Genel Hatlarıyla Osmanlı Para Tarihi / Prof. Dr. Mustafa Öztürk
Her şeyden önce Osmanlı para tarihini bir makale çerçevesinde incelemenin zorluğunu belirtmem gerekmektedir. Ama gene de konuyu ana hatlarıyla vermeye çalışacağız.
Para tarihine girmeden Osmanlı Devleti'nin para politikasını tespit etmek gerekmektedir. Zira bu alandaki uygulamalar doğrudan doğruya devletin para politikası ile ilgilidir. Bu itibarla öncelikle para politikasını daha sonra para tarihini ele alacağız.
I. Osmanlı Para Politikası
Bir tedavül aracı ve aynı zamanda kuvvet ve kudreti temsil eden bir servet olan para, geçmişte bütün devletlerde iktisadî hayatın en önemli esası ve göstergesiydi. Bu gerçek bugün dahi değişmemiştir. Bir devletin iktisadî düzeninin en belirgin unsuru para ve parasal değerlerdir. Devletin iktisadî hayatındaki olumlu veya olumsuz gelişmeler kısa sürede paraya yansımaktadır.
Para politikası da iktisadî hayatın düzen ve devamlılığını sağlamak amacıyla takip edilen yoldur, bu uğurda benimsenen ilkelerdir. Bu ilkelerle siyasî otoritenin de varlığı ve devamlılığı sağlanmış olmaktadır. O halde para, daha genel ifade ile iktisat politikaları ile siyasî iktidar ve düzenlerin devamlılığı arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.
Öte yandan para iç dengelerin korunmasında da çok önemli bir unsurdur. Devletlerin takip ettikleri iktisat politikaları, gerçekte paranın ülke içindeki dolaşımının düzenlenmesinden ibarettir. Bu dolaşımın siyasal iktidarı, merkezî otoriteyi tehdit etmeyecek surette düzenlenmesine azami dikkat gösterilirdi. Bu bakımdan para politikalarını devlet-iktisat ilişkileri dahilinde incelemek gerekmektedir.1
Genelde iktisat, dolayısıyla da para politikasını belirleyen önemli sebepler vardır. Her dönemin coğrafî, iktisadî ve siyasî bir düzeni ve modeli bulunmaktadır. Bu sebeplerin tespit ve tahlili, iktisat ve para politikasının anlaşılmasında önemli katkılar sağlayacaktır. O halde Osmanlı para politikasını belirlerken, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu iktisadî ve siyasî ortamı tespit etmek, konunun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
Osmanlı Devleti, 14. yüzyılın başlarında Anadolu Selçuklu Devleti'nin mirası üzerinde kurulmuş ve 20.yüzyılın başlarına kadar Anadolu merkez olmak üzere bütün Orta Doğu, Kafkasya, Karadeniz ve kuzeyi, Orta Avrupa'dan Adriyatik denizine ve bütün Doğu Akdeniz'e hakim olan büyük bir devlettir. Siyasî, iktisadî ve sosyal düzeni sanayi öncesi devletlerin klasik özelliklerini göstermektedir. Sanayi öncesi devletlerin başlıca özellikleri ise şunlardır:
a. Tek kişinin ve onun ailesinin (saltanat ailesinin) hakimiyeti vardır,
b. Devletle saltanat özdeşleşmiştir,
c. Hakimiyetin kaynağı ve en önemli meşrulaştırma aracı dindir
d. Zıraî ekonomi hakimdir,
e. Ekonomi büyük ölçüde tabiatın tahakkümü altındadır,
f. Para ve nakit ekonomisi gelişmemiş, millî hasılanın çok az bir kısmı nakde çevrilebilmektedir,
g. Enerji, tabiî enerji kaynaklarına (insan ve hayvan gücü ile suyun kaldırma ve itme, rüzgarın itme gücüne) dayanmaktadır,
h. Üretim, ulaşım ve haberleşme teknikleri de tabiî enerji kaynaklarına bağlıdır,
i. Sosyal değişme ve gelişme çok ağır ve uzun bir sürede meydana gelmektedir,
j. Sosyal devlet anlayışı bugünkü manada gelişmemiştir.2
İşte Osmanlı para politikasını, bundaki amaç ve hedeflerini bu çerçevede ele almak daha doğru olacaktır. Osmanlı para politikasını birkaç başlık altında incelemek zarureti vardır. Çünkü devlet, paranın her safhası hususunda farklı bir politika takip etmiştir.
1. Paranın Darbı Hususunda Takip Ettiği Politika
Sanayi öncesi şartların coğrafî ve iktisadî zaruretlerinden dolayı, yukarıda genel sınırları verilen ülkenin her tarafına piyasanın talebi olan parayı, istenen zamanda, miktarda ve oranda arz etmek mümkün değildi. Henüz böyle bir teknolojiye ulaşılamamıştı. Enerji kaynakları tabiî enerji kaynakları olduğundan paranın darbı ve istenen zamanda her tarafa ulaştırılması çok zordu. Öte yandan aynı zamanda hakimiyet sembolü olan paranın ülkenin her tarafına ulaştırılması gerekiyordu. Bu da ülkede birden fazla darphanenin kurulmasıyla sağlandı. Merkezî darphane İstanbul'da olmak üzere, daha çok maden yataklarının bulunduğu bölgelerde darphaneler kuruldu.3 Aslında bu gelenek Osmanlı'dan önceki bütün devletlerde (Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, İran vd.) vardı. Zira onlar da sanayi öncesi iktisadî ve coğrafî şartları yaşıyorlardı.
Ülkenin çeşitli yerlerinde (İstanbul'dan başka Edirne, Serez, Novobedre, Selanik, Gümüşhane, Erzurum, Bağdat, Şam ve Mısır) kurulan bu darphaneler, merkezî darphanenin bastığı sikkelerin ayarlarına uymak zorundaydılar. Her darphanenin adeta hinterlandı niteliğinde bir örüsü vardı.
Darphaneler ber-vech-i emanet usulü üzere mukataa tarzında işletiliyorlardı. Darphanedeki simkeş ve kuyumcular işleyecekleri gümüşü Darphane Emininden her birininki günde ikiyüz dirhemi (1 dirhem 3,207 gr.) aşmamak üzere satın almak zorundaydılar. Darphane Eminleri, örülerindeki eski akçeleri toplayıp, yeni akçe arz etmekle yükümlüydüler. Aynı zamanda çevrelerinde gümüş kaçakçılığının önlenmesi de görevleri arasındaydı.4
Böylece çok geniş topraklara sahip olan ülkenin her tarafına ihtiyaç duyulan parayı arz etmek mümkün oluyordu. Bu suretle para hususunda da merkezî otorite ülkenin en ücra köşesine kadar götürülmüş oluyordu. Zamanın şartlarının bir gereği olarak bazı aksamalar da meydana geliyordu.
Darphanelerin işletilmesi, paranın darbı hususunda yolsuzluk ve suistimallere yoğun bir şekilde rastlanmaktadır. Ama her şeye rağmen o dönemde paranın darbı hususunda bulunan en iyi çözüm buydu. O halde bu politikayı iktisadî ve coğrafî zaruretlerden de olsa serbest bir politika olarak görmek mümkündür.
Birden fazla darphanenin varlığı, devletin uzun tarihi boyunca devam etmiştir. Ancak 18. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan ıslahat programları 19. yüzyılda da sürmüş ve bu çerçevede ilk defa 5 Ocak1844 Para Operasyonu olarak adlandırılan Usul-i Cedîde Üzere Tashih-i Ayar Fermanı ile darphane birliği sağlanmıştır.5 Aslında 19. yüzyıl hem Avrupa'da ve hem de Osmanlı Devleti'nde herkes tarafından bilinen büyük olaylar sebebiyle sarsılan merkezî otoritenin yeniden sağlandığı yüzyıldır. Para politikasında darphane birliğinin sağlanmasını da bu açıdan değerlendirmek daha doğru olacaktır.
2. Paranın Tedavülünde İzlediğiPolitika
Paranın darbı hususundaki iktisadî, coğrafî ve teknik zorluklar, paranın tedavülünde de mevcuttu. Yukarıda zikredilen sanayi öncesi şartlarda istenen miktarda ve oranda para basmak ve bu paraları çok geniş bir coğrafyaya istenilen zamanda, miktarda ve oranda seri olarak arz etmek mümkün değildi. Öte yandan iktisadî çarkın dönmesi gerekmektedir. Bu durumda benimsenen politika, sadece devletin resmî parasını tedavüle zorlamadan, başka ülkelerin de paralarının serbestçe dolaşımını kabul etmek olmuştur. Böylece devletin resmî parasının (akçe) yanında ülkede tedavülde olan yabancı devlet paraları (Venedik Dukası, Macar Kıremisi altını, İspanya Riyali Kuruşu, Hollanda Esedî Kuruşu, Direkli ve Kuşlu kuruşlar, Fransız Frangı, İngiliz Sterlini, Macar Yaldız altını, Polonya Zloti/Zolotası vd.) serbestçe dolaşır hale gelmiştir. Bu paralardan ayarı düşük olanlar tespit edildiğinde yasaklandığına rastlanmaktadır. Mesela 1764 Ekiminde Marpaş isimli Avrupa menşeli sikke "...fi'asl onar akçeye râyic iken bazı hilekârlar onar akçeye cem' ve âhar diyarlarda nâsa beşer paraya ve dahi ziyade ve fazlası sarfeylediklerinden beyne'n-nâs bâ'is-i niza' ve cidâl ve fukarâ-yı ahaliye gadrı mûcib olmağla Darphane-i Amiremde çaşni olundukda beher dânesinde oniki akçelik sîm hâsıl olundukdan nâşi meskûk-ı mezbur fî-mâ-ba'd revacden men'..." edilmiştir.6
Bu dönemde madenî para rejimi hakim olduğundan, bu politikada çok büyük mahzurlar yoktu. Zira madenî para rejiminde paranın değeri izafî (nominal) değil, hakikî'dir (reel). Bir yerde paranın dini, milliyeti veya üzerindeki motiflerin hiçbir değeri yoktur. Devlet, yabancı ülke paralarının tedavülüne müsaade etmekle, aslında kendisinin bir türlü sağlayamadığı piyasanın talebi olan büyük para arzını sağlamış oluyordu. Sıkça değindiğimiz iktisadî ve teknik zorluklardan dolayı, çok geniş ülke topraklarına yeterince para arz etmek mümkün değildi. İşte devlet, yabancı paraların tedavülüyle bu para arzını yerine getiriyordu.
Öte yandan 1479 yılına kadar Osmanlı Devleti'nin altın parası yoktu. Büyük hacimli işlemlerde Venedik Dukası bu vazifeyi görüyordu. Fatih tarafından ilk Osmanlı altın parasının bastırılmasıyla, bu ihtiyaç nispeten yerli altın ile giderilmeye çalışıldı. Ama Osmanlı Şahîsinin her yerde her zaman bulunamamasından dolayı, büyük hacimli işlemlerde yabancı devletlerin altınları (Venedik Dukası, Macar Kıremisisi, İspanyol altınları) kullanılmaktaydı.
Ülkede tedavül eden yabancı paraların ayar vezin ve akçe karşısındaki değerleri, yayınlanan fermanlarla ilan edilir, böylece herkes tarafından bu paraların fiyatlarının bilinmesi sağlanırdı. Bu fermanlar çoğunlukla padişah cüluslarında veya büyük bir devalüasyonun ardından veyahut da halk tarafından yoğun şikayetler üzerine yayınlanırdı.7 Bütün resmî işlemlerde (merkezî veya vilayet bütçelerinde, vergi tarh ve tevziinde, mîrî mübayaalarda) devletin resmî parası olan akçe, kuruş veya kendisinin bastırdığı şahî, kızıl kuruş kullanılması dikkat çekicidir. Ama halk arasında yapılan alışverişlerde halkın kullandığı para birimlerini tescil etmekteydi.8
Elbette yabancı ülke paraları her tarafta aynı oranda bulunmuyordu. Belli merkezlerde yoğunlaşıyordu. Ticarî faaliyetlerin bir neticesi olarak, ülkede belli devletlerin paralarının yoğun olarak tedavül ettiği para bölgeleri oluştu.9 Kırım bölgesinde Kefevî akçesi, İran sınır bölgelerinde İran Tümeni, Akdeniz havzasında Venedik Dukası daha çok bulunmaktaydı. 19 ve 20.yüzyıllarda ise Kuzey Afrika'da ve Doğu Akdeniz'de Fransız Frangı, Hicaz bölgesinde İngiliz Sterlini, Trabzon bölgesinde Rus Rublesi tedavül etmekteydi.10
Paranın darbı hususunda görülen dağınıklılık, ülkede tedavül eden para çeşitlerinde de görülmektedir. Bütün dönemlerde devam eden bu durum, gene ıslahat programları çerçevesinde ele alınmış, merkezî otoritenin bu alanda da tesisi için özellikle II. Mahmut tarafından ciddî adımlar atılmıştır. Diğer ıslahat programları içerisinde II. Mahmut'un para birliğini sağlama hususundaki teşebbüsleri, ya şimdiye kadar görülmemiş veya ikinci planda kalmıştır. 1808 yılında İstanbul altını, 1815 yılında Mahmudiye ve 1816'da da Rumi adıyla muhasebe sikkesi olmak amacıyla üç önemli denemede bulunmuş fakat bunlar başarılı olamamıştır. 1824 yılında adına izafeten Adlî adıyla yeni bir altın darbettirdi. Yayınladığı bir emirle Adlî altının Tam, Nısfiyye ve Rub'iyyeleri (Tam, Yarım ve Çeyrek) ile Altmışlık ve Zolotadan başka sikkelerin tedavülünü yasakladı. 7 kırat 3,5 buğday (1,606 gr.) vezninde ve 12 kuruş değerinde olan Adlîler, devletin muhasebe sikkesi haline getirildi.11 Fakat devam eden iktisadî ve siyasî gelişmeler nedeniyle bu sistem devam ettirilemedi. Ülkede darphane birliği gibi para birliğinin sağlanması da ancak 1844 Para Operasyonu ile sağlandı.
1844 Para Operasyonu ile para ve darphane birliği sağlandığı gibi, devletin geleneksel para politikasında da önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bundan böyle paranın değeri İngiliz Sterlinine ve uluslararası dengelere bağlandı. Hatta Türkiye'de banka açmak talebinde bulunan taraflara kambiyo istikrarını sağlamak garantisi istenirdi. 1863'te kurulan Osmanlı Bankası kambiyo kurlarını da stabilize ediyordu.12
3. Resmî Rayicin Korunması
Para politikasında üzerinde hassasiyetle durulan en önemli konulardan birisi resmî rayicin korunmasıydı. Devlet bu hususta son derecede titiz davranırdı. Zira rayicin bozulması, iktisadî düzenin temelden bozulması demekti. Devlet-halk ilişkilerinde veya halkın birbirleriyle olan alışverişlerinde resmî rayic çok önemliydi. Bunun bozulması, tarafların zarara uğraması demekti ki, bu da yaygınlaştığı ve adet-i müstemirre haline geldiği zaman saltanatı tehdit edebilirdi. Bu bakımdan devrin tabiri ile râyic-i nukûd maddesi kâffe muamelenin esası ve nizâm-ı mülk ve milletin mebnâsı olarak görülmüştür.13
Resmî rayic neden bozulurdu? Bu bozuluşun iki sebebi vardır: Bunlar;
a. İç sebepler,
b. Dış sebepler, olarak ele alınabilir.
A. İç Sebepler
Kanaatimizce akçenin değer kaybı dış sebeplerden çok iç sebeplere dayanmaktadır. Osmanlı tarihi boyunca askerî ve siyasî gücüne paralel olarak hiçbir zaman güçlü bir paraya sahip olunamamıştır. Aşağıdaki kısa tabloda akçenin vezin seyrine bakıldığında, devletin askerî ve siyasî yükselişinin tersine olarak akçe değer kaybetmiştir.
Tablo 1: Akçenin Vezin Seyri14
Yıllar 100 Dirhem/Adet Vezni (Gr.)
1696 1900 0,169
1697 1800 0,178
1699 2300 0,139
1705 1900 0,169
Meskukatın vezin ve ayarları hususundaki rakamlar çoğu zaman birbirini tutmamaktadır. Her halde bu dirhem ve kıratın farklı hesaplanmasından ileri gelmektedir. Aşağıdaki tabloda da Kütahya Mebusu Niyazi Asım'ın yaptığı Akçe cetveli görülmektedir.
Tablo 2: Akçenin Ayar ve Vezin Seyri15
Yıl Vezni (Kırat) Ayarı (Yüzde)
1328-1445 6 1,2024 gr 90
Kuruluştan İstanbul'un fethine kadar akçenin vezni 1 gr. civarında ve ayarı da 90 olacak şekilde korundu. Fetihlerin genişlemesi, askerî ve bürokratik yükün artmasına sebep oldu. Normal şartlarda askerî ve siyasî bakımdan büyüyen bir devletin parasının da değer kazanması icap etmektedir. Fakat Osmanlı akçesi bu yükselişin tersine bir düşüş göstermektedir. Bunun sebebi devletin takip ettiği iktisat politikasıdır. Osmanlı fetih politikasında, fethedilen yerlerde gelenekle belirlenen meblağın dışında devletin herhangi bir talebi yoktu. Batılı devletlerin yayılmasında görülen merkez adına kolonilerin sömürülmesi keyfiyeti Osmanlı fetih politikasında yoktur. Bu yüzden yapılan savaşlar devlete yük olmuştur. Artan bu masraflar genellikle iç kaynaklardan karşılanmıştır. Burada dikkatimizi çeken önemli bir nokta, devletin kamu açıklarını daima devalüasyonlarla karşılamasıdır. Artan kamu harcamalarını, vergilerin günün şartlarına uygun hale getirilerek toplanması yerine, parayı devalüe ederek karşılıyordu. İzafî olarak devletin bunda bir kazanç sağladığı görülüyorsa da, gerçekte reel olarak devletin bir kazancı yoktu. Sadece piyasayı ve zor olmakla beraber ulufelileri rahatlatıyordu. Kanunnamelerde 15 veya 16. yüzyılda konan bir verginin miktarı yüzyıllar sonra bile değişmiyordu. Mesela, bütün Osmanlı tarihi boyunca resm-i ağnam iki koyuna bir akçedir. Oysa 15. yüzyıl akçesinin değeri ile 16.yüzyıl sonundaki veya 17.yüzyıldaki akçe aynı değerde değildi. Hele 17.yüzyılın sonlarından itibaren akçe tedavülden kalkmış, sadece muhasebe sikkesi haline gelmiştir. Dolayısıyla söz konusu akçelerin alım gücü de aynı değildi.
Elbette bu işlemden Osmanlı yöneticilerinin haberi vardı. Öyleyse neden bu politikada ısrar etmişlerdir? Kanaatimizce bunun sebebi, halkı devletten soğutmamak, onun tepkisini çekmemek, dolayısıyla da siyasal iktidar ve bütünlüğün devamlılığını sağlamaktı.
Madenî para rejiminde paranın değerinin hakikî olduğunu, paranın bizzat kendisinin bir değer olduğunu belirtmiştik. İşte paranın bu özelliği haksız ve kolay kazanç heveslilerinin en çok ilgilendikleri bir konu olmuştur. Osmanlı para tarihinde kalpazanlar ve kalpazanlık en çok karşılaştığımız terimlerdir. Paraların etraflarını kırpmak suretiyle kıymetli maden çalarak paraların vezinlerini düşürenler olduğu gibi, çoğunluğu bu işte ehil darphane görevlilerinin ve gayr-i müslim sarrafların ön plana çıktıkları gözlenmektedir. Akla gelebilecek her türlü kalpazanlığa rastlanmaktadır. Bu işle uğraşanların büyük çoğunluğunun darphane görevlileri olması ve kalp para basımının darphanelerde yapılması ilginçtir. Mühimme defterleri kalpazanlık olaylarına ait belgelerle doludur.16 Kalpazanlara verilen cezalar nadir olmakla beraber idam, daha çok sürgün ve kalebend cezalarıdır.17 Kalpazanlık yapıldığı tespit edilen veya basılan paraların İstanbul darphanesinin ayarlarına uymadığı tespit edilen darphaneler kapatılıyordu. Bastığı paraların İstanbul'da basılan sikkelerin ayarına uymadığı gerekçesiyle 1791 yılında Mısır darphanesi kapatılmıştı.18
B. Dış Sebepler
Osmanlı parasını etkileyen önemli unsurlardan birisi de şüphesiz Avrupa'da meydana gelen gelişmeler ve Doğu ticaretidir. Coğrafî keşiflerin bir sonucu olarak sömürgelerden gelen kıymetli maden sadece Osmanlı Devleti'nde değil bütün Avrupa'da iktisadî gelişmelere sebep olmuştur. Meksika ve Peru'dan gelen ucuz gümüş (9,5 dirhem/29,184 gr. iri Amerikan gümüşü 1554'te 1 kuruş 100 penz veya 50 Osmanlı akçesi) değerindeydi. Osmanlı topraklarında hızla yayıldı. Avrupalı tüccarlar altın yerine gümüş getiriyorlardı. Hatta merkantilizmin bir sonucu olarak aldıkları malı getirdikleri başka bir mal ile ödüyorlardı. Öte yandan İran ve Hindistan'a hem ticaret yoluyla ve hem de kaçakçılık (İranlı tüccarlar Osmanlı topraklarındaki kuruşlara 5-6 kuruş fazla vererek alıyorlardı) yoluyla gümüş akmaya başladı. Çünkü gümüşe olan talep yüksekti. Avrupa'da altının gümüşe oranı 1/13, doğuda ise 1/10 idi. Bu şu demekti: Avrupa'da 13 birime 1 altın alınırken, doğuda 10 birime 1 altın alınıyordu. O halde Avrupa gümüşünün doğuya akması normaldi. Devlet bunu önlemek için zaman zaman sıkı tedbirler aldıysa da bunda başarılı olduğu söylenemez.
Dünyada meydana gelen bu gelişmeler, tabiî olarak Osmanlı iç piyasasını da etkiledi. Bu tarihlerde Osmanlı devletinde, maliyetine bakılmadan birtakım vergi muafiyetleri karşılığında bazı mecburî hizmetlerle Rumeli maden ocakları işletiliyordu. Gümüşün bol, ucuz ve kolay bulunur olmasıyla, madenlerin işletilmesi ekonomik olmaktan çıktı. Madenciler piyasadan kuruş alıp eriterek taahhüt ettikleri madeni darphaneye vermeyi daha uygun gördüler. Bu yüzden Rumeli'de pek çok maden kapandı ve bu madenlerin çevresindeki darphaneler de aynı şekilde kapanmak zorunda kaldı. Bu durumda yapılacak iş ya kuruşlar ayarında veya daha hafif akçe basmaktı. Devlet ikinci yolu tercih etti. Yani daha hafif akçe basmak suretiyle 1586 yılındaki ilk büyük devalüasyonu gerçekleştirdi.19 Buna rağmen akçenin vezin ve ayarını sabit tutmak mümkün olmadı ve para tarihimizdeki malum gelişmeler meydana geldi.
4. Sikke Fiyatlarının Belirlenmesinde Takip Edilen Politika
Osmanlı Devleti'nin bu hususta takip ettiği politikayı genel iktisat ve kamu düzeni hususunda takip ettiği genel politikalarda aramak lazımdır. Bu politikayı belirlemede iki husus önemliydi. Birincisi ülkedeki maden kaynakları, madenlerin üretim ve işletilmesi, milletlerarası maden hareketleri, ikincisi de iktisadî düzenin sağlanmasıdır. Yukarıda da değinildiği gibi, dünyadaki genel iktisadî ve siyasî konjonktür sikke fiyatlarının belirlenmesinde önemli bir faktördü.20
Osmanlı Devleti ahval-i şahsiyye dediğimiz şahsın hukuku hakkındaki politikada serbest davranmış ve onu şer'î hukuka havale etmiştir. Ama ammeyi ilgilendiren alanlarda (askerlik, kamu düzeni, eşkiyalıkla mücadele ve konumuz olan paranın rayicinin korunmasında) daima müdahaleci bir politika izlemiştir.21 Onun için resmî rayicin korunmasında örfî hukuka bağlı kalmış, bundan dolayı para hususunda devletin benimsediği kurulu düzene karşı oluşan her türlü olumsuzluğu bastırmak yolunu tercih etmiştir.
Ancak bu zecrî tedbirler gayr-i meşru (kalpazanlık, kaçakçılık vb.) oluşumlara karşı idi. Yukarıda da değinildiği gibi, icap ettiği veya mecbur kalındığı zaman para politikasında ısrarcı olmuyor ve gereken değişime uymakta mahzur görmüyordu. Onun için hem paranın ayar ve vezninde ve hem de resmî muhasebe sikkesine bağlılıkta ısrar etmiyordu. Gereken yerde gereken yapılıyordu. Devletin en önemli problemi de sikkelerin resmî fiyatları ile piyasa fiyatları arasındaki fark idi.
Bütün iyi niyetlere rağmen sikkelerin resmî fiyatları ile piyasa fiyatları arasındaki fark kapatılamamıştır. Piyasa fiyatları daima resmî fiyatların üstünde seyretmiştir. Sikke ayarlamaları bu farkı kapatmak için yapılıyordu. Hatta bazan paranın içinde bulunduğu fiilî durumu kabul ederek piyasa fiyatlarını geçici bir süre için resmîleştiriyordu. Mesela 1812 yılında böyle bir uygulamaya rastlanmaktadır. Osmanlı-Rus savaşı ve diğer iç ve dış gailelerin etkisiyle tedavüldeki sikkelerin fiyatları resmî fiyatların üstünde seyrediyordu. Halk, piyasa fiyatlarına rağbet ediyordu. Bunun üzerine yayınlanan bir fermanla sikkelerin fiyatları yeniden belirlendi. Buna göre 1805 yılında 5,5 kuruş olan İstanbul Zer-i Mahbubu 6,5 kuruşa, 4 kuruş olan Mısır Zer-i Mahbubu da 6,5 kuruşa yükseltildi. 8 kuruş olan Fındık 10, gene 8 kuruş olan Macar 11,5 ve gene 8,5 kuruş olan Yaldız altını da 12 kuruş oldu. 3 kuruş 10 para olan Riyal 5,5 ve Avarız da 5 kuruş 10 para oldu. Ancak "...nizâm-ı mezkûre zımnında elde olan ecnâs nukûd fiyat-ı mukarrere ile alınmak lâzım gelse ibadullaha bir nev' mûcib-i hasar olur..." gerekçesiyle, sikkelerin halk arasında geçerli fiyattan ve doksan günlük geçici bir süre ile alınmasına karar verildi. Üç ayın bitiminden sonra tekrar eski fiyatlara dönüleceği de bildirilmişti. Buna göre geçici olduğu bildirilen sikke fiyatları aşağıda görüldüğü gibidir:
Sikkenin cinsi 1812 yılı Geçici olduğu fiyatları bildirilen fiyatlar
İstanbul Zer-i Mahbubu6,5 8
Mısır Zer-i Mahbubu 6,5 7
Fındık 10 10,5
Macar 11,5 12,5 Yaldız 12 13
Karakuruş 5,5 5,75
Dikkat edilirse karaborsa fiyatları devlet tarafından resmen kabul ve tescil edilmiştir. Üç ay sonra eski fiyatlara dönülmek şöyle dursun, 1814 yılında yayınlanan bir fermanla geçici olduğu bildirilen fiyatlar resmîleşmiştir.22
5. Para Devreleri
Osmanlı Devleti'nin uzun tarihi boyunca "para devreleri" oluşmuştur. Elbette bu para devirleri kendiliğinden değil, iktisadî şartların değişimi sonucu meydana gelmiştir. Para devirlerinden kastımız, devletin resmî para biriminin hakim olduğu devrelerdir. Dünyadaki genel gidiş ve enflasyonist cereyanların etkisiyle bir para devrini tamamlayabilir ve başka bir para birimine geçmek mecburiyeti hasıl olabilirdi. İşte Osmanlı para tarihinde bu vakıayı görmek mümkündür. Söz konusu para devrini şu şekilde tespit ettik:
Para Devrinin Adı Dönemi Süresi
I. Akçe Devri 1327-1688 361 yıl
II. Kuruş Para Devri 1688-1879 191 yıl
III. Lira-Kuruş Devri 1879-1980 101 yıl
I. Akçe Devri (1327-1688)
Kuruluşundan itibaren devletin temel para birimi olan akçe yıllardaki tabloda da görüldüğü gibi dönem için %85 oranında değer kaybetmiştir. Yaklaşık 360 yıl tedavülde kalarak iç ve dış tesirlerle 17. yüzyıl sonlarında daha fazla tağşiş edilemeyecek derecede küçüldü. Artık adı var kendisi yok mesabesine düştü. Akçe, klasik dönemlerdeki iktisadî faaliyetleri karşılayabilecek nitelikteydi. Yani klasik dönemin iktisadî faaliyetlerine cevap veriyordu. Ama öyle bir zaman geldi ki artık akçe devrini tamamladı. Yeni bir para sistemine geçmek icap ediyordu.
II. Kuruş-Para Devri (1688-1879)
Bu aşamada 1688'de yeni bir para sistemine geçildi. Bu da kuruş ve kuruşun 1/40'ı olan paradan ibaret bulunan yeni bir sistem idi. Akçe ise sadece muhasebe sikkesi ve ufaklık olarak 19. yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdürdü. Önceleri Thalerlerin toplanıp darphanede tuğra basılarak piyasaya sürülen kuruşlar daha sonra tamamen yerli kaynaklarla darbedilmeye başladı. Kuruş da hızlı iktisadî gelişmeler ve 18. ve 19. yüzyılın iktisadî hacmi ile devletin askerî ve bürokratik masrafları karşısında daha fazla dayanamadı ve sürekli değer kaybetmeğe başladı. 1844'deki Para Operasyonu ve Mecidiye esaslı para sistemine geçmek de Kuruşun erimesini engelleyemedi. 1840 yılında ilk defa piyasaya sürülen ve daha sonra da para sisteminin bir parçası olan Kaimeler de bu düşüşün önüne geçemedi.
III. Lira-Kuruş Devri (1879-1980)
Bu aşamada Mecidiye'nin 100 kuruş değerindeki Osmanlı altın lirası devletin temel para birimi oldu. Bu suretle Cumhuriyete de intikal eden lira-kuruş sistemi kurulmuş oldu. 19 ve 20. yüzyılın hızlı iktisadî gelişmelerine lira da ancak 100 yıl dayandı.
Dikkat edilirse akçe devri 361, kuruş devri 191 ve lira devri de 100 yıl sürmüştür. Lira devri kuruş devrinin yarısı, Kuruş devri de yaklaşık olarak akçe devrinin yarısı kadar bir zaman tedavülde kalmıştır. Bir önceki para bir sonraki para sisteminin türevi haline gelmiştir. 14-17. yüzyılların iktisadî hacmi karşısında akçe 36l yıl tedavülde kaldı. 18-19. yüzyılların iktisadî hacmi ve gelişmeleri karşısında da kuruş ancak 191 yıl dayandı. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılların iktisadî faaliyetleri daha hızlı ve geniş hacimli olduğundan lira da ancak 100 yıl dayanabildi. Lira 1980'den itibaren fiilen tarihî ömrünü tamamlamıştır. Eğer aynı iktisadî politikalar devam ettirilirse, liranın yerine ikame edilecek yeni para sisteminin ömrü de 50 yıldan fazla olmayacaktır.
Osmanlı para politikası döneminin coğrafî, iktisadî ve teknolojik şartları dahilinde genel iktisat politikasından farklı olmamak üzere belirlenmiştir. Bu şartlar muvacehesinde; a. Paranın darbı, b. Tedavülü hususlarında serbest, c. Resmi rayicin korunmasında müdahaleci bir politika izlemiştir. Para ve darphane birliği 19. yüzyılda yapılan ıslahat programları çerçevesinde ancak 1844'te sağlanmıştır. Şartlar oluştuğunda yeri ve zamanı geldiğinde para sisteminin değiştirilmesinde tereddüt gösterilmemiştir. Sadece para politikası değil bütünüyle iktisadi politikası dünya şartlarından ayrı bir gelişme göstermemiştir.
II. Osmanlı Para Tarihi
1. Akçe Dönemi (1327-1688)
Osmanlı malî sisteminde, para rejiminin temelini "Akçe" denen bir sikkenin teşkil etmiş olduğu bilinmektedir.23 İlk akçeler 1327 yılında Orhan Gazi zamanında kesilmiş eski Selçuklu dirhemine dayanan bir sikke idi. %95 gümüş ihtiva eden bu sikkeler yaklaşık 0.37 dirhem (1.136 Gr.) ağırlığında kesilmişti. Bu, 100 dirhem gümüşten 269 akçe kesilmiş demektir.24 Çelebi Sultan Mehmet devrine ait akçelerin vezni de 100 dirhem gümüşten 266,5 akçe kesilecek şekildeydi. II. Mahmut zamanında 100 dirhem gümüşten sırası ile 320, 299,6, 304,8 akçe kesilmişti. 1450 de 100 dirhem gümüşten 375,5, 1462 de 300, 1479 da 337 akçe yapılmıştı. Fatih'in son zamanlarında, örneğin 1475 yılında aynı miktar gümüşten 400 akçe kesildiği gibi, 1477 yılında aynı miktar gümüşten 400 akçe kesildiği gibi, 1477'de bu adedin 280'e indirilerek akçenin değeri birdenbire arttırılmıştır.25 1470'de bir akçe 1.152 gr. ağırlığındaydı.26 Tecdid-i sikke dolayısıyla çoğunlukla, akçenin ayar ve ağırlığına dokunulmuyor idiyse de, Fatih'in hükümdarlığında beş defa uygulanan bu politikada akçenin ağırlığı, her seferinde bir buğday (yaklaşık 48 mgr.) düşürülüyordu. 1425'deki tanıma göre 1.182 gr. olan akçenin ağırlığı, Fatih'in ölüm yılına rastlayan son tecdidden sonra 0.768 grama düştü.27 II. Bayezid devrinde akçenin vezni 100 dirhem gümüşten 426,5 akçe kesilerek seviyeye getirildi. Yavuz'un tahta geçtiği sırada, 400 akçe 100 dirhem gümüşe eşit olmuştu. Yani akçe, Bayezid dönemine göre değerlendirilmiştir28 Bununla beraber Yavuz, 1516'da akçenin değerini, babası zamanındaki değerine çıkarmıştır.
Kanuni'nin hükümdar olduğu 1520'de, adına kesilen ilk akçenin, yeniden 100/457 oranında olmak üzere bir kıymet düşüklüğüne uğradığı görülüyor. Hatta 100 dirhemden 533 adet olarak kesilenleri dahi vardı. Fakat bu devirde genellikle 100/457 oranı korunmuştur. II. Selim zamanında akçe yeniden 100 dirhem gümüşten 490 ve aynı saltanat sırasında 533 olarak kesilmişti. III. Murat'ın cülûsunda 100/426,5 oranı elde edilmekle beraber, bunda kalınmayarak, 100 dirhemden 533 ve daha sonra 800 akçe kesilmiş ve hatta bu 950'ye kadar çıkarılmak suretiyle akçenin gümüş değeri çok düşürülmüştür.29 XVI. yüzyılın sonlarında yapılan bu ayarlama, ilk büyük devalüasyondur.30 Bu devalüasyonun kesin tarihi hususunda görüş ayrılıkları olmakla beraber, bunun 1584-1586 yılları arasında yapıldığı kesindir. Alınan karara göre, o zamana kadar 100 dirhem gümüşten 450 akçe 0.672 gram gümüşten 450 akçe kesilmekte iken, bu defa 800 adet kesilecekti. Böylelikle bir dirhem 3.072 gr. olduğuna göre, akçe 0.672 gram gümüş ihtiva ederken, ağırlığı 0.384 grama indirilmiş oluyordu. Aynı karara göre, altın değer itibarıyla 120 akçeye karşılık kabul ediliyordu. Akçenin gerçek değerinde düşme olurken, altın, akçe hesabıyla değerlenmiş oluyordu.31 (Akçenin vezin ve ayar seyri için Bkz. Tablo 1 ve 2).
Görüldüğü gibi, akçenin küçülmesi, altın karşısında olan değerini de azaltmak zorunluluğunu göstermiştir. Nitekim 1431'de 1 flori altın 35 akçeydi. 1462'de 40 akçeye yükselmiştir. Bu sırada kamil kuruş da 35 akçeyi geçiyordu. Arada görülmesi mümkün olan anormal haller hariç, bu resmî rayicin 1548 yıllarına kadar devam ettiği tespit edilmektedir. Bu tarihten itibaren altın 60, kâmil kuruş 40 akçeye çıkarıldı. 1585'e kadar bu rayic devam ettikten sonra, nihayet bu yıl akçenin değeri 100 dirhem 800 akçe kesilecek şekilde düşürülmesi üzerine, altın 110, kâmil kuruş 70 akçe oldu. 1590'da akçenin vezni 100/950 oranında küçüldüğünden, altın 120, kâmil kuruş 70 akçe oldu. 1590'da akçenin vezni 100/950 oranında küçüldüğünden, altın 120, kâmil kuruş 80 ve Esedî de 70 akçeye çıkarıldı.32
Akçenin diğer altın ve gümüş sikkeler karşısındaki bu değeri, tabiatı ile resmî rayiçti. Serbest piyasada, yani halkın aralarındaki alışverişlerinde, akçe, her zaman aynı değeri koruyabilecek şekilde bir değişim aracı olmaktan uzaktı. Hükümetin akçeye takdir ettiği altın ve kuruş karşısındaki resmî değer, yalnız devletin reaya ile olan ilişkilerinde (vergiler, mal alımları) geçerli idi. Ticarî hayatta ise akçe, daima daha düşük seviyede işlem görmekteydi.33
Akçeler, çağının şartları gereği İmparatorluğun çeşitli yerlerinde kurulan darphanelerde basılmaktaydı. Ayrıca alış-verişi kolaylaştırmak için, akçeden daha küçük değerde olmak üzere, bakırdan "Pul"ların kesilip tedavüle sürüldüğü de bilinmektedir.
16. yüzyılın sonlarında yapılan yeni sikke tashihine göre; 1584-1586 devalüasyonu ile 100 dirhem gümüşten 800 yerine 950 akçe kesilecekti. Buna göre 1586'da ağırlığı 0.384 gr. olan akçe, daha fazla küçültülerek 0.323 grama düşürülmüştür. Bu suretle eskiden 0.384 gramlık akçelerden 120'si, yani 46.80 gram gümüş ile bir altın alınırken, şimdi aynı altın, bu defa daha fazla küçültülmüş akçelerin 120'sinin ağırlığı olan 38.76 gram gümüş ile alınabilecekti. Bir müddet önce bir gram altın 13.10 gram gümüş olarak hesaplanıyordu. Fakat bu durum da uzun sürmedi. 1604 tarihinde akçenin vezni ".dirhemi dokuzbuçuk üzere akçe kat'" ettirmek suretiyle bir dirhemden 9,5 akçe kesilecek hale getirildi.34 Yani 100 dirhemden 950 adet kesilecek duruma geldi ki bu da 0,337 gr. demektir.1618 yılı sonunda 100 dirhem gümüşten 950 yerine 1000 akçe kestirilerek, akçenin ağırlığı 0.307 grama düşürüldü.35 1624'te paraya yeni bir düzen verilmek suretiyle "...hâliyâ sikke-i cedid ile meskûk onu bir dirhem kâmilü'l-ayar cedîd akçe çıkarılmağın min ba'd Altun yüzyirmi akçeye ve Kâmil Kuruş seksen akçeye ve Esedî Kuruş yetmiş akçeye ve Zolota elli akçeye ve Babka altı akçeye ve Mısır Parası üç akçeye ve Osmanî dahi üç akçeye." çıkartılmıştır.36 1633'te Kâmil kuruş 78, Esedî 68, Leh Kuruşu (Zloti) 48 akçeydi.37
Nitekim 1620'den itibaren piyasadaki altın fiyatları yükselmeye başlayarak, 1623'ün ilk aylarında 200 ve 240 akçeye, daha sonra da 275'e ve nihayet 1624'ün başlarında 400'e yaklaşmasıyla, devletin yeni bir müdahalesine zorunluluk duyuldu. Akçe ayarı değiştirilmedi, ancak yeni kesilen akçelerin 120'sinin bir altın ve 80 tanesinin bir Riyal (İspanya Kuruşu) olarak alınıp-verilmesi emredildi. Bir-iki yıl zorlukla korunabilen bu fiyatlar, giderek yükselmeye başlayarak önce 130'a, 1629'da 180'e, 1630-1632'de 200'e, 1632-1635'de 220'ye (1633'te resmi fiyatı 118 akçeydi) ve nihayet 1638-1640'da 250'ye kadar yükselmiştir.38 1658'de 70 akçe olan Esedî Kuruş, 1660'da serbest piyasada 100 akçeye geçiyordu. Zolota ise 1658'de 40, 1659'da 50, 1685'de 75 akçe olmuştur. Pâre 1670'de 5,5, 1376'da 3, 1684'de 5 ve 1693'te de 4 akçe olmuştur.39
XVII. yüzyılın sonlarında, savaşlar ve yeni cülûs bahşişleri yüzünden malî bunalım daha da arttı. Alınan her türlü tedbire rağmen, bunalımın önü alınamadı. Bunun üzerine her zaman başvurulan devalüasyona gidildi. Bir dirhem gümüşten 12,5 yerine 17 akçe kesilmesine karar verildi. Hatta bir adım daha ileri gidilerek bakırdan mankur darbına başlandı.40 12 Eylül 1688'de basımına başlanan mankurların biri yarım dirhem (1.536 gr.) ağırlığında ve 2 tanesi bir akçe değerindeydi. Piyasada bu rayiç çok makul karşılandı. Halkın rağbetine ve malî sıkıntının da etkisiyle, bir mankurun bir akçeye tedavül etmesi için tedbirler alındı, emirler çıkarıldı.41 Fakat işe kalpazanların el atıp, piyasaya sahtelerini sürmeleri üzerine 22 Haziran 1691 tarihinde tahta geçen II. Ahmet, kardeşi II. Süleyman'ın mankurlarını tedavülden kaldırdı. Mankur darbı için Darphane genişletilmiş, yeni makine ve aletler getirtilmiştir.42 Yalnız mankur darbı mevzi olmuş, İmparatorluğun her tarafına yayılmamıştı. Yayılabildiği bölgeler, Edirne, Selanik, Adalar, Batı Anadolu ve Gönye'ye kadar uzanan Karadeniz sahil bölgeleri olmuştur. Mankur darbı 9 Kasım 1691'de fiilen durdurulmuştur.43
2. Kuruş Dönemi (1688-1880)
Bu dönemde önemli başka bir gelişme de, o zamana kadar sadece Avrupa Kuruşları kullanılırken, akçenin değerindeki düşüş üzerine, ilk defa Türkiye'de Kuruşların bastırılması oldu. Kuruş, aslında XIII. yüzyılda ilk defa Fransa'da kesilmiş olan bir paradır. Daha sonraları Avrupa'nın çeşitli ülkelerine yayılan kuruş, her ülkenin dil kurallarına göre değişik telaffuzlarla anıldı. Örneğin İtalyanca Grosso, İslavca Grosz, Macarca Grache, Almanca Grecheu olarak kullanıldı.44
Daha İmparatorluğun kuruluş dönemlerinde kullanıldığı bilinen kuruşlar, Avrupa kuruşlarıydı. Bunlar çoğunlukla Alman Thalerleri olup, 9 dirhem (27.648 gr.) ağırlığındaydı. Bu Kuruşlara bazen Riyal, bazen da Riyal Kuruş denmiştir. Kızıl Kuruş dendiği zaman da, Venedik altını veya Dukası anlaşılıyordu. Yabancı Kuruşların aksamı İmparatorlukta kullanılmadığı için, bunların yerli paradan kıymet karşılıkları, altınlarda olduğu gibi, başlangıçta "akçe" üzerinden hesaplanıyordu. Akçenin gittikçe küçülmesi ve hatta kullanılmayacak hale gelmesi üzerine, memlekette yabancı paralar dolaşmaya başladı. II. Süleyman zamanında vezinleri Almanya'nın eski Thalerlerinden, Riyal ve Esedî Kuruşlardan 2,5-3 dirhem noksan yani 6 dirhem (18.432 gr.) ve bazan 6 dirhem 4 kırat (19.248 gr.) ağırlığında ilk Osmanlı Kuruşları bastırıldı. Bunların ayarları 833'tü.45 Akçe ise, sadece muhasebe akçesi, gerçekte bulunmayan ama hesapları düzenlemede değer ve ayar birimi olarak kullanılan bir sikke haline geldi. Şimdi Kuruş, devletin resmî dolaşır sikkesi olacaktır. Önceleri ortada dolaşan Thaler, Riyal ve Hollanda Esedî Kuruşları arasında, en hafifleri olan Thaler örnek alındı. Kuruş adı, bunların yanında Hollanda Esedîlerine denk olarak çıkarılan veya çıkarılması düşünülen sikkelere verildi. Anlaşıldığına göre, bunlar gerçekten hükümetin, aslında Hollanda'dan gelen ve artık orada kullanılmayan sikkeleri Darphaneye alarak ve üstlerini silerek bir tuğra basıp çıkardığı sikkelerdir. Devletin asıl çıkardığı sikke, bu Kuruşların her birinin kırkta biri olan paradır. Altın 160 akçe farz edilerek Kuruşa 80 akçe değer kondu. Para denen ufaklıkta, bunun 1/40'ı yani 2 akçe olacaktı. Ancak bu değer itibari değerdi. Gerçekte altının yani Duka veya Florinin değeri, bunun çok üstündeydi.46
Kuruşun cüz'leri Zolota/Zolata (Lehçede Zloti) 30 para, Yirmilik yani yarım Kuruş, Onbeşlik, Onluk ve Beşlikti. Katları ise Altmışlık Zolota yani 60 para (1,5 kuruş), İkilik (2 kuruş, yani 80 para) ve Yüzlük yani 100 para (2,5 kuruş) idi.
Aşağıda bu kuruşların vezin seyirleri görülmektedir:
Tablo 3: Kuruşun Vezin Seyri (Ayarı 830)
Yıllar Dirhem Kırat Gram
Bu dönemde çok çeşitli Kuruşlar tedavül etmiştir. Bunların vezin ve ayarları aşağıdaki tabloda verilmiştir
Tablo 7: Gümüş Meskukât Cinsleri47
V e z n i
Adı Dirhem Kırat Gram Ayarı (%)
Yüzlük 10 32,0746
İkilik 8 25,656 46
Kuruş 4 12,828 46
Kuruş 3 2 10,021 46
Kuruş 2 6,414 73
Yirmilik 2 6,41446
Onluk 1
Onluk Beş Paralık Beş Para Para 1,25
Altı 0,50 Altmışlık 3 Çifte Zolota 2 Otuzluk Zolota Cihadiye (Beş Kuruşluk)
Yüzlük 4
Ellilik 2
Yeni İkilik 4
Beş Paralık 3,5
Yeni Resimli Halis Ayarlı Kuruş 8
Yirmi Paralık Cedid Beşlik Yüzlük 2
Kuruş 1
Yirmilik
Onluk
3,207 46 8 1,603 73 8 1,603 46
4 0,80173
0,250 46 0,100 46
9,62146
6,414 60
1 3,207 60
8 25,656 73
12,828 73
6,414 73
12,828 73
0,70173
25,656 83
4 0,801 17
5 16,035 22 veya 17 8 8,017 22 veya 17
3,207 22 veya 17 8 1,603 22 veya 17 4 0,801 22 veya 17
Para 1 0,20022 veya 17
Altılık 4 12,828 44
Üçlük2 6,41444
Altmışlık 1 3,20744
Böylece XVIII. yüzyıla, daha XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan büyük mali sıkıntılara girildi. Bu yüzyılda daha önceleri tutulan yolda esaslı hiçbir değişiklik olmadı. 1700 yılında Esedî 120 ve Riyal 130 akçeye yükseldi.48
1704, 1719, 1732 ve nihayet 1789 da hazineye gelir sağlamak üzere sikke ayarlamaları yapıldı.49 Bu yüzyılda yeni bazı altınlar basılmıştır. 1716 tarihinde 110 dirhemden 100 adet kesilecek şekilde Cedit Zer-i İstanbul basılmasına karar verildi. Buna göre bir Zer-i İstanbul 3.379 gr. ağırlığında olacaktı. I. Mahmut zamanında Cedid İstanbulî (Fındık) ve Zer-i Mahbublar, şekil, ayar ve vezin bakımından eskilerinin aynı ise de, Cedid İstanbulîlerin (Fındık) ayarı, Şerifî ve Eşrefiler gibi 970, Zer-i-Mahbubların Ayarı ise 952 dir. Bu zamanda fındık 150 para, yani 450 akçe, Zer-i Mahbub 110 para, yani 330 akçe, Mısır Zincirlisi 110 para, Mısır Tuğralı altını 105 para, Kuruş 40 para, yani 120 akçe, Zolota 30 para, 1 Para 3 akçe idi. Fındıkları Nısfiyeleri olduğu gibi, 1, 2, 3 ve 5 altınlık büyük cinsleri de vardı.
1719'da Eşrefî altın 100 Para, 40 Para 1 kuruş ve Zolota da 80 akçe oldu.50 Aynı yılın Ekim ayında piyasadaki sikkelerin fiyatları şu şekilde belirlenmişti51:
1719 Yılı Sikke Fiyatları
Sikkenin Adı Fiyatı (Akçe)
Cedid Tuğralı İstanbul Altını 390
Mısır Zincirlisi 330
Mısır Tuğralısı 315
Cedid Kuruş 120
Yarım Kuruş 60
Rubu Kuruş 30
Cedid Zolota 90
1 Kuruş (Cedid Akçe ile) 120
Yaldız Altını 370
Macar Altını 360
8,5 Dirhem (27,2595 gr) veznindeki Atik Esedî 144 8,5 Dirhem 1 Denk (27,3616 gr.) veznindeki Sevillia Riyali 186
9 Dirhem Veznindeki (28,8630 gr.) Kara Kuruş 181 Eski Zolota 88
7 Dirhem 2,5 Kırat (22,9500 gr.) Veznindeki Dukat Kuruşu 137
8,5 Dirhem ve 1 Denk (27,3616 gr.) Veznindeki Polya 173
2 Dirhem (6,414 gr.) gelen Lipur-ı Kebir 24 1 Dirhem gelen (3,207 gr.) Lipur-ı Sağir 10
1728 tarihinde yayınlanan bir fermanla kırkık paraların halk arasında fazlalaştığı, özellikle kalpazanların Mısır parasının etrafını kırparak ayarını düşürdükleri ve bunun önüne geçilmesi gerektiği bildirilerek, kırpık paraların yasaklandığı ilan edilmiştir. Ayarı düşük paraların toplanarak yeni Cedid Kuruşların piyasaya sürülmesi emredilmiştir. Buna göre belirlenen yeni sikke fiyatları aşağıya çıkartılmıştır.
1728 Yılı sikke Fiyatları52
Sikkenin Adı Fiyatı (Akçe olarak)
Cedid Tuğralı Kuruş 120
Cedid Zolota 90
Cedid Sülüs 45
Zencirekli Müdevver İstanbul Altını 400
Mısır Altını 330
Tuğralı İstanbul Altını 360
Tuğralı Mısır Altını 315
Silviya Kuruş (8,5 dirhem ve 1 Denk) 186
Zolota-i Atik 88
Lipur-ı Kebir (8,5 dirhem) 24
Lipur-ı Sağir (1 Dirhem) 10
Frengi Yaldız Altını 385
Macar Altını 380
1731 yılında da bu rayicin değişmediği görülmektedir.53
1758 yılında yayınlanan bir ferman, para düzeni ile üzerinde yapılan işlemlerle ilgili olarak çok ilginç bilgiler vermektedir. "...sikke-i hümâyunumla meskûk ve madrûb olan tâmü'l-vezn Fındık altunu ile Yaldız Venedik altununun ayar ve vezni müsavî olmağla memâlik-i padişahânemde vâki büldan ve emsârda mukaddemâ bir bahâda müsavât üzere mütedavil ve râyic iken ba'zı tacirler ve sarraflar ve Yahud taifeleri dekk ü desîselerinden nâşi Yaldız altununun Fındık altunu ile ayarda farkı olmak misillü ekâzib işâasıyla beyne'n-nas Yaldız altunun bahâsı terakki bularak yüz ellişer paraya bâliğ olub Fındık altunu hâli üzere kaldığından memâlik-i mahrusemde olan Fındık altunu devşirüb Venedik memleketine irsâl ve Yaldız altunu kat' ve memâlik-i mahrûsama getirüb bu kâr ile me'lûf olan Nasara ve Yahud tâifesi vâfir intifa' idüb ehl-i islam devlet-i aliyyem reayası mutazarrır olduklarından..." bahisle bunun önlenmesi istenmektedir. Bununla beraber sikke fiyatları yeniden belirlenmiştir. Buna göre sikke fiyatları aşağıda görüldüğü gibi tespit edilmiştir.
1758 yılı sikke Fiyatları
Sikkenin Adı Fiyatı (Para olarak)Fındık Altını 155 (465 akçe) Yaldız Altını 155 (465 akçe) Zer-i Mahbub 100 (300 akçe) Macar Altını 146,66 (440 akçe)
1770-1771'de altın fiyatlarında bir yükselme görülmektedir. Halkın elinde bulunan altınların piyasaya çıkarılması için altın fiyatlarına zam yapıldı. Böylece 110 paraya geçen Zer-i Mahbub 120 paraya, 155 değerindeki Fındık 165 paraya çıktı. Yine bu devirde ilk olarak 60 para değerinde Çifte Zolota (Altmışlık) basılmıştır.
Tarihsiz, ancak 18. yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu tahmin edilen bir belgede piyasadaki altınların vezinleri aşağıda görüldüğü gibidir.54
Tablo 8: Piyasadaki altınların Vezinleri
Altının Cinsi Kırat Buğday Gram
Fındık Altını 17,5 0,5 3,513
Zincirli İstanbul 17,5 0,5 3,513
Zer-i Mahbub 13 1 2,617
Mısır Zincirlisi 17,5 20,5 3,326
Mısır Tuğralı 17 1 3,419
Yaldız 17,5 0,5 3,513 Macar 17,5 0,5 3,513
I. Abdülhamit devrinde (1774-1789) 9 dirhem (27.648 gr.) ağırlığında Çifte Zolota, ayrıca 30 paralık Tek Zolota, Bir Kuruşluk, İkilik (Çifte Kuruş), 20, 10,5, 1 paralık sikkeler dahi basılmıştır. Nihayet 1788'de İstanbul Zer-i Mahbubu 3,5 Kuruş, Nısfiyyesi 70 paraya, Rub'iyyesi 50 paraya, Mısır Zer-i Mahbubu 3 Kuruşa, Nısfiyyesi 60 paraya, Fındık ve Macar altınları 5 kuruşa, Yaldız altını 5 kuruş 10 paraya, Karakuruş (Riyal) da 100 paraya yükselmiştir.55
İmparatorluğun kuruluşundan beri olduğu gibi, bu dönemde de madeni para rejimi hakimdir. Altın ve gümüşten basılmış çeşitli paralar tedavüldeydi. Paranın değeri, nominal değil, reel değeriyle ölçülürdü. İmparatorlukta yerli paraların yanında, yabancı devletlerin paraları da geçmekteydi.
Bu devirde 1688 yılında ilk kez tedavüle çıkarılan Kuruş, klâsik akçenin yerini almıştır. Artık akçe, yalnızca hesaplamalarda kullanılan, gerçekte, piyasada bulunmayan bir para durumuna gelmiştir. Daha çok Kuruş ve Kuruşun 1/40'ı olan para kullanılmaktadır.
1791 yılında 100 dirhem (320 gr.) elli bir ayar gümüşten 25 Kuruş kesildiğine göre, 40 paraya eşit olan Kuruş, 12.8 gr. ağırlığındadır.56 1 Para 3 akçe değerindedir. Bu ayarı sabit tutmak için çok titiz davranılırdı. Hatta İstanbul ölçülerine uymadığı saptanan Mısır Darphanesi 1791 yılında kapatılmıştır.
Kuruş, Para ve Akçe gümüş paralardı. Para ve akçe Kuruşun türevleri olup, alış-verişte kolaylığı sağlayan paralardı. Altın paralar ise daha büyük işlemlerde kullanılırdı. İstanbul Zer-i Mahbubu, İstanbul'da basılan Fındık, Mısır'da basılan Mısır Zer-i Mahbubu, Trablusgarp, Tunus, Cezayir altınları ile Yaldız, Macar ve Kıremisi bu yıllarda tedavülde olan altın çeşitleridir. İstanbul ve Mısır Zer-Mahbupları ile Fındık altınlarının Nısfiye ve Rub'iyeleri vardı.
İstanbul Fındık altını, 16 kırat yani 1 dirhem (3.207 gr.), Nısfiyesi 8 kırat (1.603 gr.), Rub'iyesi 4 kırat (0.816 gr.) ağırlığındaydı. Mısır ve İstanbul Zer-Mahbupları 12'şer kırat (2.448 gr.), Nısfiyeleri 6'şar kırat (1.224 gr.), Rub'iyeleri de 3'er kırat (0.612 gr.) idiler. Yaldız ve Macar altınlarının vezinleri aynı olup 17 kırat (3.468 gr.) ağırlığındaydılar.57
1783 yılında (7 Eylül 1783-8 Şevval 1197) Sivas'taki bir terekeden, İstanbul Zer-i Mahbubunun 3, Nısfiyesinin 1,5 kuruş olduğunu saptamaktayız.58 1788 yılına gelindiğinde yayınlanan bir fermanla59 ". bir müddetten beru ecnâc-ı altun ve sâir meskuk akçenin fiyât-ı mu'ayyen-i mevzu'asına riayet olunmayup erbâb-ı hiyl yedlerinde istedikleri gibi zamime-i ****** ile mütedavil olmaktan nâşi bu husûs-u mu'amelât mucib-i ihtilâ-i azîm ve bâis-i gayn ve tağyir olduğundan." dolayı ". bundan akdem virilen fetâvâ-yı şerife ve sâdır olan hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûnum mucibince ittifak-ârâ ile karargîr olan nizâm-ı cedid üzere İstanbul Zer-i Mahbubu üç buçuk guruşa ve Nısfiyesi altmış paraya ve fındık ve Macar altunları beş guruşa ve Yaldız altun beş guruş on para ve Karakuruş yüz paraya." yükseltilmiştir. Bu fiyatlardan fazlaya alınıp-satılmaması hususu da sıkı bir şekilde tenbih edilmişti.
1789 yılında, buhranlı bir dönemde saltanatı devralan III. Selim'in ilk işi, sürüp giden savaşlara bir son vermek ve malî sıkıntıya çareler aramak oldu. Bu konudaki düşüncelerini Hatt-ı Hümâyunlarında görmek mümkündür.60 Devlet işlerini düzene sokmak, planladığı ıslahatı gerçekleştirmek için sağlam bir ekonomiye, dolu bir hazineye ihtiyacı olduğunu biliyordu. Avrupa'dan, hatta Fas'tan para bulma ümitleri kalmayınca, yerli kaynaklara dönüldü. III. Selim tasarrufa önem verdi. Halkı da bu yönde teşvik etti. Hatta halkın altın ve gümüşten yapılmış eşya kullanılmasının haram olduğu, bunların bedeli karşılığında Darphaneye verilmesinin uygun olacağı hakkında Şeyhülislam'dan fetva aldı.61
Ancak 1794 yılında altın fiyatları yeniden saptandı. Buna göre; İstanbul Zer-i Mahbubu 5 kuruşa, Nısfiyesi 100 paraya, Rub'iyyesi 70 paraya, Atik ve Cedit Fındık altınları 7'şer kuruşa, Rub'iyyeleri 70 paraya, Mısır Zer-i Mahbubu 4 kuruşa, Nısfiyesi 2 kuruşa, Macar 7, Yaldız 7,5 kuruşa yükseldi.62 Bu tarihten itibaren Sürre Alayları ile Halep, Şam ve Bağdat'a altın ve gümüş götürülmesi de yasaklanmıştı.
Ferman ve emirlerden anlaşıldığına göre, sikkelere verilen resmî kurum yanında, halk arasında geçerli olan çarşı-pazar fiyatı vardı. Hemen hemen her emir veya fermanda, sikkelerin belirlenen bedellerinden ".ziyâdeye alunub verilmemesi." nin özellikle belirtilmesi hususu, bunun açık ifadesidir. Yalnız resmî işlemlerde altının o günkü fiyatı geçerli olmaktaydı. Örneğin, terekelerde verilen altın fiyatları ile resmî fiyatlar karşılaştırıldığı zaman, bunların aynı olduğu görülür. Ankara'da 1801 tarihli bir terekede, 13 Mısır Nısfiyesi 26, 6 Mısır Zer-i Mahbubu 24, 11 İstanbul Nısfiyesi 27,5 kuruş olarak belirlenmiştir.63 Gerçekten de bu tarihte Mısır Nısfiyesi 2, mısır Zer-i Mahbubu 4, İstanbul Nısfiyesi de 2,5 kuruştur.64 Aynı şekilde Kayseri'deki 1799 tarihli bir terekede, 10 tane İstanbul Zer-i Mahbubuna 50, 6 tane Mısır Zer-i Mahbubuna 24 kuruş değer verilmiştir ki, İstanbul Zer-i Mahbubu da 4 kuruştur.65 Zaten Kadıların, resmî fiyata veya narha tâbi maddelerin fiyatlarını yükseltmeyeceklerini başka çalışmamızda tespit etmiştik. Kadıların resm-i kısmeti yükseltmek için, terekede belirtilen malların fiyatlarını yüksek tuttukları düşüncesi hakim ise de, bu çok sınırlıydı.
1783'te 12 kırat (2.448 gr.) olan İstanbul Zer-i Mahbubu 3 kuruş iken, %16,6 oranında yükselerek 3,5 kuruş olmuştur. 1788-1794 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde %42,8'lik bir artışla 3,5 kuruş olan İstanbul Zer-i Mahbubu 5 kuruş olmuştur. 1783-1788 yılları arasındaki 6 yıllık döneme göre, 1788-1794 dönemindeki 6 yıllık bir zamanda %50'den fazla bir artış vardır. 1788'de 17 kıratlık (3.468 gr.) Macar altını 5 kuruş iken, 1794'de 7 kuruşa yükselmiştir. Macar altınındaki yükselme oranı %40'tır. 1801 yılına kadar altın fiyatlarında herhangi bir artış olmamıştır. 1783-1801 yılları arasındaki 18 yıllık dönemde, 3 kuruştan 5 kuruşa yükselen İstanbul Zer-i Mahbubunun artış oranı %66,6 dır.
Piyasadaki altın sikkelerin vezin ve fiyat tabloları aşağıda görüldüğü gibidir. Tabloların kaynakları metin içinde geçmekle beraber Pamuk'un eserinden de faydalanılmıştır.66
Tablo 9: İstanbul Zer-i Mahbub Altını
Vezni Fiyatı Resmi Serbest
Yıllar Kırat Gram Kuruş Para Kuruş Para Tablo 10: Fındık Altının Vezin ve Fiyatı
Yıllar Dirhem Kırat Gram Kuruş Para Kuruş Para
Tablo 11: Macar Altını Vezni Fiyatı Resmi Serbest
Yıllar Dirhem Kırat Gram Kuruş Para Kuruş Para
Tablo 12 : Yaldız Altını Yıllar Dirhem Kırat Gram Kuruş Para Kuruş Para
Tablo 13: Atik Kumi Vezni Fiyatı Yıllar Dirhem Kırat Gram Resmi Serbest
Bu dönemdeki gümüş paralara gelince; Kuruştan başka paralar da tedavüldeydi. 1773'te 9 dirhem 31/4 kırat (28.200 gr.) ağırlığında İkilik (Çifte Kuruş) basılmıştı. Aynı tarihte 8 dirhem 15 kırat (27.456 gr.) ağırlığında Altmışlık (Çifte Zolota) ve 4 dirhem 6,5 kırat (13,536 gr.) ağırlığında Otuzluk (Zolota) basıldı. 1773'te Kuruşun vezni ise 5 dirhem 13,25 kırat (17,904 gr.) idi. Bunlardan başka Beşlik ve Onluk sikkeler de vardı. Paranın 1773'teki vezni ise 2,5 kırat (0,480 gr.) idi. Akçe de 0.75 kırat (0.144 gr) ağırlığındaydı.67 1789 da Kuruşun vezni 4 kırata (0.768 gr.) düşürüldü. Aynı şekilde Çifte Zolota (Altmışlık) 5 dirhem, 13,25 kırata (17.904 gr.) düşürüldü. Para ise 1,5 kırat (0.288 gr.) oldu. III. Selim'in saltanatının ilk yılında 1773'teki veznini koruyan Akçe, 1796 da 0.96 gr. (0,5kırat)'a kadar düştü. Öteki gümüş paralarda değişik oranlarda düşüşler oldu.68
Bu dönemde de çift mikyaslı para sistemi (Bimetalizm) geçerlidir. 1810 yılına kadar III. Selim ve daha önceki yıllarda kullanılan altın ve gümüş paralar tedavüldeydi. Ancak 1808'de II. Mahmut'un tahta geçmesiyle, altın ve gümüş paraların ayar ve vezinleri sık sık değiştirilmeye başlanmıştır. Saltanatının başlangıcında (1808) 11 kırat 3,5 buğday (2.622 gr.) ağırlığında İstanbul altını adıyla bir altın para bastırıldı. Nısfiye ve Rub'iyyeleri de kesilen İstanbul altınları 1815'te tedavülden kaldırılmıştır. 1816'da her biri 1 dirhem 7 kırat 3 buğday (4.787 gr.) ağırlığında Rumi adıyla yeni bir altın piyasaya sürüldü. 1820 yılına kadar kullanıldı. Bu tarihlerde İstanbul altınları ayarında Cedid Rumî adıyla yeni bir para daha bastırıldı. Bu yeni Rumilerin çevresi yazılı olduğu için, halk arasında "Yazılı Mahmudiye" adıyla anıldı. Bunların da Yarım ve Çeyrekleri vardı.69 1822 yılında Atik Rumi vezninde Darü'l-Hilafe altınları bastırıldı ki, halk bunlara "Sıra altını" derdi. 1824'te 19 kırat 3 buğday 3,5 kesir ayarında ve 7.75 kırat ağırlığında Adlî altını tedavüle çıkarıldı. Bir yıl sonra ayarı 17 kırat, 3 buğday ve 3,5 kesire düşürülerek yeniden darbedilen Adlîlere, Cedid Adlî adı verildi.
Yeniçeri Ocağının kaldırılmasının ardından (1826) 20 kırat 3 buğday 3,5 kesir ayarında 1 dirhem 0,75 kırat (3.360 gr.) ağırlığında Hayriye adıyla yeni bir altın piyasaya sürüldü. Bunların da Nısf ve Rubu'ları olup, halk arasında "Gazi" veya "Sandıklı altın" olarak meşhur olmuştur. 1832 yılında 8 kırat (1.632 gr.) ağırlığında, 5 tanesi 100 kuruş değerinde Mahmudiye adıyla yeni bir altın daha bastırıldı. Yirmilik olarak da bilinen Mahmudiyeler, bundan sonra devrinin muhasebe sikkesi durumuna gelmiştir.70 Bunlardan başka öteki yerli altınlar ile yabancı altın ve gümüş paralar da tedavüldeydi.
Altın paralara paralel olarak, piyasada geçerli olan gümüş paralar üzerinde de sık sık enflasyona başvurulduğu gibi, bunlar da çeşitlilik göstermekteydi. 1810 yılına kadar III. Selim ve IV. Mustafa'nın gümüş paraları geçerliyken, bu tarihte eski İkiliklerin ağırlığına eşit olarak 8 dirhem (25.656 gr.) ve 730 ayarında, 200 para yani 5 kuruş değerinde Cihadiye adıyla Beşlik ile aksamı olan Yüzlük (2,5 Kuruşluk) ve 25 paraya rayic olan çeyrek darbedildi.71 Yeni paraya bu adın verilmesinde, Rusya ve Avusturya ile devam eden savaşın etkili olduğu anlaşılmaktadır. 1820-1821'de gümüş fiyatlarının yükselmesi, Osmanlı gümüş paralarının dışarıya kaçırılmaya başlanması üzerine ayarlarına dokunulmaksızın, ağırlıklarında indirim yapıldı. Kuruşun ağırlığı 2 dirheme (6.414 gr.), İkilik de 4 dirheme (12.828 gr.) düşürüldü.72 Vilayetlerde Kuruşun 40 yerine 60 paraya alınıp verilmesi üzerine, 1824'de %60 ayarında Altmışlık adıyla yeni bir gümüş para daha bastırıldı.73
Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra, yeni düzenin yerleştirilmesi, Mansûre hazinesinin kurulması gibi büyük harcamalar gerektiren olaylar üzerine, paranın değerinin düşürülmesi yoluna gidildi. 1828'de Metelik denen paralar piyasaya sürüldü. Bunların ayarı binde 220-225 arasında değişmekteydi. Beş, İkibuçuk ve Bir Kuruş ile Kuruşun aksamı olan 20 ve 10 Paralıktan ibaret olan bu paraların piyasaya sürülmesiyle, geçici bir ferahlık meydana geldi. Bunu gören hükümet, malî bunalımın da etkisiyle, bu paraların ayarlarını üç yıl sonra, yani 1831'de binde 170-175'e kadar düşürdü.74 Birinci tertip Meteliklere, halk arasında Noktasız, ikinci tertip Meteliklere de, kurdelalarının hemen altında bir nokta bulunduğu için Noktalı adı verildi. 1833'te Metelik darbına son verildiği halde, uzun müddet ufaklık olarak kullanıldılar.
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı gibi, bu dönemde hükümet, gerçekten çok büyük bir malî bunalım içine girmiştir. Böyle olunca, piyasadaki altın ve gümüş sikkelerin fiyatları, dolayısıyla diğer fiyatlarda hissedilir bir şekilde artacaktır.
Nitekim 1801 yılında sikke fiyatlarında yeni bir yükselme görülmektedir. 3 Ağustos 1801 tarihinde Ankara'ya ulaşan emre göre; 75 "... mukaddemce sâdır olan fî-mâ-ba'd Zer-i Mahbubu İstanbul'u beş guruşa ve Nısfiyesi yüz paraya ve Rub'iyyesi elli paraya ve Atîk ve Cedid Fındık altunu yedi guruşa ve Rub'iyesi yetmiş paraya ve Mısır Zer-i Mahbubu dört guruşa ve Nısfiyesi iki guruşa ve Macar altunu yedi guruşa ve Yaldız altunu yedi buçuk guruşa ve Riyal üç guruşa on paraya câri olup bir akçe ziyadeye alunup verilmemek ve her kim ziyadeye alur verir ise bilâ-aman siyâset ve cezası der-akab icra olunmak ve bundan sonra Der-'aliyyemden sürre olarak halep ve Şam ve Bağdat ve sâir mahallere altun irsal olunmamak üzere men'-i külli ile men." olunduğu belirtilmektedir. Ayrıca ". ol bâbda Müste'min tüccarına keyfiyet ifade ile men' ve tenbih eylemeleri zımnında der-'aliyyemde mukim düvel elçilerine resmen takrirleri i'tâ olunduğu beyâniyle min ba'd hâfiyyeten ziyâdeye alunup verilmemek ve bu hususa ferden-ferdâ nezâret ve ikdçm ve bu seyyi'e-i mekrûhenin külliyen kam' ve i'lâmına ve ala'l-husus poliçenin suret-i nizâmına bi'l-ittifak ihtimâm-ı tâm ederek bu nizâmın devam ve isfifârına mezîd i'tinâ ve dikkat eylemek üzere me'mûr ve ta'yin kılınmışidiniz ancak Müste'min tüccarının emr-i ticaretleri Yaldız ve Macar altunları ve Riyale mahsus olduğundan şeriklerine altun ve Riyal irsâl etmedikleri takdirce ticaretlerinden me'yûs olacaklarına binâ'en takdir olunan fiyat ile irsalerine ruhsat verilüb lâkin bâlâda beyân olunduğu üzere Macar altunu yedi guruşa Yaldız altunu yedibuçuk guruşa ve Riyal üç guruşa on paradan ziyâdeye alunub verilmemesi hususu." na dikkat edilmesi istenmektedir. Emirden de anlaşılacağı gibi, Müste'min tüccarları76daha çok alışverişlerini Yaldız, Macar ve Riyal ile yaptıklarından, bunları resmî kurlarının üzerinden fiyatla halktan toplayıp, dışarıya, ortaklarına göndermektedirler, eğer belirlenen fiyattan alışverişlerini yaparlarsa, ticaretlerine herhangi bir zarar gelmeyecek, aksi takdirde haklarında gerekli işlem yapılacaktı.
Aradan dört yıl gibi kısa bir zaman geçtikten sonra yani 1805'te tedavülde olan altınların fiyatları yeniden belirlendi. Buna göre; İstanbul Zer-i Mahbubu 5,5, Atik ve Cedid fındık altınları 8, Macar 8 ve Yaldız 8,5 kuruşa yükseldi.77 1806 tarihli Kayseri defterlerindeki bir terekeye göre78 14 miskal (64.512 gr.) gelen bir çift bilezik 138 kuruştu. Bilezikte işçilik masrafını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Aynı terekede 2 miskal (9.216 gr.) inci de 13 kuruş olarak belirlenmiştir. İki yıl sonrası tarihli başka bir terekeden de 83 dirhem (266.18 gr.) gelen gümüş kuşağa 40 kuruş paha biçilmiştir ki, 1 kuruş, 6,64 gr. işlenmiş gümüşe eşit demektir.79
1812 yılına gelindiğinde, yeni bir enflasyona gidildiği görülmektedir. Piyasadaki altın paralar, halk arasında resmî fiyatının üstünde fiyatlarla geçmekteydi. Dolayısıyla, yukarıda da değinildiği gibi, yabancı tüccar eliyle yurtdışına kıymetli maden kaçırılmaktaydı. Bunun üzerine yayınlanan bir fermanla altın ve gümüş paraların fiyatları yeniden belirlendi.80 Bu fermanla 1805 yılında 5,5 kuruş olan İstanbul Zer-i Mahbubu 6,5 kuruşa, 4 kuruş olan Mısır Zer-i Mahbubu da 6,5 kuruşa, Fındık 8'den 10'a, Macar 8'den 11.5'a, Yaldız 8,5'tan 12 kuruşa, 3 kuruş 10 para olan Riyal 5,5 kuruşa, Avarız da 5 kuruş 10 paraya yükseltildi. Ancak ". nizâm-ı mezkûre zımnında elde olan ecnâs nukûd ve fiat-ı mukarrere ile alınmak lâzım gelse'ibadullaha bir nev' mucib-i hasar olur." düşüncesinden hareketle, halk arasında geçerli olan fiyattan, doksan günlük geçici bir süreyle satın alınmamasına karar verildi. Buna göre 1812 fiyatları ile geçici fiyatlar karşılaştırmalı olarak aşağıda görülmektedir.
Sikkenin Adı 1812 Yılı Fiyatları Geçici Olduğu
Bildirilen Fiyatlar
İstanbul Zer-i Mahbubu6,5 8
Mısır Zer-i Mahbubu 6,5 7
Fındık 10 10,5
Macar 11,5 12,5
Yaldız 12 13
Kara Kuruş 5,5 5,5 10 para
Altınlarını belirtilen süre içinde Darphaneye getirenlere, karşılığında Cihadiye verilecekti. Sürenin bitiminde tekrar eski fiyatlara dönüleceği belirtilmekteydi.
Geçici de olsa, paranın içinde bulunduğu fiilî durum kabul edilmiş, piyasa fiyatları resmîleştirilmiştir.81 Yalnız eski fiyatlara tekrar dönülememiş, bu fiyatlar resmîleşmiştir. Çünkü 1812 Bükreş Antlaşması ile sona eren Osmanlı-Rus savaşının meydana getirdiği ekonomik tahribat, henüz geçiştirilememiştir. Aslında, halk arasında geçerli olan fiyatlarıyla hazineye para sağlanmaya çalışılması, bu Osmanlı-Rus savaşı dolayısıyla, hazinenin paraya olan ihtiyacını karşılamak amacıyla yapıldığını söyleyebiliriz. Nitekim 1814'te Yaldız 13, Macar 12,5, Fındık 10,5, İstanbul Zer-i Mahbubu 8, Mısır Zer-i Mahbubu 7, Riyalin üç cinsi 5 kuruş 3 para, Avarız 5,5, Macar cinsinden Kıremisi 12 kuruş 10 para, Sekizi Bir Yerde İspanya altını 93, İkisi Bir Yerde Kıremisi 23 kuruş 10 para olmuştur.82 1817 yılında da bu fiyatlar değişmemiş,83 hatta 1819 yılına kadar altın fiyatları bu düzeyde kalmıştır.84
1820 yılına gelindiğinde yeni bir fiyat ayarlaması görülmektedir. Bu tarihte yayınlanan bir emirle, İstanbul ve Mısır Zer-i Mahbupları eskiden olduğu gibi, yine 8 ve 7 kuruşa, Fındık 11, tam vezinli olmak şartıyla Tunus ve Cezayir altınları 12, Yaldız 15 kuruş 10 para, Macar 15 kuruş, Kıremisi 14 kuruş 20 para, Sekizi Bir Yerde İspanya altını 104, Riyal 6,5 ve Avarız da 6 kuruşa yükselmiştir.85 Aynı yılın temmuzunda yayınlanan başka bir emirle de altın fiyatları şu şekilde belirlenmişti86:
1820 Yılı Sikke Fiyatları Fiyatı
Paranın Cinsi Kuruş Para
İstanbul Zer-i Mahbubu8
Mısır Zer-i Mahbubu 7
Fındık 11
Rumî 25
Rumî Çeyreği 6 10
Kıremisi 14 30
Tunus,Trablus ve Cezayir Altınları 12
Cihadiye 5
İkilik 2
Kuruş 40
Riyal 6 20
Bu emirle 104 kuruş olan İspanya altını da tedavülden kaldırılıyordu. Bu altınlardan elde veya yetim sandıklarında bulunanlar varsa, herhangi bir karışıklık meydan vermemek için, fiyatları karşılığında Darphaneye verilmesi istenmekteydi.
Padişah II. Mahmut'un tasarladığı işlerden birisi de, İmparatorlukta Para Birliğini sağlamaktı. Bu amaçla 1824 yılında adına izafeten bastırdığı Adlî altını ile bunun Nısfiye ve Rub'iyyeleri, Altmışlık ve Zolotadan başka paraları tedavülden kaldırdı.87 Bu arada Rumî de tedavülden kalkmış oluyordu. 7 kırat 3,5 buğday (1,7535 gr.) ağırlığında olan Adlî 12, Nısfı 6, Rub'u da 3 kuruş olarak belirlenmişti.88
Adlî altının piyasaya sürülmesinin hemen ardından, kalpazanlar tarafından sahtelerinin yapılmasına başlandı. Bunun üzerine, Adlîler toplanıp, taklidini zorlaştırmak amacıyla, üzerine sanatlı bir şekilde yazı ve resim yapılarak, gene eski fiyatından yani 12 kuruştan olmak üzere yeniden piyasaya çıkarıldı.89
1825 yılında altın fiyatları yeniden ayarlanmıştır. Bu tarihte Adlînin tamı yine 12 kuruş, Nısfı 6 ve Rub'u da 3 kuruştur. İstanbul altını 8, Fındık 11, Mısır 7, Tunus, Trablus ve Cezayir altınları 12, tedavülden kaldırılmış bulunan Rumi 25, Rumi Nısfiyesi 12,5, Rub'u da 6 kuruş 10 para olmuştur.90
1826'da 17 kırat olan Macar ve Yaldız altınları 19,5, Fındık ve İstanbul 15,5, Atik Sultan Mustafa altını 16,5, Atik Sultan Mahmut altını 17,5, Mısır altını 13, Tam Rumi 28, Rumi Nısfiyesi 14, Atik Yüzlük 5, Atik İkilik 4, Atik kuruş 2, Cedid Kuruş 1, Cedid İkilik 2, Cihadiye 6, Riyal 9 kuruş olarak belirlenmiştir.91 Atik Rumi, 1 dirhem 7 kırat 4 buğday (4.788 gr.) Cedid Rumi 11 kırat 3,5 buğday (2.422 gr.) Atik Sultan Mahmut altını 13 kırat 1 buğday (2.703 gr.) Fransız altını 2 dirhem (6.414 gr.) Atik Sultan Mustafa altını 13 kırat 1 buğday (2.703