SiyahLi
Yeni Üye
Öncelikle bu başlıkta kastettiğim durumun, çalışma şartları nedeniyle ancak bayramlarda tatile çıkabilenlerin kalabalıklarda ve yoğun trafikte, hatta bazen ölümlü kazalar yaşanan yollarda maruz kaldıkları şartlar olmadığını belirtmek isterim. Bu yazının konusu, aslında daha çok bayramların manevi boyutu ve bu boyutunun insanlar üzerinde yarattığı duygusal etkiler...
Bayramlar, her toplumda aile gibi kendi içinde ileri derece yakınlığı olan küçük gruplar için manevi bir sınav niteliği taşır. Çünkü dini bayramların kendine has bir ritüeli vardır ve bu ritüele o gruptaki tüm üyelerin katılması, uyum sağlaması beklenir. Bu ritüellerin çoğu, çeşitli grupların bir araya gelerek gerçekleştirdikleri faaliyetleri, hep birlikte oturulan kalabalık sofraları veya yoğun bir misafir trafiğini kapsar. İçsel olarak bu yaşam tarzını benimseyen, değer atfeden ve ne kadar yorucu olursa olsun büyük keyif alarak bu ritüellere katılan grup üyeleri için hiçbir sıkıntı yoktur. Ancak bayramları ve ilgili ritüelleri kendi özüyle, yaşam tarzıyla bağdaştıramayan grup üyeleri, bu düzen ile kendi duygu/düşüncelerinin gösterdiği yön arasında kalırlar. Yazının başlığı olan “bayramzede” olma durumu, tam da bu aşamada başlar.
Bayramzede sendromunda hissedilen temel sıkıntılar birkaç başlıkta toplanabilir: 1- Söz konusu bayramla bir özdeşlik kuramama hali, 2- Bayram ve içerdiği kavramlarla bir sorunu olmadığı halde görüşülmesi beklenen kişilere karşı negatif duygu ve düşüncelere sahip olma, 3- Bayramla ilgili beklentilerin kendi ihtiyaçlarına ters düşüyor olması.
Bu üç durumu örnekleyerek açıklamaya çalışayım. Birinci durumda bayramın kendisi kavram olarak insanın kendi dünya görüşü ile bağdaşmıyor olabilir. Çocukluk ve gençlik döneminde aile bireyleriyle ve daha önceki nesillerle daha yakın bir ilişki içindeyken bir şekilde uyum sağlanan ritüeller, yetişkinlik ve kendi (farklı) bağımsız yaşam düzeni başlayınca artık o kişi için anlamını kaybedebilir. Eğer bayramlar konusunda diğer aile bireyleri ile aynı duygu/düşünce birliği yoksa, bayramın kendine has ritüellerine katılma ve uyum sağlama motivasyonu da olmaz. Bu aşamada bayram geldiğinde, sırf diğer aile üyeleri (daha ziyade daha önceki jenerasyonlar) ile gerginlik yaşanmaması adına gönülsüz bir katılım gerçekleşir.
İkinci durumda ise bayram dolayısıyla yapılan ziyaretlerde, normal şartlarda mesafeli duruşu tercih edeceği kişi veya kişilerle aynı ortamda bulunma sıkıntısı yaşanır. Burada bayram veya bayramın ritüelleri ile ilgili bir çelişki söz konusu değildir; sıkıntı veren deneyim, görüşülen kişi ile yaşanan etkileşimdir. Bu iletişimde en sık yaşanan sıkınıtlar; çok özel sorular sorulması veya yaşam tarzıyla ilgili ısrarcı tavsiyelerde/önerilerde bulunulması (sınır ihlalleri), alaycı ve iğneleyici ifadelerle özdeğerin/özsaygının zedelenmesi ve bazı istisnai durumlarda (taciz gibi) travmatik deneyimler yaşanmasına neden olan kişiyle (olay kimse tarafından bilinmediği için) sohbet etmek durumunda kalmaktır.
Üçüncü durum ise günümüz şartlarında daha sık rastladığımız bir ikilemi kapsar: Genellikle daha eski jenerasyondaki aile bireylerinin bayram ritüellerine dair bekletileri ile kendi yaşam koşullarının kısıtlı olanakları arasında kalmak... Günümüz çalışma koşulları insanların gerçekte ihtiyacı olan ideal dinlenme zamanına pek olanak tanımadığından, bu tür bayram tatilleri insanlara arada bir nefes almak için fırsat sunuyor. Maddi imkanı olanlar bu zaman dilimine küçük bir tatil sıkıştırabiliyor. Olmayanlar ise daha uzun saatler uyuyabiliyor belki veya iş günlerinde yetişmeyen ailece hoş vakit geçirme, hobileriyle ilgilenme gibi kendilerine iyi gelebilecek aktiviteler yapabiliyor. Ancak bu ihtiyaçlar, farklı beklentileri olan aile bireyleri tarafından anlayışla karşılanmıyorsa aile içinde huzursuzluklar, küskünlükler ortaya çıkabiliyor. Bu durumda kalan insanlar için diğerlerini memnun etmek ile kendisine iyi gelecek, yeniden “şarj edecek” şeyleri yapmak arasında seçim yapma ikilemi ortaya çıkıyor.
Umarım, geçtiğimiz bayram herkes için özüne, ihtiyaçlarına, bedenine ve ruhuna iyi gelen bir bayram olmuştur. Daha nice huzurlu, sağlıklı bayramlara...
Kaynak : [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bayramlar, her toplumda aile gibi kendi içinde ileri derece yakınlığı olan küçük gruplar için manevi bir sınav niteliği taşır. Çünkü dini bayramların kendine has bir ritüeli vardır ve bu ritüele o gruptaki tüm üyelerin katılması, uyum sağlaması beklenir. Bu ritüellerin çoğu, çeşitli grupların bir araya gelerek gerçekleştirdikleri faaliyetleri, hep birlikte oturulan kalabalık sofraları veya yoğun bir misafir trafiğini kapsar. İçsel olarak bu yaşam tarzını benimseyen, değer atfeden ve ne kadar yorucu olursa olsun büyük keyif alarak bu ritüellere katılan grup üyeleri için hiçbir sıkıntı yoktur. Ancak bayramları ve ilgili ritüelleri kendi özüyle, yaşam tarzıyla bağdaştıramayan grup üyeleri, bu düzen ile kendi duygu/düşüncelerinin gösterdiği yön arasında kalırlar. Yazının başlığı olan “bayramzede” olma durumu, tam da bu aşamada başlar.
Bayramzede sendromunda hissedilen temel sıkıntılar birkaç başlıkta toplanabilir: 1- Söz konusu bayramla bir özdeşlik kuramama hali, 2- Bayram ve içerdiği kavramlarla bir sorunu olmadığı halde görüşülmesi beklenen kişilere karşı negatif duygu ve düşüncelere sahip olma, 3- Bayramla ilgili beklentilerin kendi ihtiyaçlarına ters düşüyor olması.
Bu üç durumu örnekleyerek açıklamaya çalışayım. Birinci durumda bayramın kendisi kavram olarak insanın kendi dünya görüşü ile bağdaşmıyor olabilir. Çocukluk ve gençlik döneminde aile bireyleriyle ve daha önceki nesillerle daha yakın bir ilişki içindeyken bir şekilde uyum sağlanan ritüeller, yetişkinlik ve kendi (farklı) bağımsız yaşam düzeni başlayınca artık o kişi için anlamını kaybedebilir. Eğer bayramlar konusunda diğer aile bireyleri ile aynı duygu/düşünce birliği yoksa, bayramın kendine has ritüellerine katılma ve uyum sağlama motivasyonu da olmaz. Bu aşamada bayram geldiğinde, sırf diğer aile üyeleri (daha ziyade daha önceki jenerasyonlar) ile gerginlik yaşanmaması adına gönülsüz bir katılım gerçekleşir.
İkinci durumda ise bayram dolayısıyla yapılan ziyaretlerde, normal şartlarda mesafeli duruşu tercih edeceği kişi veya kişilerle aynı ortamda bulunma sıkıntısı yaşanır. Burada bayram veya bayramın ritüelleri ile ilgili bir çelişki söz konusu değildir; sıkıntı veren deneyim, görüşülen kişi ile yaşanan etkileşimdir. Bu iletişimde en sık yaşanan sıkınıtlar; çok özel sorular sorulması veya yaşam tarzıyla ilgili ısrarcı tavsiyelerde/önerilerde bulunulması (sınır ihlalleri), alaycı ve iğneleyici ifadelerle özdeğerin/özsaygının zedelenmesi ve bazı istisnai durumlarda (taciz gibi) travmatik deneyimler yaşanmasına neden olan kişiyle (olay kimse tarafından bilinmediği için) sohbet etmek durumunda kalmaktır.
Üçüncü durum ise günümüz şartlarında daha sık rastladığımız bir ikilemi kapsar: Genellikle daha eski jenerasyondaki aile bireylerinin bayram ritüellerine dair bekletileri ile kendi yaşam koşullarının kısıtlı olanakları arasında kalmak... Günümüz çalışma koşulları insanların gerçekte ihtiyacı olan ideal dinlenme zamanına pek olanak tanımadığından, bu tür bayram tatilleri insanlara arada bir nefes almak için fırsat sunuyor. Maddi imkanı olanlar bu zaman dilimine küçük bir tatil sıkıştırabiliyor. Olmayanlar ise daha uzun saatler uyuyabiliyor belki veya iş günlerinde yetişmeyen ailece hoş vakit geçirme, hobileriyle ilgilenme gibi kendilerine iyi gelebilecek aktiviteler yapabiliyor. Ancak bu ihtiyaçlar, farklı beklentileri olan aile bireyleri tarafından anlayışla karşılanmıyorsa aile içinde huzursuzluklar, küskünlükler ortaya çıkabiliyor. Bu durumda kalan insanlar için diğerlerini memnun etmek ile kendisine iyi gelecek, yeniden “şarj edecek” şeyleri yapmak arasında seçim yapma ikilemi ortaya çıkıyor.
Umarım, geçtiğimiz bayram herkes için özüne, ihtiyaçlarına, bedenine ve ruhuna iyi gelen bir bayram olmuştur. Daha nice huzurlu, sağlıklı bayramlara...
Kaynak : [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]