Serzenish
Yeni Üye
- Katılım
- 1 Nis 2021
- Mesajlar
- 6,218
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir Prenses yaşarmış. İsmi Yağmur olan bu prenses büyük bir sarayda anne ve babası ile yaşıyormuş. Kraliyet ailesinin gözdesi olan bu prenses evlilik çağına gelmiş.
Her gün binlerce kişi onunla evlenmenin hayalini kuruyor ve saray kapısında onu istemek için adeta nöbet tutuyorlarmış. Fakat prenses bu durumdan bir hayli rahatsızmış. Gün geçtikçe kapıdaki kişilerin sayısı artıyor ve prenses adeta odasından çıkmaya korkuyormuş.
Bir gün bu durumdan bunalan prenses saraydan çıkma yollarını ararken aklına bir fikir gelmiş. Prenses çalışanlarından birini çağırarak onların eski kıyafetlerinden istemiş. Çalışan ise bu duruma bir hayli şaşırmış.
Prenses biraz dolaşıp geleceğini ve bu durumdan kimsenin haberdar olmaması gerektiğinisöylemiş. Bunun üzerine çalışan eski kıyafetlerinden getirerek prensese giydirmiş ve onun saraydan çıkmasına yardımcı olmuş.
Koşarak saraydan uzaklaşan prenses bir ormana girmiş. Evden hiç çıkmadığı için etrafta neler olduğunu bilmiyor ve öylece yürüyormuş. Bir ara çok yorgun düşerek bir ağacın altında uyuyakalmış.
Güneş ağaçların arasında öyle güzel süzülüyormuş ki prensesi adeta sıcacık yapmaya yetiyormuş. Hayatında ilk kez bu kadar mutlu olmuş prenses. Etraftan geçen kimse onu tanımıyor, önündeeğilmiyormuş.
Prensesin sarayda hiç arkadaşı yokmuş. Her gelen önünde eğiliyor ve onunla konuşmaktan korkuyormuş. Oysa burası öyle mi? Herkes kendi halinde, onu tanımadan yanından geçip gidiyormuş.
Ailesi durumu fark edince dört bir yana adam göndermiş. Prensesin kaybolduğunu ve onu bulana bir torba altın vereceğini tüm halka duyurmuş. Herkes onu arıyor, fakat kimse bulamıyormuş.
Bu sırada prenses saraydan çok uzakta bir kasabaya ulaşmış. Burada kimse prensesi tanımıyor ve onunla ilgili tek bir kelime dahi bilmiyormuş. Karşısına çıkan bir marangoz dükkanına girivermiş prenses. Dükkâna girince kimseyi göremeyen prenses tam kapıdan çıkacakken arkasından biri seslenmiş.
“Buyurun ne istemiştiniz?”
Prenses bir an irkilmiş. Fakat kendini toparlayıp hemen adama dönerek;
“Çok uzaklardan geldim. Kalacak bir evim ve hiç param yok. İş arıyorum” demiş.
Adam;
“Marangozluk yapmayı bilir misin? Ben de yanımda çalışacak birini arıyordum ama burada benden başka kimse bu işi yapmayı bilmiyor.” demiş.
Prenses sarayda bir dönem marangozluk eğitimi almış ve hep hayali bir marangoz olmakmış. Fakat ailesi buna izin vermemiş. Prenses;
“Evet, biliyorum. En büyük hayalimdi marangoz olmak.” demiş.
Bunun üzerine genç adam prensesi işe almış. Zamanla beraber iş yaparken birbirlerine âşık oluvermişler. Genç adam ve prenses evlenmek isteyince kasaba halkı davullu zurnalı düğün gerçekleştirmiş.
Bunun üzerine kasabadan geçen bir kişi bunu görerek prensesin ailesine haber vermiş. Prensesin ailesi ise onları saraya getirerek 40 gün 40 gece düğün yapmışlar. Damada altın torbasını uzatarak;
“Bu senin hakkın. Kızımı bir başkası getirmiş olabilir ama sen onun neşesini getirdin.” demiş.
(ALINTIDIR)
Her gün binlerce kişi onunla evlenmenin hayalini kuruyor ve saray kapısında onu istemek için adeta nöbet tutuyorlarmış. Fakat prenses bu durumdan bir hayli rahatsızmış. Gün geçtikçe kapıdaki kişilerin sayısı artıyor ve prenses adeta odasından çıkmaya korkuyormuş.
Bir gün bu durumdan bunalan prenses saraydan çıkma yollarını ararken aklına bir fikir gelmiş. Prenses çalışanlarından birini çağırarak onların eski kıyafetlerinden istemiş. Çalışan ise bu duruma bir hayli şaşırmış.
Prenses biraz dolaşıp geleceğini ve bu durumdan kimsenin haberdar olmaması gerektiğinisöylemiş. Bunun üzerine çalışan eski kıyafetlerinden getirerek prensese giydirmiş ve onun saraydan çıkmasına yardımcı olmuş.
Koşarak saraydan uzaklaşan prenses bir ormana girmiş. Evden hiç çıkmadığı için etrafta neler olduğunu bilmiyor ve öylece yürüyormuş. Bir ara çok yorgun düşerek bir ağacın altında uyuyakalmış.
Güneş ağaçların arasında öyle güzel süzülüyormuş ki prensesi adeta sıcacık yapmaya yetiyormuş. Hayatında ilk kez bu kadar mutlu olmuş prenses. Etraftan geçen kimse onu tanımıyor, önündeeğilmiyormuş.
Prensesin sarayda hiç arkadaşı yokmuş. Her gelen önünde eğiliyor ve onunla konuşmaktan korkuyormuş. Oysa burası öyle mi? Herkes kendi halinde, onu tanımadan yanından geçip gidiyormuş.
Ailesi durumu fark edince dört bir yana adam göndermiş. Prensesin kaybolduğunu ve onu bulana bir torba altın vereceğini tüm halka duyurmuş. Herkes onu arıyor, fakat kimse bulamıyormuş.
Bu sırada prenses saraydan çok uzakta bir kasabaya ulaşmış. Burada kimse prensesi tanımıyor ve onunla ilgili tek bir kelime dahi bilmiyormuş. Karşısına çıkan bir marangoz dükkanına girivermiş prenses. Dükkâna girince kimseyi göremeyen prenses tam kapıdan çıkacakken arkasından biri seslenmiş.
“Buyurun ne istemiştiniz?”
Prenses bir an irkilmiş. Fakat kendini toparlayıp hemen adama dönerek;
“Çok uzaklardan geldim. Kalacak bir evim ve hiç param yok. İş arıyorum” demiş.
Adam;
“Marangozluk yapmayı bilir misin? Ben de yanımda çalışacak birini arıyordum ama burada benden başka kimse bu işi yapmayı bilmiyor.” demiş.
Prenses sarayda bir dönem marangozluk eğitimi almış ve hep hayali bir marangoz olmakmış. Fakat ailesi buna izin vermemiş. Prenses;
“Evet, biliyorum. En büyük hayalimdi marangoz olmak.” demiş.
Bunun üzerine genç adam prensesi işe almış. Zamanla beraber iş yaparken birbirlerine âşık oluvermişler. Genç adam ve prenses evlenmek isteyince kasaba halkı davullu zurnalı düğün gerçekleştirmiş.
Bunun üzerine kasabadan geçen bir kişi bunu görerek prensesin ailesine haber vermiş. Prensesin ailesi ise onları saraya getirerek 40 gün 40 gece düğün yapmışlar. Damada altın torbasını uzatarak;
“Bu senin hakkın. Kızımı bir başkası getirmiş olabilir ama sen onun neşesini getirdin.” demiş.
(ALINTIDIR)