Serzenish
Yeni Üye
- Katılım
- 1 Nis 2021
- Mesajlar
- 6,218
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
James Brown, 1933 doğumlu siyahi Amerikalı ünlü şarkıcı, söz yazarı, yapımcı ve dansçı. Gospel ve r&b'yi, soul ve funk müzikle yoğuran Brown, rock, jazz, reggae, disko, dans, elektronik, afrobeat ve hip hop gibi diğer müzik tarzları üzerinde de yarattığı büyük izler nedeniyle, 20. yüzyılın en önemli isimlerinden biri kabul ediliyor.
Profesyonel müzik kariyerine 1953de başlayan, ardından heyecan verici canlı sahne şovları ve arka arkaya çıkardığı hit parçalarıyla 50lerin sonundan itibaren şöhreti yakalayan Brown, 60lı ve 70li yıllarda gelişen politik olaylardaki duruşu ile de kendini belli etti ve özellikle siyahi Amerikalılar ve yoksullar adına mücadelelerde bulundu. Brown, öncelikle onu şöhrete kavuşturan 'Please, Please, Please' ve ardından gelen 'Bewildered', 'Papa's Got a Brand New Bag', 'It's a Man's Man's Man's World', 'Say it Loud - I'm Black and I'm Proud', 'Get Up (I Feel Like Being Like A) Sex Machine', 'Living in America' gibi birçok hit parçayla dinleyicisine ulaştı.
Bir Numaralı Soul Kardeşi (Soul Brother Number One), Bay Dinamit (Mr. Dynamite), New New Super Heavy Funk Bakanı (Minister of The New New Super Heavy Funk), Bay Please Please Please (Mr. Please Please Please), Patron (The Boss Of It All) ve Soul'un Babası (the Godfather of Soul) gibi lakaplarıyla anılan efsane isim, yılda 250 gece sahneye çıkması nedeniyle de 'Şov Dünyasının En Ağır Çalışanı' (the Hardest-Working Man in Show Business) unvanının da sahibiydi.
James Brown, zatürree teşhisiyle Atlanta'da hastaneye kaldırıldı, fakat yaklaşık bir hafta sonra Soul Müziğin Babası, 25 Aralık 2006da, 73 yaşında hayatını kaybetti.
James Brown Jr., 3 Mayıs 1933de Güney Carolinanın Depression Bölgesindeki Barnwell isimli küçük bir kasabada dünyaya geldi. (Brown, büyüdüğünde adının sonundaki Jr. kısaltmasını yasal olarak kaldırdı.) Ailesi Georgiada Augusta yakınlarına taşınan Brown, çocukluğunda tarlalarda pamuk toplayarak ve kasabada ayakkabı parlatarak onlara yardımcı oldu. 16 yaşındayken karıştığı bir silahlı soygun yüzünden, 18 yaşından küçükler için olan Toccoadaki bir ıslah evine (Juvenile Detention Center) gönderildi. Hapisteyken, sonradan uzun süre birlikte çalışacağı, ona yardımcı-vokallik yapan ve ailesi Brownun erken tahliyesine yardımcı olan Bobby Byrd ile tanıştı. Cezasının sadece 3 yılını çektikten sonra Augustaya ya da Richmond Countyye dönmemesi şartıyla ve iş bulması koşuluyla serbest bırakıldı.
Brown, bir süre boksörlük ve Beyzbolda atıcılık yaptıktan sonra, bacağından geçirdiği sakatlık nedeniyle spor kariyerine daha fazla devam edemedi ve müziğe yöneldi. 1955de Brown ve Byrdün kız kardeşi Sarah, The Gospel Starlighters adında bir grupta söylemeye başladılar. Sonunda Brown, Brydün grubu The Avonsa katıldı ve Byrd, grubun tarzını r&bye yönlendirdi. Kendilerine The Famous Flames demeye başlayan Brown ve Byrdün grubu, bir güney turnesine çıktı ve sonunda da King Recordsla antlaşma imzaladılar.
James Brown with The Famous Flamesin ilk çıkardıkları parça Please, Please, Please (1956) oldu. R&B listesinde 5 numaraya yükselen parça 1 milyon kopya sattı. Fakat şirket bu şarkının başarısını sürdüremedi ve ardından gelen 9 başarısız singledan sonra, King Records grubu bırakmaya karar verdi. Çıkardıkları tüm parçaları ya kendisi yapan ya da yapılmasına katkıda bulunan Brown, kendisini gruptan ayrı tutuyor ve onları da sadece kendisine destek olarak görüyordu.
Brown, ilk zamanlarındaki kayıtlarında r&bden ve dönemin müzisyenleri Roy Brown, Hank Ballard, Little Richard ve Ray Charlesdan etkilenmişti. Onu diğer yüzlerce yetenekli şarkıcıdan ayıran özellikleri, insanüstü azmi, chitling circuit dahilindeki tüm sahne ve konser salonlarında konserler vermeye devam etmesi, grubunu sürekli düzgün tutması ve yüzünü sürekli yeniliklere dönük tutması oldu.
Brownun R&B stili 60ların başında sertleşmeye başladı, daha karmaşık Latin ve Jazz tınıları eklediği Good Good Lovin', I'll Go Crazy, Think ve Night Train gibi parçaları yarattı. Siyahi seyirciler Brownun etkileyici canlı performanslarından zaten haberdardı, ama 1963deki Live at the Apollo albümünün çıkışıyla gerçek bir fenomen olmaya başladı. Brownun ateşli ve kendiliğinden ortaya çıkan enerji dolu canlı şovları, bu sert R&B albümünü listede 2. sıraya kadar yükseltti.
King Labelın kötü tepkisine rağmen Live at the Apolloyu kaydeden Brown, daha iyi fırsatlar sunan bir yer arıyordu. 1964de Kingle olan kontratını görmezden geldi ve Out of Sight albümünü Smashten çıkardı. 1965de Kingle yeniden devam kararı aldığında, bu çalışmaları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasını garantileyen bir kontrat oldu. Out of Sightın R&B listelerinde yükselmesi ve Top 40da yer almasıyla Brown için yeni bir dönem başlamış oldu. Bu albüm çıktığında funk sayılmamıştı ama içinde funk etkilerini oldukça barındırıyordu.
1965de çıkan Papas Got a Brand New Bag, Brownu nihayet beyaz dinleyiciye de kabul ettirdi ve Top 10da kaldı. Hemen ardından gelen I Got You ( I Feel Good) ise ateşi iyice körükledi ve parça da 3. sıraya kadar yükseldi. Canlı sahne performansları ve iyi reklamlarla parçalarına destek veren Brown, 1965in sonlarına gelindiğinde listelerden düşmeyen bir sanatçı haline gelmişti. Tabi ki birlikte çalıştığı müzisyenler olan, saksafoncu Maceo Parker, St. Clair Pinckney ve Pee Wee Ellis; gitarist Jimmy Nolen; vokal yapan ve uzun süredir ortağı olan Bobby Byrd; ve baterist Clyde Stubblefieldın da bu başarıda payı büyüktü.
Brown, yaklaşık 1 yıl boyunca da gitarist Catfish Collins ve basçı Bootsy Collinsin götürdüğü The Pacemakers ile çalıştı. 70lerin ortalarından itibaren Brown daha enstrümantel ve ritme dayalı müzikler yapmaya başladı. Aynı zamanda beyazlardan da ilgi görmeye devam ediyordu. Ama öte yandan da Brownun kendini tekrarlamaya başladığına dair eleştiriler yapılmaya başladı. O zamanlar yapılan şarkılar, tek tek çıkarılıyorlar ve şimdiki gibi bir cd boyunca arka arkaya dinlenmiyorlardı. 1980lere doğru, popülaritesini yitirmesi ve rap müziğin de patlamasıyla kariyeri sekteye uğrayan Brown, o dönemde kendine bir plak şirketi bulamadı. Ama rap parçalarında Brownun eski kasetlerinden örneklerin kullanılmasıyla, o da her zamankinden daha popüler oldu. Aynı zamanda Brown, rap müziğin gelişimine destek vermiş oldu. Afrika Bambaataa ile Unity adlı ortak bir çalışma yaptı. Ardından gelen Living in America ile de 1986da yeniden Top 10a girmeyi başardı.
1990lar boyunca çalışmalarına ve sahneye çıkmaya devam eden Brown, fakat yaptıkları arasında yeterince dikkat çeken bitane olmadı. Gene de rapçilerin parçalarını kullanmaları ve devam ettiği canlı showlarla, müziğin en ünlü siyahi müzisyeni olmayı sürdürdü. 2004 yılında prostat kanseri teşhisiyle tedavi görmeye başlayan Brown, kanseri yenmeyi başardı.
James Brown, 2006 yılında çıktığı Dünya Turu (the Seven Decades of Funk World Tour) kapsamında 12 Temmuz 2006 gecesi, İstanbul Kanatlarımın Altındada da bir konser vermişti.
James Brown 4 kez evlendi. Son eşi Tommie Raye Hynie ile 2001de evlenen Brownun ondan bir çocuğu oldu. James Brownun ilk eşi Velma Warrendan iki, 2. eşi Deidre Jenkinsden ise üç çocuğu daha vardı. (Brownun en büyük oğlu Teddy, 1973de bir araba kazasında hayatını kaybetti.)
16sındayken 3 yılını hapiste geçiren Brown, 3. eşi Adrienne Rodriegues tarafından yöneltilen saldırı suçlamaları nedeniyle de 80lerle 90lar arasında 4 kere tutuklandı. 1988de Georgia-Güney Carolina sınırında polisle yaşadığı bir kovalamacanın sonunda Brown, yanında ruhsatsız silah bulundurmaktan, polise hakaretten ve uyuşturucu bağlantılarıyla birlikte yaptığı sürücülük ihlallerinden dolayı 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 2 yıl hapiste kaldı. Hayatının sonuna doğru Augusta, Georgiadaki Savannah Nehrinin tam karşısında, nehre bakan Beech Island, Güney Carolinadaki evinde yaşamını sürdürdü.
Dişçi ziyareti sırasında şiddetli zatürreesi olduğu anlaşılan James Brown, 24 Aralık 2006da Atlanta, Georgiadaki Emory Crawford Long Hastanesine yatırıldı. Ertesi gün (Noel günü) 25 Aralık 2006da sabaha karşı yaklaşık 01:45de kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. O gece hastanede yanında olan 73 yaşındaki Brownun özel menajeri Charles Bobbitin açıklamasına göre ise, ölmesinden kısa süre önce Brown: Bu gece uzağa gidiyorum. dedi, ardından 3 uzun soluk aldı ve gözlerini kapattı.
Profesyonel müzik kariyerine 1953de başlayan, ardından heyecan verici canlı sahne şovları ve arka arkaya çıkardığı hit parçalarıyla 50lerin sonundan itibaren şöhreti yakalayan Brown, 60lı ve 70li yıllarda gelişen politik olaylardaki duruşu ile de kendini belli etti ve özellikle siyahi Amerikalılar ve yoksullar adına mücadelelerde bulundu. Brown, öncelikle onu şöhrete kavuşturan 'Please, Please, Please' ve ardından gelen 'Bewildered', 'Papa's Got a Brand New Bag', 'It's a Man's Man's Man's World', 'Say it Loud - I'm Black and I'm Proud', 'Get Up (I Feel Like Being Like A) Sex Machine', 'Living in America' gibi birçok hit parçayla dinleyicisine ulaştı.
Bir Numaralı Soul Kardeşi (Soul Brother Number One), Bay Dinamit (Mr. Dynamite), New New Super Heavy Funk Bakanı (Minister of The New New Super Heavy Funk), Bay Please Please Please (Mr. Please Please Please), Patron (The Boss Of It All) ve Soul'un Babası (the Godfather of Soul) gibi lakaplarıyla anılan efsane isim, yılda 250 gece sahneye çıkması nedeniyle de 'Şov Dünyasının En Ağır Çalışanı' (the Hardest-Working Man in Show Business) unvanının da sahibiydi.
James Brown, zatürree teşhisiyle Atlanta'da hastaneye kaldırıldı, fakat yaklaşık bir hafta sonra Soul Müziğin Babası, 25 Aralık 2006da, 73 yaşında hayatını kaybetti.
James Brown Jr., 3 Mayıs 1933de Güney Carolinanın Depression Bölgesindeki Barnwell isimli küçük bir kasabada dünyaya geldi. (Brown, büyüdüğünde adının sonundaki Jr. kısaltmasını yasal olarak kaldırdı.) Ailesi Georgiada Augusta yakınlarına taşınan Brown, çocukluğunda tarlalarda pamuk toplayarak ve kasabada ayakkabı parlatarak onlara yardımcı oldu. 16 yaşındayken karıştığı bir silahlı soygun yüzünden, 18 yaşından küçükler için olan Toccoadaki bir ıslah evine (Juvenile Detention Center) gönderildi. Hapisteyken, sonradan uzun süre birlikte çalışacağı, ona yardımcı-vokallik yapan ve ailesi Brownun erken tahliyesine yardımcı olan Bobby Byrd ile tanıştı. Cezasının sadece 3 yılını çektikten sonra Augustaya ya da Richmond Countyye dönmemesi şartıyla ve iş bulması koşuluyla serbest bırakıldı.
Brown, bir süre boksörlük ve Beyzbolda atıcılık yaptıktan sonra, bacağından geçirdiği sakatlık nedeniyle spor kariyerine daha fazla devam edemedi ve müziğe yöneldi. 1955de Brown ve Byrdün kız kardeşi Sarah, The Gospel Starlighters adında bir grupta söylemeye başladılar. Sonunda Brown, Brydün grubu The Avonsa katıldı ve Byrd, grubun tarzını r&bye yönlendirdi. Kendilerine The Famous Flames demeye başlayan Brown ve Byrdün grubu, bir güney turnesine çıktı ve sonunda da King Recordsla antlaşma imzaladılar.
James Brown with The Famous Flamesin ilk çıkardıkları parça Please, Please, Please (1956) oldu. R&B listesinde 5 numaraya yükselen parça 1 milyon kopya sattı. Fakat şirket bu şarkının başarısını sürdüremedi ve ardından gelen 9 başarısız singledan sonra, King Records grubu bırakmaya karar verdi. Çıkardıkları tüm parçaları ya kendisi yapan ya da yapılmasına katkıda bulunan Brown, kendisini gruptan ayrı tutuyor ve onları da sadece kendisine destek olarak görüyordu.
Brown, ilk zamanlarındaki kayıtlarında r&bden ve dönemin müzisyenleri Roy Brown, Hank Ballard, Little Richard ve Ray Charlesdan etkilenmişti. Onu diğer yüzlerce yetenekli şarkıcıdan ayıran özellikleri, insanüstü azmi, chitling circuit dahilindeki tüm sahne ve konser salonlarında konserler vermeye devam etmesi, grubunu sürekli düzgün tutması ve yüzünü sürekli yeniliklere dönük tutması oldu.
Brownun R&B stili 60ların başında sertleşmeye başladı, daha karmaşık Latin ve Jazz tınıları eklediği Good Good Lovin', I'll Go Crazy, Think ve Night Train gibi parçaları yarattı. Siyahi seyirciler Brownun etkileyici canlı performanslarından zaten haberdardı, ama 1963deki Live at the Apollo albümünün çıkışıyla gerçek bir fenomen olmaya başladı. Brownun ateşli ve kendiliğinden ortaya çıkan enerji dolu canlı şovları, bu sert R&B albümünü listede 2. sıraya kadar yükseltti.
King Labelın kötü tepkisine rağmen Live at the Apolloyu kaydeden Brown, daha iyi fırsatlar sunan bir yer arıyordu. 1964de Kingle olan kontratını görmezden geldi ve Out of Sight albümünü Smashten çıkardı. 1965de Kingle yeniden devam kararı aldığında, bu çalışmaları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasını garantileyen bir kontrat oldu. Out of Sightın R&B listelerinde yükselmesi ve Top 40da yer almasıyla Brown için yeni bir dönem başlamış oldu. Bu albüm çıktığında funk sayılmamıştı ama içinde funk etkilerini oldukça barındırıyordu.
1965de çıkan Papas Got a Brand New Bag, Brownu nihayet beyaz dinleyiciye de kabul ettirdi ve Top 10da kaldı. Hemen ardından gelen I Got You ( I Feel Good) ise ateşi iyice körükledi ve parça da 3. sıraya kadar yükseldi. Canlı sahne performansları ve iyi reklamlarla parçalarına destek veren Brown, 1965in sonlarına gelindiğinde listelerden düşmeyen bir sanatçı haline gelmişti. Tabi ki birlikte çalıştığı müzisyenler olan, saksafoncu Maceo Parker, St. Clair Pinckney ve Pee Wee Ellis; gitarist Jimmy Nolen; vokal yapan ve uzun süredir ortağı olan Bobby Byrd; ve baterist Clyde Stubblefieldın da bu başarıda payı büyüktü.
Brown, yaklaşık 1 yıl boyunca da gitarist Catfish Collins ve basçı Bootsy Collinsin götürdüğü The Pacemakers ile çalıştı. 70lerin ortalarından itibaren Brown daha enstrümantel ve ritme dayalı müzikler yapmaya başladı. Aynı zamanda beyazlardan da ilgi görmeye devam ediyordu. Ama öte yandan da Brownun kendini tekrarlamaya başladığına dair eleştiriler yapılmaya başladı. O zamanlar yapılan şarkılar, tek tek çıkarılıyorlar ve şimdiki gibi bir cd boyunca arka arkaya dinlenmiyorlardı. 1980lere doğru, popülaritesini yitirmesi ve rap müziğin de patlamasıyla kariyeri sekteye uğrayan Brown, o dönemde kendine bir plak şirketi bulamadı. Ama rap parçalarında Brownun eski kasetlerinden örneklerin kullanılmasıyla, o da her zamankinden daha popüler oldu. Aynı zamanda Brown, rap müziğin gelişimine destek vermiş oldu. Afrika Bambaataa ile Unity adlı ortak bir çalışma yaptı. Ardından gelen Living in America ile de 1986da yeniden Top 10a girmeyi başardı.
1990lar boyunca çalışmalarına ve sahneye çıkmaya devam eden Brown, fakat yaptıkları arasında yeterince dikkat çeken bitane olmadı. Gene de rapçilerin parçalarını kullanmaları ve devam ettiği canlı showlarla, müziğin en ünlü siyahi müzisyeni olmayı sürdürdü. 2004 yılında prostat kanseri teşhisiyle tedavi görmeye başlayan Brown, kanseri yenmeyi başardı.
James Brown, 2006 yılında çıktığı Dünya Turu (the Seven Decades of Funk World Tour) kapsamında 12 Temmuz 2006 gecesi, İstanbul Kanatlarımın Altındada da bir konser vermişti.
James Brown 4 kez evlendi. Son eşi Tommie Raye Hynie ile 2001de evlenen Brownun ondan bir çocuğu oldu. James Brownun ilk eşi Velma Warrendan iki, 2. eşi Deidre Jenkinsden ise üç çocuğu daha vardı. (Brownun en büyük oğlu Teddy, 1973de bir araba kazasında hayatını kaybetti.)
16sındayken 3 yılını hapiste geçiren Brown, 3. eşi Adrienne Rodriegues tarafından yöneltilen saldırı suçlamaları nedeniyle de 80lerle 90lar arasında 4 kere tutuklandı. 1988de Georgia-Güney Carolina sınırında polisle yaşadığı bir kovalamacanın sonunda Brown, yanında ruhsatsız silah bulundurmaktan, polise hakaretten ve uyuşturucu bağlantılarıyla birlikte yaptığı sürücülük ihlallerinden dolayı 6 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 2 yıl hapiste kaldı. Hayatının sonuna doğru Augusta, Georgiadaki Savannah Nehrinin tam karşısında, nehre bakan Beech Island, Güney Carolinadaki evinde yaşamını sürdürdü.
Dişçi ziyareti sırasında şiddetli zatürreesi olduğu anlaşılan James Brown, 24 Aralık 2006da Atlanta, Georgiadaki Emory Crawford Long Hastanesine yatırıldı. Ertesi gün (Noel günü) 25 Aralık 2006da sabaha karşı yaklaşık 01:45de kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. O gece hastanede yanında olan 73 yaşındaki Brownun özel menajeri Charles Bobbitin açıklamasına göre ise, ölmesinden kısa süre önce Brown: Bu gece uzağa gidiyorum. dedi, ardından 3 uzun soluk aldı ve gözlerini kapattı.