Keşfet

Ağaçların Ardından Hikâyesi-Öyküsü

Serzenish

Yeni Üye
Katılım
1 Nis 2021
Mesajlar
6,218
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Bizim köyümüz kasabaya arabayla bir saat sürüyordu. En sevdiğim şeylerden biri de traktörle kasabaya inmekti. Kasabaya götürülecek eşyalar traktöre yüklendikten sonra babam: "Haydi Mustafa sen de gel!" dedi mi en mutlu günlerimden biri başlardı. Annem her seferinde: "Bir sürü işin var, sana ayak bağı olur. Burada kalsın." dese de babam beni geride bırakmazdı.



Çok şirin bir kasabamız vardı. Bir yaz günü yine beni yanına almıştı. Birlikte kasabaya iniyorduk. Kasabanın yolu, köyün içindeki yollardan daha düzgün olduğu için biraz daha süratli gidebiliyorduk. Yol boyunca bir yıldır köyümüze gelip giden kamyonlarla karşılaşarak kasabaya doğru ilerliyorduk.



Bir saatlik yolculuktan sonra peynir, süt ve yoğurtlarımızı sattığımız tüccarların olduğu bir sokağa girmiştik. Girdiğimiz dükkânın sahibi, yaşlı tüccar Hasan dayı, babama, peş peşe geçen kamyonları göstererek:

Sizin oradan geliyorlar değil mi Yaşar? Böyle giderse buraların hâli ne olacak bakalım, dedi. Babam da arka arkaya giden kamyonların peşinden sadece:

Çok yazık ediyorlar Hasan dayı çok, dedi.



Ben hemen dükkândan çıkarak kamyonların peşinden baktım. Bu konuşmanın sebebi köyümüzden başlayarak gözün görebildiği mesafelere kadar uzanan çam ormanlarıydı. Peki Hasan dayı ve babam onlarla ilgili ne demek istemişti? Hele kafam babamın: Çok yazık ediyorlar!" sözüne iyice takılmıştı. Beni bir düşünce aldı gitti. Oysa kasabaya gelirken çok mutlu ve heyecanlıydım. Yeni bir oyuncak taksi de merakımı giderememişti. Bendeki bu hâli babam fark etmiş olacak ki köye geri dönerken:



Ne o Mustafa, taksi seni mutlu etmedi galiba. Yoksa daha büyüğünü almadığımız için mi üzülüyorsun, diye sordu. Ben sadece:

Hiç, dedim. Çünkü aklım sık sık yanımızdan geçen tomruk kamyonlarına takılmıştı.

Köyümüze komşu bu çam ormanlarını son bir yıldır kesmeye başlamışlardı. Saçımız uzadığında dedemin beni ve köyün diğer çocuklarını tıraş ettiği bir makinesi vardı. İşte bu makineyle saçımız kesildiğinde kafalarımız ayna gibi parlardı. Zaten dedem köyün ilk ve tek berberiydi. Büyüklerin saçlarını makasla, kesiyordu; ama bizimkini bu makineyle. Şimdi köyümüzün karşısındaki tepeler de ağaçsız kaldığı için ayna gibi parlıyordu. İlçemize de bu ağaçları işleyen fabrikalar kurulmuştu.



Sabahın erken, saatlerinde çalışmaya başlayan motor ve kamyonların sesleri, gece yarılarına kadar devam ediyordu. Etrafımızda her geçen gün kamyonların sayısı artıyordu. Kamyonlar çoğaldıkça da kel kafalı tepeler artıyordu. Kesim başlayalı daha iki yıl olmuştu ama köyümüzün rüzgârının kokusu bile değişmişti.

Artık havada çam kokusu yerine, kamyonların mazot kokusu ile ağaçları kesen motorların benzin kokusu vardı.



İçerisinde gezdiğimiz, ciğerlerimize doyasıya çam kokusu çektiğimiz, ara sıra dağ keçileriyle karşılaştığımız ormanımız artık yoktu. Bazı geceler ormanımızdan kurt ulumaları ve ayı sesleri de gelir, içimiz ürperirdi. Ama biz ormanımızı gene de çok severdik. İşin en kötü tarafı da kesilen ağaçların yerine yeni fidan dikilmemesiydi.



Bu sebeple deremizden de yağmur

Sponsorlu Bağlantılar

yağdığı zamanlar çamur akmaya başlamıştı. Köyün büyükleri, dereden çamur aktığını gördükçe "Dereler bile kan ağlıyor. Yazık ediyorlar, yazık! Bu kadar ağaca kıyılır mı? Ağaçlar vatan evlâdı gibidir. Bu kadar vatan evlâdına kıyılır mı?" diyorlardı. Gerçekten yağmurların iyice arttığı bahar mevsimlerinde deremiz âdeta kan ağlıyordu. Başta muhtarımız ve diğer köylerin muhtarları fidan dikim çalışması yapılması için gece gündüz çalışıyorlardı. Fakat kesim tamamlanmadan fidan dikilemeyeceği söyleniyordu.



Köyümüz iki dik tepenin yamacında kurulu olduğu için büyükler başka bir tehlikeden daha bahsediyorlardı. Bir gün ben de kahvenin önünden geçerken bunun ne olduğunu kendi kulaklarımla duymuştum. Okulumuzun beşinci sınıf öğretmeni Reşit Öğretmen:

Bakın, kafanızı kaldırıp köyün iki yanma iyice bakın. Her iki tarafta dik tepeler var. Bu tepelerin toprağını ağaçlar tutuyordu. Az bir yağmur yağdığında görüyorsunuz dereden çamur akıyor. Yani artık topraklar akıp gidiyor. Allah korusun bir heyelan olursa hepimiz toprak altında kalırız. Ya bir an evvel o tepeleri ağaçlandırmalı ya da bu köyden kaçmalı, dedi. masalsitesi.com

Reşit Öğretmeni dinlediğim günün üzerinden on belki de on iki gün geçmişti. Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı, deremizin kan ağladığı bir geceydi. O kadar çok yağmur yağıyordu ki dışarıdan odun alıp gelen babamın paçasından sular akıyordu. Arada bir çakan şimşek parıltısının ardından gelen gök gürültüsü bizim evden uykuyu alıp götürmüştü.



Ben ve kardeşim Elif zaten sürekli korktuğumuzu söylüyorduk ama bu durumdan annemle babam da korkmuştu galiba. Annem Elifi kucağına almış onu teselli ederken ileri geri sallanıyordu. Babamın alın çizgilerini hiç bu kadar belirgin görmemiştim. Belki o da korkuyordu ama belli etmiyordu.



Ailecek sobanın etrafında biraz dalmışız. Gece yarısı büyük bir gürültüyle uyandık. Gürültünün sebebini bir türlü anlamıyorduk. Karanlıkta sadece büyüklerin bağrışmaları duyuluyordu. "Belki yine gök gürlemiştir.” diye düşündüm ama farklı bir şeyler olduğu anlaşılıyordu.



Sabaha karşı yağmur hızını biraz artırmıştı. Köydeki çığlıklar, bağrışmalar hâlâ sürüyordu. Ama Elif ve ben neler olduğunu bir türlü anlayamamıştık. Vakit öğlene yaklaşmış mıydı, biliyorum, babam geldi. Reşit öğretmenin dedikleri çıkmıştı.



Köyümüzün ilerisinde heyelan olmuştu. Köyün girişindeki tepe olduğu gibi kayarak derenin önüne oturmuşlu. Derenin karşı tarafında oturan Ali dayıların evi toprak altında kalmıştı. Ölen insan yoktu ama hayvanların tamamı toprak altında kalarak ölmüştü. Asıl tehlike ise bundan sonraydı. Çünkü tepenin kapatan tepe, arkada bir göl oluşturmaya başlamıştı. Eğer yağmur böyle devam ederse iki gün içinde bütün köy sular altında kalacaktı. O iki günü hiç unutmuyorum. Yağmur akşama doğru tekrar hızlanmış ve bir hafta kadar daha devam etmişti.



Evlerimizi su basmadan, hayvanlarımızın ve eşyalarımızın bir kısmını kurtarmıştık ama köyümüz artık sular altındaydı. Ne oyun oynadığımız o bahçeler ne de okumayı öğrendiğimizin okulumuz gözüküyordu. Bundan sonra neler olacağını biliyordum. İnsanların bir anda zengin olma hırsı bizim ormanımızı yok etmişti. Ormansızlık da bizim köyümüzü…

(Alıntıdır)
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst