Keşfet

Bilge aşık...

Serzenish

Yeni Üye
Katılım
1 Nis 2021
Mesajlar
6,218
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Göller yöresinde yaşayan güzeller güzeli bir genç kız vardı bir zamanlar. Aslı idi ismi, bir tanecik küçük bir dükkanı vardı. Börek – sıkma dükkanı idi, bu dükkan, en azından kafasından öyle kurmuştu, dükkanını. Bu dükkanın köşesine ateş yakılacak bir tandır gibi yer yaptırmıştı, tandırın yanına da hava alsın diye küçük bir delik açtırmıştı,

Her gün gelir, dükkanını sabah 6 gibi açar, işinin başına geçer, işe koyulur malzemeleri güzelce yerleştirir, tandırı yakar, üstüne büyükçe demir tepsiyi yerleştirir, sıkmasını, böreğini, ekmeğini pişirir, isteyene satar, geçimini temin ederdi. Bu konuda Allah vergisi bir yeteneği de vardı vesselam.

Günler günleri, aylar ayları kovaladı, zaman geçiyordu, yaşı da ilerliyor ama kendisine talip olan erkekleri ister görücü usulü isterse doğrudan teklif edilsin romantik değiller gerekçesi ile hep reddediyordu, annesi-babası kızlarının bu haline çok üzülüyorlardı, nerdeyse 200’ü geçmişti, evlenmek isteyenlerin sayısı, bu gidişle kızları evde kalacaktı.

Günlerden bir günün sabahında, dükkanını açıp tandırın başına geldiğinde birden gördüğü şeye şaşırıverdi, büsbütün, ne mi görmüştü? kırmızı bir gül! evet evet yanlış görmemişti, kırmızı bir gül, hani o ufak delik vardı ya, tandır hava alsın diye açılan işte oraya konulmuştu dışarıdan.
Aslı kendine kendine düşündü, bi an; (-yok yaaa! bana değildir, bu gül belki de yanlışlıkla rüzgarla gelmiştir ,kimbilir)

Ertesi gün tekrar sabah dükkanını açınca yine tandırın başında o gülü görmez mi? içi birden hisleni verdi, şimdi hoşuna gitmişti bu durum, demek ki birisi romantik bir şekilde böyle teklif ediyordu kendine, arkadaşlığı belki de evliliği.

Ama acep kimdi bu? gülü kokladı, içinden: -niye saklanıyorsun, peki? diye düşündü.

Ertesi gün de aynısı oldu, yine.

Bir sonraki gün de..

Kız arkadaşlarına danıştı bu durumu, arkadaşları olaya şüpheyle yaklaştılar; – hadi ihtiyar bir bunaksa, bu teklifi yapan?, ya sapıksa, ya da başka şey ise!)

-Yoo dedi Aslı…ben daha 27 yaşındayım, ihtiyar ne edecek bu yaşında benimle! millet bu kadar delirmedi, hem bir sapıksa herhalde görür görmez anlarım ! diye düşünerek kendini rahatlattı o an.

Günler günleri kovaladı, bu böyle devam etti ama bir türlü bu gizli aşığını yakalayamadı. Sinsiydi, bu aşık nerden nasıl geleceğini biliyordu, belki de. O sebeple yakalayamadı, aşığını, gülü koyduğu her sabah,

41.nci gün…artık kanıksamıştı aslı, kırmızı güllerin verilişini. Her bir gülü muhakkak bir vazoya koyar, hep dikkatli bakar, soldurmazdı gülleri. Ah ne olaydı bir de aşığının kim olduğunu bileydi. İç geçirdi içini çekerek. Dükkanını yine açtı bu sabah, ama! bu kez kırmızı değildi gül ! bembeyazdı, bembeyaz bir güldü…
buna büsbütün şaşırmıştı, Aslı. Tandırın altından aldı beyaz gülü, bilmediği bir hisse kapılmıştı, aslı, nedense bu his pek hoşuna gitmemişti, çünkü kırmızı renk aşkı sembolize eden bir renkti, ama bu?, kitapların bir tanesinde bununla alakalı bir yazı buldu, beyaz gül, sevgilinin ona ulaşmak istediği halde ona ulaşamayacağını anlatan bir matem sembolü imiş meğer.

40 günün sonunda aşığı demek pes etmişti, ama kimdi bu acep? nasıl ulaşacağını bilmiyordu ki!.

Ertesi gün, yine bir sonraki gün günler arka arkaya tandırın yanında hep beyaz gül bulmasıyla geçiyordu. Tam 40 gün sürdü bu da. Bir türlü gülleri verenini bulamadığı bir 40 günün daha nihayetinde artık sonraki günler, bu güller de verilmez oldu.
Tandır her sabah tamamen boştu, her geçen gün ne oluyordu böyle!, bunu çözmeliydi belli ki aşığı umudunu tamamen kesmişti kendisinden. Ona ulaşmalıydı, kime danışması gerektiğini sordu annesine. Annesi ona kasabanın dışında bir bilgenin yaşadığını ve yanına gitmesini ama yalnız gitmemesini tembihledi. Aslı onu nasıl tanıyacağını ve bulacağını sorunca da annesi o bilgeyi çadırında bulabileceğini söyledi.
Aslı, tarif edilen bölgeye gitti, yürüyerek, çok değil, sadece bir kilometre uzaklıktaydı, bu çadırın yeri. Çok geçmeden kolayca buldu çadırı. Etrafa dikkatlice baktı ne kadar güzel kokuyordu, buralar. Çadırın kapısında seslendi; (-kimse var mıııı?)…az sonra annesinin (bilge) dediği genç, çadırın kapısını aralayıp içeri buyur etti; (-buyrun!…bi şey danışmak için gelmişsiniz belli). Aslı, teşekkür ederek içeriye girdi ve kendisine gösterilen tabureye oturdu. Önünde küçük diz boyunda masa vardı ve bilge de tam karşısında oturdu, bakışlarını kaçırarak. Aslı direk konuyu açtı; -benim bir gizli aşığım var sanırım, bana her sabah tandırımın kenarına kırmızı gül koyardı, bu 40 gün sürdü, ama sonrasında beyaz güller gelmeye başladı tandır kenarından, 40 gün sonra da artık gül gelmez oldu, bu ne demektir?.
Bilge kekeliyordu nedense; (kır..kırmızııı.. gül.. gül.. güllerr..sa..sa sana ol olan aşk..aşkının if ..iffadesi), Aslı buna büsbütün şaşırmıştı… sordu; (-sen niye kekeliyorsun bilge adam!…hem niye bana bakmıyorsun?… hem rengin de fena attı ), bilge biraz toparlanmıştı sanki, utangaçtı belli, (-beyaz gül… güller ise…umutsuzca aşk…aşkını korumaya ça..çalıştığını ifade ed..ediyor),

Aslı bilgenin ne kadar yakışıklı ve tam tipine uygun olduğunu bilgenin hafifçe yüzünü kaldırmasıyla anlayıvermişti…içinden ; (ah ne vardı, şu bilgeyle sevgili olsaydım!…), ama gizli aşığı varken de olmazdı ki, (-aa..aaa…neler düşünüyorum ben…hem gizli aşığım varken bu nasıl düşünce, aslı…aaa!..) diye düşünüverdi.

Aslı bilgeye sordu; (-peki onu nasıl bulurum?…sence kim bu adam? ), bilge sustu, cevap veremedi… utangaç bilgeden aradığı cevabı bulamayacağını anlayınca ondan izin almadan (-peki teşekkürler) diyerek dışarı çıktı…ama kapıyı daha kapamadan ardından bilgenin hıçkırıkla karışık ağladığını işitti.

Aslı: (anladım, bilge sen de beni seviyorsun…ama gizli aşığım varken olmaz, senin ilen) diye mırıldandı, onun duymayacağı şekilde…hatta gizli aşığından vazgeçip bilgeye yönelesi bile gelmişti… ama üstün ahlaklı yapısı ve aile terbiyesi almış olması bunu engellemişti. Bahçeye çıkmıştı, etrafına bakındı, bir şeyi fark etti, evet bahçe tamamen kırmızı ve beyaz güllerle doluydu, .dikkat kesildi buna, birden tandırda daha evvel bırakılmış bir kırmızı ile bir beyaz gülü cebinden çıkarıp bu bahçenin gülleri ile karşılaştırdı…evet, evet, aynısıydı, bu güller tıpatıp, üstelik aynı kokuyorlardı. Kan beynine sıçradı, birden (–bilge!…bilge!… yoksa!…aman Allah’ım!.. o güllerin, sen miydin yoksa?), çadırın kapısında hıçkırarak ağlayan bilgenin yanına kadar koştu. Kapıyı kapatmasını engelledi, bilge yalvarır gibi bakıyordu: (lütfen!), aslı işaret parmağını bilgenin dudaklarına dayadı: (-suuuss!), ne feci bir andı o kavuşma anı…kızın bakışları ne meşumdu .


(Alıntıdır)
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst