundan olması ve şahsında temsil ettiği Mukaddes şehirlere karşı duyduğu muhabbetten dolayı büyük ihtimam göstermiştir.37 Harem halkına iletilmek üzere de 200.000 dinar para göndermiştir.38 Yavuz Sultan Selim, Hicaz Emîri'nin mektubunda kendisine "Sâhibu'l-Haremeyn" şeklinde iltifat etmesine karşı çıkarak "Ben Hâdimu'l-Haremeyn olmak için bekledim. Şimdi murâdım hâsıl olmuştur"39şeklinde cevap vermiştir.
Bu tarihten îtibâren Mekke ve Medîne'de Cuma hutbelerinde Osmanlı sultanlarının adları "Halife" olarak anılmaya başlanmış40 ve Hicaz, Osmanlı Devleti'nin sınırlarına dahil olmuştur. Osmanlılar, ilhaktan sonra Hicaz dahil Habeş Yemen ve Sudan gibi topraklarının bir çok işlerini merkeze uzak olmaları hasebiyle Mısır beylerbeyliğine havâle etmişlerdir.41
Bölgede, herhangi bir karışıklığın ve harici tehdidin olmadığı zamanlarda çok az bir askeri güç istihdam edilmiş ancak deniz yolu ile ortaya çıkan tehditler sonucu Osmanlı ordusu çok sayıda silahlı kuvvetini Hicaz'a sevk etmiştir. Meselâ, 951/1544 yılında Hadım Süleymân Paşa, Hind hacılarının ve Müslüman Hind'li tüccarların yol emniyeti için denizlerde Portekizlilerle mücadeleler yapmış ve başta Kızıl Deniz olmak üzere Hind okyanusunu bu tehlikeden kurtarmıştır.42 Aynı şekilde 972/1564 tarihinde Portekizlilerin, Kızıldeniz'e girip Haremeyn ve çevresini tehdit eder duruma gelmeleri üzerine Osmanlı kuvvetleri Mekke ve Medîne'de ciddi tedbirler almışlardır.43
Keza Osmanlılar idâreleri altında bulundurdukları diğer topraklardan farklı olarak Hicaz'da timar, zeamet ve mukata'a tatbikatına gitmemişlerdir.44
Hulâsa, "Selâtîn-i Âl-i Osman şeref-i hizmet-i Haremeyn ile müşerref olduktan sonra gerek Halîfe olarak, gerek ise İslâm'ın ve Müslümanların bayraktarları olarak Mekke ve Medîne'yi korumayı ve oralara hizmetler götürmeyi dînî bir vecîbe saymışlar",45 hatta sırf bu mukaddes mekânların düşman tecavüzlerinden emin olması için Yemen'i fethetmişlerdir.46 Bu idari ve sosyal düzenlemelerin ardından Haremeyn hizmetlerinin yerine getirilmesinde en büyük paya sahip olan Haremeyn vakıflarının zikrine geçebiliriz.
C. Osmanlıların Haremeyn'eTahsis Ettikleri VakıflarınTürleri
Osmanlılar döneminde Haremeyn'in siyasi bakımdan idaresinin yanısıra, Haremeyn halkının ve hacıların ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla kurulan vakıflar ile buralarda ibadetlerin huzur içinde yapılmasına yönelik düzenlemeler hayli önem kazanmıştır. Bu maksatla kurulan Vakıfların türleri şöyledir:
1. Arâzî Vakıfları
XVI-XVII. yüzyıllarda Haremeyn Evkâfı ile alâkalı defterlerde ve vesîkalarda mahsullerinin tamamı, bir kısmı veya vergileri Haremeyn'e vakfedilmiş olan arâzîlerin varlığı göze çarpmaktadır. Bazıları Anadolu Selçuklu ve Beylikler zamanından kalan bu vakıfların çoğunun kurucuları belli değildir. Bazıları ise Osmanlı devrinin çeşitli zamanlarında kurulmuş olup tahrirde vâkıfının adıyla değil de akarı olan toprakların adıyla anılmıştır. Haremeyn Evkaf Nezâreti tarafından idâre edilen bu vakıflar üç kısımdır:
1- Öşrî veya haracî toprakların vakıf haline getirilmesi yoluyla tesis edilenler: Ekseri Mısır ve Suriye bölgesindeki arâzîler gibi.
2- Malikâne ve divanî sistemine göre vakfedilen arzîlerdir. Bu arâzîlerde vakıf payları toprağın işletilmesinden değil mülkiyetinden ayrılır ve genelde beştebir veya ondabir nispetinde olur (Gelinkiras vakıfları gibi).
3- Toprak üzerinde yaşayan kişilerden alınan vergilerin vakıflaştırılması yoluyla (Ereğli vakıfları gibi).47
Harameyn Vakıfları arasında önemli bir paya sahip olan arazi vakıfları Tablo 1'de gösterilmiştir.
2. Hac Yolu Vakıfları
Hint Okyanusu yolu ile Mekke'ye ulaşan Hint ve Güney Asya Müslümanları ile coğrafî olarak buralara yakın beldelerden hacca gelenler istisna edilirse; dünyanın diğer bölgelerinden Hac için harekete geçen Müslümanların takip ettikleri iki güzergâh da Osmanlı topraklarından geçmekteydi. Bunlardan biri, Mısır ve Kuzey Afrika Müslümanları'nın kullandıkları K#hire Yolu, diğeri ise Balkanlar, Anadolu, Kafkaslar, Orta Asya ve Kırım'dan, Mekke'ye ulaşmak isteyen hacıların takip ettikleri Şâm Yolu idi.
Arşiv belgelerine ve hicaz seyahatnamelerine baktığımızda her iki hac yolunda güven içinde ve tabii şartların getirdiği zorlukları yaşamadan seyahat etmeye büyük önem verildiğini görüyoruz. Bu maksatla sadece idarî tedbirler almakla yetinilmemiş, vakıflar marifetiyle meseleye kalıcı çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Bu vakıflar arasında konaklama yerlerini inşası, ulaşımda kullanılan deve ve su tedariki için kurulan vakıflar en dikkat çekenleridir.
Meselâ K#nûnî Sultan Süleymân gelip geçenlerin güvenliklerinin sağlanması maksadıyla Filistin topraklarında Ariş diye bilinen yerde bir kale kurup içine bir askeri birlik yerleştirdi.76 Aynı şekilde onun vezirlerinden Sokollu Mehmed Paşa (987/1579), Bâb-ı Antakya yakınlarında yolcuların güvenle konaklaması için bir kale ve iki mescid inşâ ettirdi. Bunların yanında birer mektep, medrese-i âliye, câmi' ve külliye yaptırdı. Medrese ve câmi'nin etrafına fukarâ için otuz hücre inşâ ettirip, her hücreye yevmî üç akçe, câmi'nin aydınlatılması için de yevmî yirmibeş akçe tâyin etti.77
Lala Mustafa Paşa (v. 988/1580), 974/1566 tarihinde hac yolu üzerinde Kunaytara karyesinde bir konaklama mahalli inşâ ettirerek, çevresinde harap halde bulunan binâları tâmir ettirdi.78 Paşanın zevcesi Fâtıma Hâtun ise, Hac yolundaki müminlerin ihtiyaçların karşılanması gayesiyle 100 dirhem vakfetmiş, mukâbilinde bu paradan faydalananların Mekke'de kendisi için Allah'a du'â etmelerini istetmiştir.79
Hatice Turhan Sultan'da (1091/1680) eski İstanbul diye bilinen konaklama mahalline yolcuların ibâdetlerini huşu' içinde yapabilmeleri maksadıyla bir cami', ihtiyaçlarını temin etmeleri için içlerinde muhtelif malzemelerin satıldığı bir çok dükkân ve nihâyet istirahatlerini huzurlu bir halde yapmaları gayesi ile de evler inşâ ettirmiştir.80
Kara nakliyatının hayvanlarla yapıldığı devirlerde çölde yolculuğun bir numaralı vâsıtası olan deve, Şam'dan Mekke'ye kadar olan yolda ihtiyaç duyulan en önemli nakil vasıtasıydı. Bu sebeple 988/1580 tarihinde Sultan III. Murâd'ın (982-1004/1574-1595), Hac yolunda hacılara hizmet vermesi maksadıyla altmış deve vakfetmiştir.81 Keza Vezir-i Azam İbrâhim Paşa (v.1010/1601), hac yolculuğunda lâzım olan 600 devenin tedâriki maksadıyla bir vakıf tesis etmiştir.82 Bu faâliyetin dışında devlet, Nablus, Aclun, Safed, Akka, Remle, Gazze, Kudüs, Halilürrahmân civarında yaşayan toplam yetmiş yedi kabileden yaklaşık 50.000 civarında deve tedârik etmekteydi.83
Şam ile Mekke-i Mükerreme arasındaki yolun tamamı çöllerle kaplı olduğundan Hac yolculuğu sırasında kâfi miktarda su bulunması büyük ehemmiyet arz etmekteydi. Yolculuk yapılan bölgenin iklim şartları göz önüne alındığında büyük hac kafilelerinin su ihtiyaçlarının temin edilmesi bir yana, buralarda yaşayan hayvanların ve münferit yolculuk yapanların bile su bulması çok zor bir hâdiseydi. Bu sebeple Osmanlı Devleti'nin merkezi idâresi ve bölgede vazife yapan mahallî idâreciler ile imkân sahibi hayırseverler sıkıntının izâlesi için fevkalâde gayret sarf etmişlerdir. Bu maksatla devlet eliyle îfâ edilen işler mevcut su kuyularının tamiri ve yeni su kaynaklarının tedârik edilmesi şeklinde tezâhür etmiştir.
Su meselesinin halli için vakıf yapan hayır severlerin ise daha çok konaklama yerleri haricinde su taşıyacak develer kiralanması, yolculuk sırasında su kapları bulundurulması ve hacılara su taşınması için sakalar nasb edilmesi gibi hizmetlere teveccüh ettiklerini müşahede ediyoruz.
Bu çerçevede IV. Murâd, Evâsıt-i Ramazan 1036/Mart 1627 tarihinde tesis ettiği vakfından Hac yolunda su ihtiyaçlarının temini maksadıyla altmış para baha ile 160 kırba, kırbaların taşınması maksadıyla kırküç devenin alınmasını istemiştir.84
Keza Kösem Sultan, Eğriboz sancağı Livadya Nahiyesi'nde II. Osman tarafından kendisine temlîk edilen sekiz köyün gelirlerinden elde edilecek para ile Muharrem 1026/Ocak 1617 tarihinde bir vakıf tesis etmiş, bu vakfın gelirinden Şam'dan, Beytullah'a gitmek için yola çıkan hac kervanlarına sebil için otuz deve ile yolculara 1000 çift ayakkabı, 1000 tülbent, 100 arakiye (bir nevi başlık) şart etmiştir.85
Hatice Turhan Sultan'ın bu husûsa dair çalışmaları ise daha köklüdür. O yollarda evvelden var olan kuyuları temizleterek mevcut suyun daha verimli kullanılmasını temin etmiş, konaklama yerlerine de yeni kuyular açtırmış ve hacılara su taşıyacak develer vakfetmiştir.86
3. Haremeyn'de Su Vakıfları
A. Zemzem
Hz. İsmail zamanından Abbâsîler devrine kadar Mekke-i Mükerreme'nin tek ve devamlı su kaynağı olan Zemzem, 'Ayn-ı Zübeyde'nin şehre ulaşmasından sonra sembolik bir hâl almıştır. Zemzem cennet suyu olması sebebiyle azalmıyor korumalı bir halde olduğundan tabiat şartlarından fazla etkilenmiyordu. Bu sebeple Zemzem için yapılan işler daha çok rutin tamirat ve yenilemelerdir. Mesela 985/1576 yılında III. Murâd, yıkılan Zemzem binasını yeniden inşa etirmiş,87 1024/1615 tarihinde ise Sultan I. Ahmed Han kuyuya demir bir korkuluk yaptırmış ve su çekilmesini rahatlatmıştır.88
B. 'Ayn-ı Zübeyde
Zemzem'in mucizevî olarak Hz. İsmâil'e ihsan edilmesi ile Mekke'de yerleşik hayat başlamıştır. Zamanla artan nüfus sebebiyle bilhassa hac zamanlarında su temin için yeni çalışmalar yapılmış, yeni su kaynakları aranmış ve ilk çare olarak derin kuyular açılmıştır. Alınan mevzi tedbirler yeterli olmayınca Abbasiler devrinde Halife Hârunu'r-Reşid'in hanımı Zübeyde Hâtun 1.700.000 altın sarf ederek Arafat Suları olarak bilinen ve yakın zamana kadar Mekke'de su ihtiyacının tamamına yakın bir kısmını karşılayan suyu, Mekke yakınlarına kadar ulaştırmıştır.89
Sonraları Ayn-ı Zübeyde olarak adlandırılan bu su K#nûnî zamanında tekrar inşâ edilmiştir.90 Fakat tabiat şartlarından mütevellid yaklaşık otuz sene sonra, sel ve kum fırtınalarının tahripleri neticesi kullanılamaz hale gelmiştir. 970/1562-1563 yılında su yolunun tekrar inşası için gerekli olan 50.000 altın Mihrimah Sultan (986/1578) tarafından karşılanmıştır.91 Yapılan bu çalışmalardan sonra Mekke'ye ulaştırılan ve başka kaynakların eklenmesi ile daha da fazlalaşan Ayn-ı Zübeyde eskisinden farklı olarak Mekke'nin içinde çeşitli çeşmeler yapılarak dağıtılmıştır.92 Böylelikle bu inşâat sadece bir yenileme değil, aynı zamanda tekrar ihya etme faâliyeti oldu.
'Ayn-ı Zübeyde XVII. yüzyıl içinde 1039/1529-1530 ve 1093/1682 tarihlerinde iki küçük bakımdan daha geçmişse de K#nûnî zamanında başlayıp III. Murâd tarafından bitirilen kapsamlı çalışma neticesinde ortaya çıkarılan su kaynakları ve yolları yaklaşık 200 yıl Mekke'ye aralıksız ve yeterli seviyede su akıtmıştır.93
C. 'Ayn-ı Zerkâ
Medîne'de, Mekke'deki kadar su sıkıntısı çekilmiyordu. Ancak hac mevsiminde ve bazı Müslümanların burada yaşamayı tercih etmesinden dolayı kimi zamanlar kısmî de olsa sıkıntı ortaya çıkabiliyordu. Yaşanan bu sıkıntıların izâlesi maksadıyla kaynağı Kuba Mescidi'nin batı tarafındaki Caferiye Bahçesi'ndeki 'Ayn-ı Zerkâ kuyusunun suyu, kanallarla Medîne'ye ulaştırılmıştı. K#nûnî devrinde bu su kaynağına çeşitli ilâveler yapılarak genişletilmişti.
Sokollu Mehmed Paşa, 980/1572 Kuba Köyü sınırlarında bulunan Nebî ve Hâtime kuyularını satın alarak mevcut suyu 'Ayn-ı Zerkâ'ya ekletmiş, kanallar genişletilmiş, şehrin muhtelif yerlerine dağıtılmış, fukarâ ribatlarına ulaştırılmış ve suyun ulaştığı son nokta olan Haseki Sultan Medresesi'nin yanında bir hamam inşâ edilmiştir.94 Sokollu Mehmed Paşa aynı sudan Harem-i Şerîf içindeki Mizânü'ş-Şems denen yere günde yetmiş testi su götürülmesini de istemiştir.95
III. Murâd, Medîne'de halkın susuzluktan şikâyet etmesi üzerine Mısır Kapısı yakınlarında bir sebil inşâ ettirmiş, buranın hadimlerine ve nâzırlarına yevmî altmışar akçe ile senelik elli erdep buğday tâyin etmiştir. Bu sebillerden hergün sakalar vasıtasıyla susayan halka su taşınmasını da istemiştir.96 Aynı Sultan 999/1686 yılında daha evvelki kaynağın on misli suya sahip olan Ğurbali kuyusu suyunun da ilâve edilmesi ile Medîne'deki su darlığı tamamen ortadan kaldırılmıştır.97
Devlet yukarıda zikrettiğimiz büyük su kaynaklarının haricinde şehirlerin muhtelif yerlerinde çeşme ve sebiller inşâ ederek, Anadolu ve Ortaasya'da Türklerin geleneği olan şehir çeşmelerini, İslâm'ın neşet ettiği topraklara da götürmüştür.98
4. Eğitim Vakıfları
Müslümanların, Haremeyn için yapmış oldukları hizmetler belirli sahalara hasredilmiş değildir. Aksine İslâm Âleminin kalbi sayılan bu topraklara İslâm Medeniyeti'nin gelişmesine ve yükselmesine destek olacak eğitim kurumlarının yanında, imaretler ve dâruşşifâlar yolu ile de günümüzde sosyal devlet olmanın temel şartlarından sayılan tebaaasını huzura erdirici faâliyetleri mükemmel şekilde îfâ etmeye çalışmışlardır.
K#nûnî Sultan Süleymân, 972/1565'te Mekke-i Mükerreme'de dört Sünnî-amelî mezheb ulemâsı adına dört medrese binâ ettirmiştir. Bunlardan her birine on beş talebe ve başlarına bir muîd ile bir müderris tâyin ederek, Müderris olarak vazife yapacak ulemaya senevî elli, muîdlere dört, talebelere iki, ferrâşlar ve sair vazifelilere de ikişer altın tahsis etmiştir.99
Vezir-i Azam Mehmed Paşa'nın da Mekke'de inşâ ettirdiği bir medresesinin olduğunu 1090/1679 tarihinde buraya tâyin edilen bir müderris ile alâkalı arzdan anlıyoruz.100
Medîne-i Münevvere'de ise Mekke-i Mükerreme'ye kıyasla eğitim faâliyetleri Rasûlüllah zamanından beri hem çok hareketli devam etmiş ve ilk asırlardan itibaren ilim dünyasının merkezi olarak kabul edilmiştir. Rasûlüllah'ın hayatının önemli bir kısmını burada geçirmesi ve özellikle de ilk İslâm eğitim müesseselerinin burada kurulması, Medîne'nin Müslümanlar arasında "Dârussünne" olarak kabul edilmesini temin etmiştir. İslâm ilimlerinin doğup, gelişmesinde büyük emekleri geçen ilk âlimlerin ekserisi ya Medîne'de yetişmiş, ya da bir süre yaşadığı yerden Medîne'ye gelerek, oradaki ilim ve fikir havasını teneffüs etmiştir.
Medîne'de eğitim için vakıfta bulunanların biri K#nûnî Sultan Süleymân'ın Vezir-i Azamlığını yapmış olan Rüstem Paşa ibn Abdurrahim'dir. Sûreti, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde mevcut olan bu vakfiyeye göre vâkıf, Medîne-i Münevvere'de bir medrese bina ettirerek, medresenin ihtiyaçlarınnın karşılanması gayesiyle Mısır'ın batısında Gave Kazası'na bağlı Sendyun, Müniyye köylerinden elde edilen gelirlerin zarûrî masrafların çıkarılmasından sonra Medine-i Münevvere'ye ulaştırılmasını şart kılmıştır (Evâil-i Recebû'l-Mübârek sene 967/Nisan 1560).101
K#nûnî devrinin bir diğer Vezir-i Azamı Sokollu Mehmed Paşa, Medîne'de çocuklar için bir mektep, Sultan adına da bir medrese-i âliye ve külliye inşâ ettirmiştir. Ayrıca medrese ve câmi'nin etrafına fukarâ için otuz hücre inşâ ettirip her hücreye yevmî üç akçe tâyin eylemişlerdir.102
III. Murâd da medrese, imaret, mektep, zâviye, sebil ve son olarak vazifelilerin ikâmetleri için on dört ev inşâ ettirmiştir. Adı geçen medrese altmışlık olup burada dört mezhebin müderrisleri tarafından dersler okutuluyordu.103 Kubbetü'l-İslâm Medresesi ise paye bakımından ellili olup, burada da dört mezhebin esasları üzerine tedrisat yapılmakta idi.104
Sultan I. Ahmed, Medîne'de Bâbu'r-Rahme köyü yakınlarına Haneli Mezhebi müntesiplerinin okumaları için bir medrese yaptırmıştır. 105
1082/1672 tarihinde hac farîzasını eda eden meşhur seyyah Evliya Çelebi Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'de bulunan eğitim kurumları, alâkalı teferruatlı ma'lûmât vermektedir. Onun kaydettiğine göre: Mekke'de Memlûklular ve Osmanlı döneminde inşâ edilmiş olan kırk büyük medrese,106 150 çocuk mektebi ve kırk dâru'l-hadîs bulunmaktadır. Aynı zamanda bu müesseselerin vakıfları son derece sağlam ve iyi işlemekte olup, talebeler ve müderrisler vâkıflar tarafından kendilerine tahsis edilen ücretlerini almaktadırlar.107 Medîne-i Münevvere'de ise kırk altı büyük medrese, altı dâru'l-huffâz, on bir dâru'l-hadîs ve yirmi çocuk mektebi olduğunu ve bunlara tahsis edilmiş muayyen surrelerinin her sene ulaştığını kaydetmektedir.108
5. Deşîşe Vakıfları
Deşişe: Rasulüllah zamanında bir kısım sahabenin, iri parçalar halinde öğütülen buğday ile arpayı et ve hurma katarak pişirdiği yemeğin adıdır. Medîne fukarâsı için bir sadaka olarak devam eden bu eski âdet daha sonraları müesseseleşmiş, bir vakıf halini almış ve "Deşîşe-i Rasûlüllah" adıyla anılmaya başlanmıştır.109 Sonraları Haremeyn'e sevk edilecek erzağın temin edildiği arazi vakıflarının adı olan Deşîşe Vakıfları'nın bânisi Memlûklü sultanlarıdır. Sultan Baybars senelik hâsılâtı 7.000 erdep tutan arâzîlerinin gelirlerini Haremeyn'e vakfetmiştir.110 Deşîşe için vakıf yapan diğer Memlûklu sultanları ise, Sultan Çakmak, Kayıtbay ve Gavri'dir111 (907-922/1501-1516).112
Deşişe'ye K#nûnî Sultan Süleymân, 946/1539 tarihinde Memlüklü deşişe vakıflarına ek olarak Kâhire, Bulak, Eşmuniyye ve Ceziyye vilâyetlerine bağlı toplam gelirleri 15.000 erdep hububat ile 342.396 para olan on iki köyü ve Mısır'dan elde edilen 2.780 erdep haraç mahsulü buğdayı tahsis etmiştir.113
III. Murâd devrinde Haremeyn'e irsâl edilen deşîşe 42.000 erdebe vâsıl olmuştur. Bu devirde K(c)nûnî deşîşesi ise 15.000 erdep zahireye ulaşmıştır.114
1000-1001/1591-1592 yıllarında Deşîşe vakıflarının toplam hâsılâtı 10.678.643 para tahakkuk etmiş ancak bu rakamın 7.000.000 parayı aşkın kısmı daha evvelki yıllardan tahsil edilemeyen mahsulatın gelirleri olarak kaydedilmiştir.115
6. İmaret ve Dâruşşifâ Vakıfları
İmaretler ihtiyaç sahibi insanların barınma ve beslenme gibi en temel ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla tesis ve inşâ edilmişlerdir. Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'de ise bu müesseseler mukaddes mekânlara ziyaret için gelenlerin ve bu şehirlerde yaşayan ihtiyaç sahiplerinin en önemli barınma ve beslenme yerleri olmuştur. Bu sebeple vâkıflar Haremeyn'de çok sayıda imaret ve aynı vazifeyi gören ribatlar inşâ etmişlerdir.
Osmanlı devrinde Haremeyn'de ilk imaretler, Kanûnî tarafından Hürrem Sultan adına inşâ edilmiştir. 116 Aynı şekilde Sultan II. Selim hem Mekke-i Mükerreme'de, hem de Medîne-i Münevvere'de birer imaret yaptırarak ihtiyaçlarının karşılanması gayesiyle Mısır'da vakıflar tesis etti. Vakıf arâzîlerinden elde edilen mahsulatın Mekke-i Mükerreme'ye irsâli için de iki gemi kiralanıp, nakliye işinde çalışan fertlere günlük ikişer akçe yevmiye ihsan edildi.117
Sultan III. Murad ise, Medîne-i Münevvere'de Murâdiye Tekkesi ile bir sebil, Kuba Köyü halkı için bir ribat ve hademelerin kalmaları maksadıyla on dört ev inşâ edildi. Ambarı, mutfağı, çok sayıda mahzeni, değirmenleri, fırınları ve kilerleri bulunan imaretten fukarâya hergün mutad yemek dağıtılmasının yanında, Cum'a ve Pazartesi günleri bunlara helva, pilav ve zerde ilâve edilirdi. 118 Sultan, adı geçen imaretin ihtiyaçlarını temin gayesiyle Mısır'da yirmi köy vakfetti. Bu köylerden elde edilen senelik hâsılat ise 2.100 erdep hububattır.119 Yine Medîne-i Münevvere'de Üsküdarlı Mahmûd Efza Efendi'nin inşâ ettirdiği aşevinden ihtiyaç sahiplerine günlük taamiye verilirdi. 11 Muharrem 1083/10 Mayıs 1672 tarihli bir arza göre mezkur taamiyeden Medîne-i Münevvere'de mukim olan Şemsi Ebû Bekir Efendi'nin zevceleri ve sair iyâline yevmî kırk akçe tahsis edildi.120
Haremeyn'de gerçekleştirilen sağlık hizmetlerinden bazıları şunlardır: Sokollu Mehmed Paşa 984/1576 senesinde Ka'be civarında bir dâruşşifâ inşâ ettirmiştir. Bu müessesenin Hac mevsiminde ve diğer zamanlarda hasta ve mecalsizlere kusursuz hizmet vermesi gayesiyle de gerekli donanım ve personelin bulundurulması için vakfından yetecek tahsiste bulunmuştur.121
Haremeyn'de inşâ edilen imaret ve dâruşşifâların en önemlisi IV. Mehmed'in hasekisi Gülnuş Vâlide Sultan (v.1127/1715) tarafından Mekke'de yaptırılmıştır.122
Osmanlı Vâkıfları Mekke ve Medîne'de medrese, mektep, dâruşşifâ gibi vakıf binâlarının yanında yerlilerin ve ziyaretçilerin temizlenmeleri için yine hamamlar inşâ ettirmişlerdir. Bu çerçevede Mekke'de Sokollu Mehmed Paşa hamamı ve Sinan Paşa hamamları hem büyüklük hem de ihtişam bakımından emsâlsizdirler.123
Temizlik için ise Dârussa'âde Ağalarından Mehmed Ağa, vakfettiği mezra' ve köylerin hâsılatından 200 kuruşu Şam ve Mısır Emîr-i hacları marifetiyle, Muallâ nam mevkiye yakın oturan kabile ashabına verilip, bunların Mekke-i Mükerreme ve çevresinde koyun, deve, katır ve sair helâk olan hayvanların cenazelerini ve fazlalarını kaldırmaları ve hacılara zarar veren şeyleri o mevzilerden temizlemelerini istemiştir.124
Yukarıda zikrettiğimiz husûs bugün dünyanın ulaşmaya çalıştığı çevre bilincinin bir saray ağasının vakfiyesinde yaklaşık 400 yıl evvel tezâhür ettiğinin mükemmel bir misâlidir. Bu husûs bile bizim Osmanlıların ve bütün Müslümanların İslâm'dan aldıkları ahlâk, terbiye ve tabiat sevgisiyle yaptıkları hizmetleri sadece Allah rızasını temin maksadıyla icra ettiklerinin en bâriz misâlidir.
7. Zürrî Vakıflar
Zürrî Vakıflarda, vakfa konu olan şeyler evvelâ vâkıfların eşlerine veya çocuklarına, sonra da "neslen ba'de neslin ve fer'an ba'de fer'in" ifâdesi ile zürriyeti devam ettiği sürece soyuna şart kılınmıştır. Daha sonra ise vâkıfın neslinin son bulmasıyla mezkur malların tasarruf edilmeleriyle ilgili husûslar yer almıştır. Bu tür vakıflarda dikkati çeken şart neslin inkırazından sonra vâkıfların çoğunun mallarını Medîne-i Münevvere fukarâsına tahsis etmeleridir. Neslin inkırazından sonra tamamına yakını Medîne'ye ilhâk şartı taşıyan bir takım vakıfları Tablo 2'de zikrediyoruz:
D. Vakıf Gelirlerinin Haremeyn'e Gönderilmesi ve Surre
Surre; Arapça sarre mazî kökünden isimdir. Kelime mânâsı kese, para kesesi, içine akçe ve dinar koyulan çıkındır.152 Istılâhî mânâsı ise: Abbâsîlerden îtibâren İslâm Devletleri'nin imkânlarına göre Haremeyn halkına tahsis ettikleri şeylerin umumiyetle Receb ayında ulaştırılıp dağıtılmasıdır.153
Osmanlılar, Yıldırım Bâyezid devrinden îtibâren Haremeyn'e surre göndermeye başlamışlardır. Mısır ve Hicaz'ın ilhâkından sonra ise bu vazife her yıl aksatılmadan sürdürülmüştür. Ancak surre ile alâkalı en eski vesîka, 2 Safer 967/3 Kasım 1559 tarihli154olup, bu tarihten evvel gönderilen surreye dair bilgiler kronolojik eserlerde yer almaktadır. Bahsi geçen vesîkaya göre Mekke ve çevresinde ikâmet edip, hakkı olmadığı halde bazı kişilerin, fukarâya verilmesi lâzım gelen paraları haksız olarak aldıkları tesbit edilmiştir. Tedbir olarak da bu usulsüzlüğe son vermesi için Mekke Kadısı'na hüküm yazılmıştır.
Surrenin iki ayrı gelir kaynağı vardır:
1- Devrin sultanının özel hediyeleri: Bu hediyeler isimleri daha evvelden titiz bir çalışma ile tespit edilen Haremeyn ahalisine, muhtaçlarına, fukarâsına, mukaddes mekânlarda Kur'ân okuyanlara ve Haremeyn idârecilerine gönderilirdi.
2- Vakıf Tahsîsâtı: Haremeyn'e tahsis edilen vakıf gelirlerinin şarta uygun olarak toplanıp gönderilmesiyle oluşurdu.
Haremeyn halkına gönderilen yardımların can damarını oluşturan surre tahsîsâtının toplanıp biriktirilmesi, zamanı geldiğinde Mekke, Medîne ve Kudüs'e ulaştırılması, buralarda âdil bir şekilde dağıtılması, meydana gelen aksaklıkların düzeltilmesi ve yolsuzlukların ortadan kaldırılması için bazı düzenlemeler yapılmıştır. Surrenin sevk ve idaresinden birinci derecede Surre eminleri mesuldüler.155 Osmanlı Devleti'nin ilk Surre Emini Yavuz Sultan Selim'in daha Mısır'da iken Mekke ve Medîne'ye tahsis ettiği hediyeleri gönderdiği Emîr Muslihiddin olmuştur.156
Surre Eminlerinden başka bilhassa Mekke ve Medîne'ye ulaştırılan surre tahsisatının adaletli şekilde dağıtılmasından bölgenin mahallî idarecileri de sorumlu idi. Nitekim, 2 Safer 967/3 Kasım 1559 tarihinde Mekke kadısına bir hüküm gönderilerek, Mekke ve çevresinde ikâmet eden, fakat surreden pay alma şartı taşımayan bazı kişilerin, haksız olarak fukarâya verilmesi lâzım gelen paraları aldıklarının tespit edildiği ve Mekke Kadısının bu hali acilen izâlesi etmesi yönündeki emir adı geçen sorumluluğu açık bir misaldir.157
Haremeyn vakıfları içerisinde fukarâya ayrılan paylar hayli ehemmiyet arzetmektedir. Bazı vâkıflar, vakfiyelerinde, Haremeyn için yapmış oldukları hayrın sarf yerini, şeklini ve idâre şeklini teferruatlı olarak beyan etmişler, bazıları da sadece Haremeyn fukarâsına, Mekke ve Medîne'de yaşayan fukarâya veya Haremeyn ahalisine gibi umûmî ifâdeler kullanmışlardır. Sayıları tüm Osmanlı mülkünde binleri bulan bu vakıfların tek tek zikredilmesi bu makale çerçevesinde mümkün değildir. Ancak bu vakıfların gelirleri surre yoluyla Haremeyn'e ulaştırıldığından başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Surre defterlerinde bu vakıfların adlarını ve yıllık tahsislerini görmemiz mümkündür. 1009*1328/1600-1910 yılları arasında 4.170 surre defteri bulunmakta olup, bunlar Evkaf Nezâreti Surre Defterleri adıyla kataloglanmıştır.
Tablo 3'de görüldüğü gibi Haremeyn'e her yıl muhtelif adlar altında çok sayıda surre irsâl edilmiş, bunlar bazan tek defterde bazan da yirmiüç ayrı defter tanzim edilmiştir.158
1. Yıllık Haremeyn'e Gönderilen Paralar
Osmanlı Devleti'nin Hicaz'ın siyasî olarak hâmisi olmadığı zamanlarda da Haremeyn'e tahsîsâtta bulunduğunu daha evvel beyan etmiştik. Ancak bu devirde yapılan tâyinlerin sınırlı olduğunu ve daha çok nakdî değerlerle münhasır olduğunu müşahede etmekteyiz. Bu bakımdan gönderilen meblağların tespiti fazla karmaşık olmadığından tam olmasa da gerçeğe yakın rakamlar verebilmemiz mümkündür. Meselâ, 909/1504 senesinde yani II. Bâyezid'in saltanatı zamanında Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'ye gönderilen toplam meblağ 3.211.590 akçedir.159
İlhâkın ardından Sultan Selim Hân'ın Mısır ve Şam'dan Haremeyn'e irsâl etmiş olduğu meblağlar fevkalade artmış ve II. Bâyezid devri rakamlarını bir kaç kat geçmiştir. Yavuz Sultan Selim zamanında Haremeyn'e gönderilen meblağlar şöyledir:
Gönderilen Miktar
Elbise ve sair giyecek eşyalar 100.000 adet
Deşîşe 7000 erdep
Mısır ve Anadolu'dan 4.100.000 akçe160
Konuyu uzatmadan bazı yıllarda sadece İstanbul'dan yapılan Haremeyn harcamaları ve devletin genel bütçesini şöyle tablolaştırabiliriz:
Tablo 4: Harameyn Harcamaları ve Devletin Genel Bütçesinin Tablolanmış Hali
Yıl Haremeyn Harcamaları Genel Bütçe %
934/1528 4.286.475 akçe 221.582.402 2
997/1589 3.922.320 akçe161 -
998/1590 4.205.532 akçe162 -
1042/1633 4.294.980 akçe163 -
1064/1653 7.142.298 akçe 676.106.387 1
1071/1660 10.898.778 593.604.361164 2
1077/1666 15.962 000 akçe165 592.528.960 (1669)166 3
E. Harameyn Vakıflarının İdaresi ve Haremeynevkâf Nezâreti
Vakfın şartlarına uygun olarak işletilmesinden mütevellîler, şartların fiilen icra edilmesinden ise nâzırlar mesuldür. Ancak vakıfların sayılarının ve hizmet alanlarının artması ile Hulefa-i Raşidîn devrinden îtibâren birçok vakfın idâresi, vâkıfın tasarrufları bâki kalmak şartıyla birleştirilmiş ve tesis edilen müesseseye "Vakıf Nezâreti" adı verilmiştir.
İslâm dünyasında ilk vakıf nezâreti Rasûlüllah'ın (s.a.v.) vakfettiği Fedek Arâzîsi'nin idâresine Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) tâyin edilmesi ile tesis edilmiştir. Hz. Ömer, kendi kurduğu ve işlettiği vakıflarının nâzırlığını yapmıştır.167 Sonraki dönemlerde çeşitli şekillerde yürütülen vakıf nezareti işi Osmanlı Devleti zamaında daha da gelişmiştir. Nihayet XVI. asrın ikinci yarısından sonra devlet, idarî, siyasî ve coğrafî olarak dünyanın en büyük devleti haline gelmiş, devlet ve halk fevkalâde zenginleşmiştir. Buna bağlı olarak sultanlar, idâreciler ve imkân sahibi tebaa ellerindeki para ve mallarla, en hayırlı sadaka olarak kabul edilen vakıf kurma yoluna gitmişlerdir. Böylece kurulan vakıflar o kadar fazlalaşmıştır ki, yeni kurulanların tanzimi bir tarafa eskilerinin idâre işleri dahî aksamaya başlamıştır.
Bu dönemde Osmanlı ülkesinin her yerinde kurulan vakıfları idarî bakımdan iki sınıfta incelememiz mümkündür: Bunlardan ilki, şartları bakımından tesis edildiği yerdeki mahallî bir hizmeti tahakkuk ettirmeye yönelik olanlardır. Böyle vakıfların mahallî idâreciler ve mütevellîleri tarafından idâre edilmesi mümkündür. İkinci kısım vakıflar ise, gelir kaynakları ve şartları îcâbı bizzat devlet merkezinin tanzimine ihtiyaç duyulanlardır. Bu vakıfların birçok yerde gelir kaynakları bulunduğundan ve sarf yerleri de tesis edildiği mahalden başka olduğundan, idârelerinin merkez tarafından yürütülmesi icap etmiştir. Haremeyn vakıflarının ekserisi, gelir kaynakları ve şartları îcâbı ikinci sınıf vakıflara girmektedir.
Bu maksatla, 2 Receb 996/29 Mayıs 1588 tarihinde başta Anadolu Beylerbeyi ve Kadıları olmak üzere Karaman, Zülkadriye, Trablusşam, Şam, Basra, Budin, Rum, Tımaşvar, Bağdat, Yemen, Rakka, Musul, Şehrizor, Bosna, Halep, Diyarbekir, Lahsa, Erzurum, Van Beylerbeylerine, Kadılarına, Defterdarlarına, Bursa Kadısına, Sultan Müderrisine, Edirne Kadısına, Sultan Selim Daru'l-Hadîs'i Müderrisine, umum Rumeli Beyleri ve Kadılarına yazılıp gönderilen hükümle Osmanlı topraklarının tamamında mevcut olan Haremeyn-i Şerîfeyn Vakıfları'nın hasbi nezâretine Dârussa'âde Ağası Mehmed Ağa'nın tâyin edildiği bildirilmiştir. 168
4 Receb 996/30 Mayıs 1588 tarihinde, daha evvel kendisine Haremeyn Evkâfı Nâzırlığı vazifesi verilen Mehmed Ağa'ya bir hüküm yazılarak nezâretine bağlanan vakıflar ve bu vakıfların işletilmesi ile alâkalı esaslar tebliğ edilmiştir. Buna göre Osmanlı topraklarında bulunan Haremeyn vakıflarıyla beraber, deşîşe, gûriye, sancak, hasekiye, sultan, vâlide sultan, saray erkânı ve vezir vakıflarının nâzırlığı kendisine verilmiştir.169
Haremeyn Evkâf Nezâreti'nin kuruluşu ile beraber nezâretin çalışma şekilleri de tespit edilmiştir. Buna göre Dârussa'âde Ağası Mehmed Ağa'yı bütün Haremeyn vakıflarına nâzır tâyin edilmiş ve vazifeleri şu şekilde sıralanmıştır:
1- Vakıfların gelir ve giderlerinin disiplin altına alınması,
2- Az veya çok elde edilen bütün mahsul ve paraların kayda geçirilmesi ve en ufak bir eksiltme yapılmaması,
3- Nezârete bağlı vakıfların mütevellîlerini, kâtiplerini, câbilerini azl ve nasb etmesi,
4- Vakıfların tamamının muhâsebelerinin yapılıp gelir ve giderlerin kaydedilmesi, vakıfların gelir kaynaklarının tesbit edilmesi,
5- Arâzî vakıflarında ölüm ve göç gibi sebeblerle olabilecek reaya boşalmalarının tesbiti,
6- Vâkıfın şartlarının tesbit edilip vakıfların bu şartlara göre işletilip işletilmediğinin murakabesi,
7- Hâne ve dükkân vakıflarının şartnamelerinin tesbitinden sonra icare-i tavîle veya az değer karşılığı kiraya verilenlerin rayiç üzerinden kiraya verilmesi,
8- Evkâf eserlerinin ve gelir kaynaklarının ihyası ve bakımının yapılması,
9- Gelirlerin toplanıp masrafların çıkarılmasından sonra geri kalan meblağın Haremeyn'e irsâli, az veya çok elde edilecek gelirlerin tamamının değerlendirilmesi.
Haremeyn Evkâf Nâzırlığı'nın daha sağlıklı işlemesi ve yapılan işlerin daha verimli olabilmesi maksadıyla nezâret Evkâf-ı Haremeyn Muhâsebeciliği,170 Evkâf-ı Haremeyn Müfettişliği, Haremeyn Mukata'acılığı, Dârussa'âde Yazıcılığı isimli dört daireye ayrılmıştır.
Dârussa'âde ağaları; İstanbul ve diğer vilâyetlerde mevcut Haremeyn ve kendi nezâretlerinde bulunan evkâfın gelirlerini, vakfiyelerindeki şartlara göre her sene memurları vasıtasıyla toplarlardı. Bunları vakıf şartlarını da esas alarak tasnîf ettikten sonra Mekke, Medîne ve varsa Kudüs tahsîsâtını surre ile gereken yerlere ulaştırılması için ayırırlardı. Fazla kalan meblağı ise Dâire-i Mahsûsa'da bulunan "Haremeyn Dolabı'na koyarlardı. Bu işlemden sonra Muhâsebeciler evkâfın senelik hesap defterini hazırlar, irad, masraf ve bakaya her ne ise bir bir yazılarak padişaha takdîm edilir, 171 sultan da kendine takdim edilen defteri görür el yazısı ile "mûcibince amel oluna ve kalemlerine yazıla" ifâdesini yazarak geri iâde ederdi. Nâzır da gerekli işlemleri yaparak defterin kânûnî mesnedi olarak hatt-ı hümayunu muhafaza ederdi.
Haremeyn Hazinesi'nin saklandığı dolaptan şartların dışında herhangi bir sarfiyat yapılabilmesi mutlak sûrette sultanın müsaadesine bağlıydı.
Dârussa'âde ağaları, her Çarşamba günü nezâretin ve vakıfların işlerini görmek üzere Haremeyn Evkâfı Muhâsebecisi, mukata'acısı, baş halife, Dârussa'âde yazıcısı ve diğer vazifelilerin iştirâk ettiği bir divan tertip eder, burada Haremeyn Evkâfına ait mukataaların ihaleleri, vakıfların ferağ, intikâl, mahlûlât işleri, mütevellîlerin arzları ile selâtin câmi'lerinin her türlü azil ve tâyinleri yapılırdı.172 Meselâ 1086/1675 tarihinde Helep'te bulunan Haremeyn vakıflarının mütevellîsi Mehmed daha evvelki hizmeti beğenilmesi ve yaptığı işe ehil olması hasebiyle zamanın Dârussa'âde Ağası Yûsuf Ağa'nın vazifede devamının faideli olduğuna dair bir arzı üzerine, Divanda vazifeye devam etmesine karar verilmişti.173
Dış hazinenin sıkıntılı zamanlarında iç hazinede de para bulunmaz ise Haremeyn Evkâfı hazinesinden borç alınarak maliyeye verilirdi.174
Nezârete bağlı vakıfların bulunduğu sancaklarda husûsî olarak bir Haremeyn Evkâf mütevellîsi bulunur, bu şahıs mülki âmirlerin de yardımıyla kendine bağlı vakıfların gelirlerini toplayarak hazineye irsâl ederdi.175
Netice olarak Osmanlı Devleti'nin Haremeyn'e hizmetleri Yıldırım Bâyezid devrinde başlamıştır. Zaman geçtikçe artarak devam eden hizmetler, Osmanlı sultanlarının 1517 senesinde hem hilâfeti hem de Hicaz'ın hâmiliği vazifesinin üstlenmesiyle daha müşahhas bir hâl almıştır. Bölgenin siyasî bakımdan hâmisi, manevî olarak da hizmetkârı olan Osmanlı Devlet idâresi hac yolu da dahil olmak üzere Mekke ve Medîne'de yapılması gereken bütün işleri zaman geçirmeden, hatta fazlasıyla yerine getirmiştir. Bunun yanında neredeyse Haremeyn'de yaşayan her şahsa vakıflar kanalıyla bir nevi maaş bağlanmıştır. Hatta bu ilgi ve alâka ihtişam devirleri geçip yıkılış süreci başladıktan sonra da devam etmiştir. Osmanlı toprakları içerisinde ilk elektrik tesisatı Mekke ve Medîne'de kurulmuş, İstanbul'dan başlayan demir yolu hattı Hicaz Demiryolu adıyla Medîne-i Münevvere'ye kadar ulaştırılmıştır. Hatta ikinci meşrutiyetin ardından Balkanları ve Tarablusgarb'ı kaybeden devlet, bu sıkıntılarına rağmen 1914 yılında Haremeyn için surre terttip etmiştir. Ancak bu surre I. Dünya Savaşı sebebiyle yol güvenliği olmadığından Şam'dan geri dönmüştür.
1 Şemseddîn Sâmi, Kâmûs-u Türkî, İstanbul 1314/1896, 545; Ali Seydî, Kâmûs-i Osmânî, ll, İstanbul 1325/1909, 394; Hüseyin Kâzım Kadri, Türk Lügatı, ll, İstanbul 1928, 515-518.
2 Şemseddin Sâmî, Kâmûs-i Türkî, 545.
3 Erdoğan Merçil, Gazneliler Devleti Târihi, Ankara 1989, 93.
4 İzzeddin Ebu'l Hasan Ali ibn Muhammed İbnu'l Esir, el-Kâmil fi't-Tarih., X, Beyrut 1966 s.
5 Köprülü, Türk İslâm Hukuk Târihi ve Vakıf Müessesesi, İstanbul 1986, 384.
6 'Abdullatîf İbrâhim, "Vesâiku'l-Vakfi 'Alâ Emâkini'l-Mukaddese", Dirasetü't-Târihhiyyeti'l-Cezirati'l-'Arabiyye, Kitâbu'l-Evvel, Riyad 1979, s. 251-252.
7 Ramazan Şeşen, "Eyyubiler", DGBİT., VI, İstanbul 1989, 409.
8 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Mekke, II, I. Kısım, İstanbul 1301/1884670; İbrâhim Ateş, "Osmanlılar Zamanında Mekke ve Medîne'ye Gönderilen Para veHediyeler", VD, XIII, Ankara 1981, 115.
9 Münir Atalar, "Emîr-i Hac", DİA., XI, (İstanbul 1994), 132.
10 Muhammed Muhammed Emin, el-Evkâf fî Hayâti'l-İctimâiyyeti'l-Memlûkiyye fî Mısr (648*923/1260-1517), Kâhire 1980, 105; Mustafa Muhammed Ramazân, "Vesâiku'l-Muhassanâti'l-Haremeyn'i Şerîfeyn fî Mısr Ebâne 'Asri'l-'Osmânî", Dirâsetü't-Târihhiyyeti'l-Cezirati'l-'Arabiyye,
Kitâbu'l-Evvel, Riyad 1979, 265.
11 Muhammed Emîn, el-Evkâf, 105.
12 Fevziye Hüseyin Matar, Târîhi 'İmâreti'l-Mescidi'l-Haram min 'Asri'l 'Abbâsîyyi's-Sânî Hattâ 'Asri'l-'Osmânî, Mekke 1406/1986, 112-123.
13 Hüseyin Matar, Târîhi 'İmâreti., 157-162.
14 Sâlih Lem'î Mustafâ, El-Medînetü'l-Münevvera Tetavvurihe'l-'Umrâni ve Türasihe'l-Mi'mârî, Beyrut 1981, 80.
15 Sabri Paşa, Mir'at-ı Mekke, 665-666.
16 Lem'î Mustafâ, el-Medînetü'l-Münevvera., 82.
17 'Abdurrahmân ibn Muhammed İbn Haldûn, el-İber ve Divânu'l-Mübtedei ve'l-Haber, V, Beyrut 1386/1966, 839, Sultan Baybars'ın başlattığı bu iş Osmanlı devrinde de devam etmiştir. Bu ameliye günümüzde de sürmekte ve her sene Ka'be Isparta ilimizden ihraç olunan gül suyu ile yıkanmaktadır.
18 İbrâhim Ateş, "Osmanlılar zamanında", VD. XIII, Ankara 1981, s 115; F. Bahl, "Mahmel", İ.A, VII, 151 -152; Doris Behrens Abouseif, "The Mahmal Legend And The Pilgrimage of the Mamluk Court", Mamluk Studies Reziev, I, Chicago 1997, 88-96.
19 Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Emanet Hazinesi (TSMK. EH), 3026.
20 Muhammed Emîn, el-Evkâf., 106.
21 A. 'Abdullatîf İbrâhim, "Vesâiku'l-Vakf", 203-204.
22 Takıyyuddîn Ahmed ibn 'Ali el-Makrizî, Kitâbu'l-'izi ve'l-İ'tibâr fî Zikri'l-Hıati, ve'l-Âsâr, I, Mısır 1324/1906, 295.
23 Midhat Sertoğlu, "II. Murâd'ın Vasiyetnâmesi", VD. VIII, (Ankara 1961), 67-69.
24 Tayyip Gökbilgin, Paşa Livası ve Edirne Vakıflar Haslar Mülkler Mukata'alar, İstanbul 1952, 317.
25 Gökbilgin, a.g.e., aynı yerde.
26 Gökbilgin, a.g.e., 318.
27 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Maliyeden Müdevver Defterler (MAD), 1806, vr. 2a.
28 Vakfiyeler, Ankara tarihsiz, 185-195.
29 Gökbilgin, Paşa Livası, 386.
30 Vakfiyeler, 207-211.
31 A.g.e., aynı yerde.
32 Celâzâde Mustafa, Selim-Nâme, (yay. Ahmet Uğur-Mustafa Çuhadar), Ankara 1990, 416.
33 Daha fazla malumat için bk. Mustafa Güler "Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi" Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1994; İbn İyas, Bedâyi'u'z-Zuhûr fî Vekâi'd-Dûhûr, IV-V, Kâhire 1311/1893; Selâhattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara 1968; Silahşör, "Fetihnâme-i Diyâr-ı Arap", (yay. Selahattin Tansel), Târih Vesîkaları, 17, I, İstanbul 1958, 294-320 ve 18, I, İstanbul 1961, 440-454; Haydar Çelebi, Ruznâme, İstanbul 1977.
34 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Mekke, 673-676.
35 İsmâil Hakkı Uzunçarşılı, Mekke-i Mükerreme Emîrleri, Ankara 1972, 17.
36 İbn İyas, Bedâyi., V, 190.
37 Celâlzâde, Selim-Nâme, 435.
38 Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Târihi, II, İstanbul 1297/1880, 410; Mustafa Nuri Paşa, Netâicü'l-Vuku'ât, I, İstanbul, 1327/1909, 82.
39 Hoca Sa'deddîn Efendi, Tâcu't-Tevârîh, II, 615.
40 Uzunçarşılı, Mekke., 18.
41 Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmûd, XVI. Asırda Mısır Eyâleti, İstanbul 1990, 282.
42 Hulûsi Yavuz, Kâbe ve Haremeyn için Yemen'de Osmanlı Hâkimiyeti (1517-1571), İstanbul 1984, 45.
43 İsmâil Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Târihi, I, İstanbul 1994, 514-515.
44 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 166.
45 Şerîf Muhammed Sâdık, Mâder-i Dünya, İstanbul 1324/1906, 47.
46 Hulûsi Yavuz, Yemen., 134.
47 Bahaeddîn Yediyıldız, "İslâmda Vakıf", DGBİT, XlV, İstanbul 1989, 30.
48 166 numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu defteri, (937/1530) Hüdâvedigâr, Biga, Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe, Teke, Alâiye, Ankara 1995, 509-510.
49 Mustafa Akdağ, Türkiyenin iktisadi ve İctimai Yapısı (1453-1559) cilt II, İstanbul 1977, s. 272.
50 MAD, 1806, vr. 7a.
51 Babaderesi Dere köyleri, MAD, 1806, vr. 6b.
52 Balıkhisarı, Beğdüz, Ulupınar, Karaçalı, Göller, Çukurdan ve Korka Köyleri.
53 MAD, 1806, vr. 7a.
54 MAD, 1806, vr. 7b.
55 Nâzım Kuruca, XVI. Yüzyılda Kastamonu Sancağı Vakıf Tahrîr Defteri, İ. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1995, 234.
56 Kuruca, Kastamonu Sancağı, 259.
57 Konya Evkaf Tahrîr Defteri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-i Kadîme Arşivi (KKA) nr: 584. vr. 51b. vd.
58 MAD, 1806, vr. 8a.
59 MAD, 1806, vr. 5b.
60 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Surre Defterleri (EV. HMK. SR), 8, vr. 6a.
61 Adnan Gürbüz, Toprak ve Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyıl Amasya Sancağı, Ankara Ünv. Sosyal Bilimler Enst., Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, 82.
62 Karahüyük, Kışla-i Ağacin, Yanmalıca ve Kemer meraları, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri (TTD), 802.
63 Fatma Üstek, Hicri 984 Tarihli Defteri Ev"âf-i Rûm'a Göre Tokat Merkez Kazası Vakıf Kayıtları, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1985, 53-54.
64 Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Maraş Tahrîr Defteri, (1563), II, Ankara 1988, 799-800.
65 Hüseyin Özdeğer, XVI. Asırda Ayıntâb Livâsı, I, İstanbul 1988, 370.
66 Alpay Bizbirlik, XVI. Yüzyıl Ortalarında Diyarbekir Beylerbeyliği'nde Vakıflar, S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Konya 1995, 353.
67 Ahmet Nezihi Turan, XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1993, 203.
68 Bizbirlik, Diyarbekir Beylerbeyliği., 381.
69 EV. HMK. SR, 167, vr. 51a.
70 MAD, 1689.
71 Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Evrak (TSMA. E), 9297/29.
72 MAD, 1806, vr. 8b.
73 EV. HMK. SR, 130, vr. 11a.
74 MAD, 5999.
75 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Nezaret Öncesi Evkaf Defterleri (EV. HMH), nr: 94.
76 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mühimme Defterleri (MD), 3/563.
77 Sokollu Mehmed Paşa Vakfiyesi, Millet Ktp, Ali Emîri Trh. 933, vr. 19a-24a.
78 Burası aynı zamanda Şam Mısır arasında yolculuk edenlerle, Kudüs ve Halilü'r-Rahman'da bulunan Peygamber kabirlerini ziyarete gelenlerin de konaklama mahallidir.
79 Lala Mustafa Paşa'nın Zevcesi Fâtıma Hâtun Vakfiyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv (VGMA), 747, 304.
80 Turhan Sultan Vakfiyesi, Süleymaniye Turhan Sultan Ktp, 150, vr. 14-16.
81 Suraiya Faroqhi, Hacılar ve Sultanlar Osmanlı Döneminde Hac (1517-1638), (çev: Gül Çağalı Güven), İstanbul 1995, 46.
82 MD, 62/120.
83 Rakun Bdour, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunda Ürdün-Şâm Hac Yolu, H. Ü. Sosyal Bilimler Enst. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1993, 64.
84 VGMA, 739, 66.
85 Mahpeyker Kösem Sultan Vakfiyesi, Millet Ktp. Ali Emîrî, Trh, nr: 931; Mücteba İlgürel, "Kösem Sultan'ın Bir Vakfiyesi", TTD, 21, XVI, (İstanbul 1966).
86 Turhan Sultan Vakfiyesi, vr. 14-16.
87 Ahmed Râsim, Menâkıb., ll, 114.
88 Ahmed Râsim, a.g.e., aynı yerde; Mekkî, Hulefâ-i İzâm., 33.
89 İbn Hallikân, Vefeyâtu'l-'Ayân, I, Kâhire 1410/1980, 189; Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Mekke., 731; Mustafa L. Bilge, "Ayn-ı Zübeyde", DİA., IV, (İstanbul 1991), 270-280.
90 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-Mekke; 738; Ahmed Râsim, Menâkıbu'l-İslâm, II, İstanbul 1325/1907, 103.
91 Cavid Baysun, "Mihrimah Sultan", İA, VIII, 308.
92 Ahmed Râsim, Menâkıb., aynı yerde.
93 Şerîf Muhammed Sâdık, Mâder-i Dünya, İstanbul 1324/1906, 65; Mekkî, Hulafâ-i İzâm, 36.
94 Sokollu Mehmed Paşa Vakfiyesi, vr. 19a-24a; Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-Haremeyn, Mir'ât-ı Medîne, III, lV, İstanbul 1304/1885, 720-721.
95 aynı vakfiye.
96 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medîne, 723.
97 Ahmed Râsim, Menâkıb., ll, 690, Mekkî, Hulefâ-i İzâm., 42.
98 MD, 43/533.
99 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Mekke, 758-759; Ahmed Râsim, Menâkıb., 107.
100 BOA. İbnü'l-Emin, Vakıf, I, nr. 1233.
101 VGMA, 635, 145.
102 Sokollu Mehmed Paşa Vakfiyesi, vr. 19a.
103 Câhid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri Teşkîlât Târih, İstanbul 1976, 504.
104 Baltacı, a.g.e., 286.
105 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medîne, 738.
106 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 182.
107 Evliya Çelebi, a.g.e., 186.
108 Evliya Seyahatnâme, IX, 137-138.
109 Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmûd, "Deşîşe", DİAD. İ. A., X, (İstanbul 1994), 214.
110 Sultan Baybars'ın Deşîşe Vakfiyesi, TSMK, EH. nr: 3026.
111 Stanford Shav, The Financial and Administrative Organization anvd Development Of Ottoman Egypt 1517-1798, Princeton 1962, 269;, 'Abdullatîf İbrâhim, "Vesâiku'l-Vakfi 'Alâ Emâkîni'l-Mukaddese", Dirasetü't-Târihhiyyeti'l-Cezirati'l-'Arabiyye, Kitâbu'l-Evvel, Riyad 1979, 252.
112 Kansu Gavri'nin kurmuş olduğu bu vakfın gelirinden 987/1579 yılında Haremeyn fukarâsına yıllık on iki yük peksimet gönderilmiştir, MD, 40/358.
113 TSMK. EH, 3024.
114 Ceylan, İbrâhim, "Kânûnî'nin Haremeyn Deşîşe Vakfı ve Vakfiyesi", V. Milletler Arası Türkoloji Kongresi (İstanbul 23-28 Eylül 1985) İstanbul 1985, 173.
115 Faroqhi, Hacılar., 89.
116 Tayyip Gökbilgin, "Hürrem Sultan", İA, V (l), 595-596.
117 3 Şa'bân 983/8 Kasım 1575 tarihli Mısır Beylerbeyine gönderilen hüküm, MD, 27/171.
118 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medîne, 727-728.
119 Eyyüb Sabri Paşa, a.g.e., 728.
120 İbnü'l-Emin, Evkaf, I, nr: 1347.
121 MD, 28/2.
122 VGMA, kasa 143-144, 79.
123 Eyyüb Sabri Paşa, Mir'ât-ı Medîne, 722.
124 TSMK. EH, 3000.
125 Ömer Lütfî Barkan-Enver Meriçli, Hüdâvendigar Livası Tahrîr Defterleri, İstanbul 1988, 58.
126 VGMA, 2114, 44.
127 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Vakfiyeler (EV. VKF), 8/31.
128 Üstek, Tokat Merkez Kazası., 110.
129 EV. VKF, 8/37.
130 EV. VKF, 1/33.
131 EV. VKF, 14/3.
132 VGMA, 618, 1.
133 EV. VKF, 5/45.
134 EV. VKF, 5/68.
135 Ahmed Akgündüz, Şer'iye Sicilleri Mâhiyeti Toplu Katoloğu ve Seçme Hükümler, İstanbul 1988, l, 239.
136 EV. VKF, 2/28.
137 VGMA, 1966, 22.
138 EV. VKF, 6/26.
139 EV. VKF, 8/32.
140 EV. VKF, 8/15.
141 VGMA, 743, 557.
142 EV. VKF, 14/37.
143 VGMA, 731, 107.
144 EV. VKF, 6/6.
145 EV. VKF, 16/5.
146 EV. VKF, 11/11.
147 EV. VKF, 10/53.
148 EV. VKF, 1/40.
149 EV. VKF, 17/31.
150 VGMA, 747, 45.
151 Üstek, Tokat Merkez., 110.
152 Mustafa İbn Şemseddîn el-earaHisârî el-Ahterî, Ahterî-i Kebir, I, İstanbul 1332/1916, 578; Şemseddîn Sâmi, Kâmûs-i Türkî, İstanbul 1314/1896, 826.
153 Şemseddîn Sâmi, Kâmûs-i Türkî, aynı yerde; M. Zeki Pakalın, Osmanlı Târihi Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü., III, İstanbul 1993, 280.
154 MD, 3/1281.
155 Pakalın, Osmanlı Târih Deyimleri, l, İstanbul, 1993, 527.
156 MD, 3/389; MD; 4/448; TSMA, D. 1152-1621-1213-1203; Surre Emâneti ve Osmanlı Devleti'nde bu vazifeye getirilenlerle ilgili son derece muhtevalı bilgiler için bk. Atalar, a.g.e., 171 -182.
157 MD, 3/1381.
158 Tanzim edilen defter sayıları senelere göre farklılık arz etmektedir. Meselâ 1100/1689 senesinde on üç adet defter tanzim edilmişken 1175 te bu rakam 26 ya 1218'de ise 29 deftere çıkarak en yüksek rakama ulaşmıştır.
159 Joseph von Hammer, Devlet-Osmaniyye Tarihi, VI, (899-926/1494-1520), İstanbul 1330/1915,
160 İbrâhim Ateş, "Osmanlılar Zamanında Mekke ve Medîne'ye Gönderilen Para ve Hediyeler", VD, XIII, (Ankara 1981).
161 TSMA. E, 11571/1.
162 MAD, 1806, vr. 11a.
163 EV. HMK. SR, 8, vr. 7b.
164 Faroqhi, Hacılar, 86.
165 EV. HMK SR, 130.
166 Ömer Barkan, "XVI. Yüzyılın ikinci yarısında Türkiye'de Fiyat Hareketleri", Belleten, XXXlV, (Ankara Ekim 1970), 599.
167 İbnü'l-Emin Mahmûd Kemâl İnal-Hüseyin Hüsamüddîn, Evkaf-i Hümâyûn Nezâretinin Târihçe-i Teşkilâtı ve Nüzzârın Terâcim-i Ahvâli, İstanbul 1312/1894, 6.
168 MD, 62/563.
169 TSMA. E., 9297/22.
170 Mehmed Zeki Pakalın, Osmanlı Târih Deyimleri, 744-745.
171 Uzunçarşılı, Saray., 177-178; Pakalın, a.g.e., 743.
172 Uzunçarşılı, a.g.e., 179.
173 Ali Emîrî, IV. Mehmed, nr: 2552.
174 Uzunçarşılı, Saray., 179.
175 TSMA. E, 6896/108.